SETA > Strateji Araştırmaları |
Eylem Ve Söylem

Eylem Ve Söylem

Kim demiş eylemi değiştirmek söylemi değiştirmekten daha zordur diye. Hiç de doğru değil. Türkiye'nin dış politika eylemi baştan sona değişti fakat ona yönelik değerlendirmeler hala eski söylem üzerinden gidiyor. Yeni olanları eskinin laflarıyla anlamaya çalışanlar komik duruma düşüyor. Şükürler olsun, Türkiye 2017 yılında yeni bir dış politika ve güvenlik paradigmasına geçmeyi başardı. Bu sayede Fırat Kalkanı, İdlib, Astana, Katar, Barzani ve benzeri kritik konularda somut kazanımlar elde etti. Terör son bir yılda çökertildi. Fakat bazıları yerinde saymaya devam ediyor. Somut sonuç üretmeyen, yorucu ve maliyetli eski vizyonun kavramlarıyla konuşmayı sürdürüyor. Bu sözlerim doğrudan bir hedefe yönelik değil. Nereden aklına geldi diye soracak olursanız, son dönemde birçok insanda karşılaştığım genel bir teamül beni buna itiyor. Tarif edemem. İsim veremem. Her yerde çıkabilir insanın karşısına. Bazen bir bürokrat. Bazen bir diplomat. Bazen bir gazeteci. Bazen bir akademisyen. Bazen bir öğrenci. Bazen bir siyasi.

​KÖTÜ TAKLİTLER  Üç ortak özellikleri var. Birincisi içine girdiğimiz yeni dönemin farkında değiller. İkincisi değerlendirmelerinde samimi değiller. Üçüncüsü taklitçiler, hem de en kötüsünden. Biliyorum çok muğlak bir tarif. Ama henüz kendim de çok bilemiyorum. Kavramaya çalışıyorum. Şimdiye kadar bu gözlemlerden şöyle bir çıkarsama yaptım. Kendine has bir düşünce kalıbı üretemeyen fakat çok konuşan veya konuşma konumunda olan bu tiplerin aslında orijinal bir fikri yok. Dünyayı okumaya dair kendi perspektifleri yok. Ondan bundan kırparlar. Sonra kendi görüşleriymiş orada burada yumurtlayıverirler. Ama kurnazdırlar. Taklitçiliklerini saklamanın bir yolunu bulurlar. Bu tipler gördüğüm kadarıyla yeni dış politika paradigmasına ayak uyduramıyorlar. Eskisini yeni ezberlemişlerdi. Şimdi onun bittiği söyleniyor ama yenisinin adı da konulmadı. Bu da kendisi isim koyamaz. Ne yapsın? Veriyor coşkuyu eski retorikten. Ne diyor? "Avrupa Birliği Türkiye'nin değerini anlamadı" diyor. Bak şu konuşana. "AB'nin ufku dar" diyor. Güler misin ağlar mısın? Yahu o iddia bitti, gitti. AB müzakere sürecinin değerler üzerinden yapılmadığını görmedik mi yıllarca? Hiç de umursamadı Türkiye'nin jeopolitik konumunu. Köprü mü merkez mi olduğuna hiç bakmadı. Bu iddia test edildi ve yanlış çıktı. Bırakın artık bu lafları. Geçenlerde birisi gözümün önünde "Türkiye her ülkeyle konuşabilen tek ülke" dedi. Kötü bir taklit. Yanlış bir ezber. Maalesef iddianın içeriği de doğru değil. Ayrıca doğru olduğu dönemde bile işe yaramamıştı. İran'la nükleeri müzakere etmek isteyen Amerika İran'la kendisi konuştu. Türkiye'nin üzerinden atlayıverdi. Türkiye'nin BM'de kullandığı ret oyu aleyhine delil olarak kullanıldı. Yine geçenlerde bir başkası arabuluculuk önerdi Türkiye'ye. Yeterince bela yokmuş gibi başımızda. Arabulucuk teşebbüslerinin nelere mal olduğunu görmemiş gibi. Bazıları hala büyük Ortadoğu projesinin var olduğunu zannediyor. Koca koca profesörler yapıyor bunu. Ben de dilimi ısırıyorum, kötü konuşmamak için. Bir de kimlik siyasetinin etkili olduğunu hala düşünenler var. Bunca yaşanandan sonra hala gerçeği görmeyen bu arkadaşlara söyleyecek bir söz bulamıyorum. Yine birisi yazmış. Türkiye'nin ölçeği küçüldü diye. Hayıflanıyor Türkiye kendini önceleyecek diye. Hala anlamadılar daha önceki paradigmanın ölçüsüz olduğunu ve Türkiye'ye zarar verdiğini. Neyse ki ülkenin dış politika gündemi yeni bir ölçeklendirme ve önceliklendirmeye tabii tutuldu ki, başarı üretir hale geldi. Neyse ki artık Türk dizileriyle dünyayı yönetebileceğimize inananlar kalmadı. İran'ı veya Esad'ı ikna edebileceğini düşünen de yok. En azından karar mekanizmalarında kaldığını sanmıyorum. İşte bu nedenle Türkiye somut sonuç üreten bir vizyona geçiş yaptı. Şimdi sırada bu yeni eylem türüne uygun bir söylem üretmede.

[Takvim, 31 Aralık 2017]