Amerikan siyasetinde başkanlık seçimlerine üç aydan az bir süre kala çok hareketli ve canlı bir kampanya dönemi yaşıyoruz. Özellikle Kamala Harris’in Başkan adayı olacağının kesinleşmesi, Demokratlar arasında güçlü bir heyecan yaratmış durumda. Daha birkaç hafta öncesinde, Biden’ın adaylıkta ısrarının yarattığı karamsarlıktan veya Trump’ın suikast girişimi ve hemen sonrasındaki Cumhuriyetçi Parti Kongresi’nde yakaladığı rüzgârdan eser yok. Anketler de Harris’in yarışı resetlediğini ve kritik eyaletlerde ya önde ya da başa baş olduğunu gösteriyor. Rakiplerinin üzerine yapışan yakıştırmalar yaparak onları damgalamakta mahir olan Trump’ın bu sefer Harris’e karşı bunu yapamamış olması da ilginç bir dinamik olarak öne çıkıyor. Demokratların hem ana akım medya hem de sosyal medyada yarattığı Harris rüzgârı, Trump’ın Harris’e cevap geliştirmekte zorlandığını gösteriyor.
BAŞKAN YARDIMCISI ADAYLARI: VANCE’E KARŞI WALZ
Başkanlık seçimlerinde seçmen için önemli olan başkan adaylarının kendisidir ve Başkan Yardımcısı adayından beklentiler nispeten düşüktür. Yardımcı adayının kritik bir eyaleti kazandırma potansiyeline veya başkan adayının eksik taraflarını tamamlamasına önem verilir ancak en önemli kural kampanyaya zarar vermeyecek bir isim olmasıdır. Bu konuda da Harris’in Trump’a göre daha avantajlı olduğunu söylemek mümkün. Harris’in Tim Walz seçimini hem kendi eksikliklerini tamamlayan hem de çok tartışmalı olmayan bir isme yatırım olarak okuyabiliriz. Trump’ın J.D. Vance seçimi ise orta batı Amerika’daki mavi yakalı seçmeni kazandırma amacına matuf olmakla birlikte, Vance’in kadınlar ve göçmenlerle ilgili tartışmalı söylemleri siyasi maliyet üretiyor. Vance’in Irak’ta asker olarak görev yapmış olması beyaz seçmenin bir kısmının gözünde değerli olabilir ancak Walz’a göre maddi varlığının çok yüksek olması ve elit okullarda okumuş olması mavi yakalılara ne kadar hitap edebileceği konusunda soru işaretleri yaratabilir.
Harris’in Walz’la birlikte son bir iki gün içinde Wisconsin ve Michigan gibi kritik orta batı eyaletlerinde yaptıkları mitinglerdeki kalabalık ve coşku dikkate değer. Bir diğer orta batı eyaleti olan Minnesota’da birkaç dönem milletvekilliği yapan ve 2018 yılında vali olan Walz’ın salıncak eyaletlerle dolu bu bölgede karşılığı olduğu söylenebilir. Walz, Minnesota eyaleti salıncak eyalet sayılmadığı için bu eyaleti Harris’e kazandırmakta zorlanmayacak. Walz’ın katkısı daha çok Harris’in kimlik siyasetini tatmin eden bir aday olduğu tartışmasında kendisine yardım edecek. Hint kökenli siyahi kadın bir aday olarak Harris’in beyaz erkek seçmende karşılığı olan birine ihtiyacı vardı. Walz bu ihtiyacı karşılamakla birlikte, elit okullara değil de eyalet okullarına gitmiş, mütevazi ekonomik koşullara sahip, eski öğretmen ve Ulusal Muhafızlar’da görev yapmış, eyaletinde de popüler bir siyasetçi olarak öne çıkıyor. Bununla birlikte Bernie Sanders gibi bir senatörün destek açıkladığı Walz’ın ilerici söylemleri ve politikaları, Cumhuriyetçiler tarafından aşırı radikal sol olarak tanımlanarak hedefe konmaya müsait.
REKOR KAMPANYA BAÄžIÅžLARI
Amerikan seçimlerinin en önemli iki dinamiğinden birisi finansman meselesi. Seçmende heyecan yaratıp tam bir mobilizasyon sağlamak olmazsa olmaz bir faktör. Bununla birlikte ana akım medya ve sosyal medyada verilecek reklamların ve kapı kapı dolaşacak gönüllülerin organizasyonunu sağlayacak finansmanın sağlanması seçimlerin kazanılmasında kritik rol oynuyor. Trump’ın 2016’da kampanya reklamına çok para harcamadan coşkulu mitinglerde yarattığı seçmen heyecanı ve sandığa yeni seçmen getirmesiyle başarılı olmuştu. Ancak 2020’de pandemi ortamındaki seçimde Demokratlar Biden kampanyasına inanılmaz bir finansman kaynağı sağlamışlardı. Pandemi ortamında dahi kapı kapı dolaşan Demokrat gönüllülerle birlikte evlerinde ekran başında olan seçmenlerin ekranlarına yansıyan vurucu reklamların etkisi büyük olmuştu. Biden, büyük oranda çevirim içi yürüttüğü kampanyada finansman avantajını kullanarak başarılı olmuştu.
2024 Trump-Harris yarışında ise hem sahadaki mobilizasyon hem de finansman tekrar önemli olacak. İki kampanya arasındaki donör heyecanı farkı şimdiden göze çarpıyor. Harris’in kampanyası sadece temmuz ayında 310 milyon dolar civarında yardım toplamayı başarırken Trump kampanyası 138 milyon dolar topladı. Harris’in Walz’ı Başkan Yardımcısı adayı seçmesi sonrasındaki bir gün içinde ise ayrıca 36 milyon dolar toplandığı belirtiliyor. Haziran ayı sonunda Trump’ın elinde 128 milyon dolar varken Biden’ın elinde 96 milyon dolar vardı ancak Harris’in adaylığıyla Trump’ın bağışlardaki üstünlüğü de silinmiş oldu. Gelmiş geçmiş en pahalı seçim olarak tarihe geçen 2020 seçimlerinde harcanan 14,4 milyar doların 8,4 milyar doları Demokratlar tarafından harcanmıştı. Bu yıl o rakamlara ulaşılması beklenmese de donörlerin Trump’ı tek dönemlik başkan yapma konusundaki kararlılık ve ‘cömertlikleri’ Harris için önemli bir avantaj.
Bütün bu tablo, Harris’in on gün sonra gerçekleştirilecek olan Demokrat Parti Kongresi’ne hem donörlerin hem seçmenin güçlü desteğiyle girerek büyük bir şov yapacağını gösteriyor. Elbette Harris için bu ay sonuna kadar işlerin iyi gitmesi kuvvetle muhtemel olsa da bu ivmenin Eylül ve Ekim aylarında da devam etmesi gerekiyor. 2016 seçimlerinde Trump kampanyası ağustos ayındaki ses kaydı skandalıyla sarsılmıştı ve Trump kampanya menajerini değiştirmek zorunda kalmıştı. Trump’ın işi bitti yorumları revaçtayken FBI’ın Hillary Clinton’la ilgili soruşturmanın devam ettiğini açıklaması dengeleri eşitlemiş ve nihai olarak Trump kazanmıştı. Sonbahardaki sürpriz gelişmeler seçimin havasını bir anda değiştirebilir ancak bugün itibariyle Trump’ın işi zor görünüyor. Anti-Trump cephenin Biden’ın adaylığı dayatmasından kurtulmuş olması ve arkasında kenetlenebileceği genç bir adayın varlığı Cumhuriyetçiler için kötü haberler olarak öne çıkıyor. 2018 ara seçimlerinde Trumpçı adayların yenilmesi ve 2020’de Trump’ın kaybetmesiyle Trump karşıtı kitlelerin gücünü gördük. Trump’ın önümüzdeki Eylül ve Ekim’de bu trendi kırmayı başaracak formülü bulması gerekecek.
[Yeni Åžafak, 9 AÄŸustos 2024]