Trump'ın seçilmesi olaylı oldu. Anketlere inananlar hiç şans vermiyordu. Beklenmeyen oldu ve Trump seçildi. Şimdi herkes Trump'ın ne yapacağını merak ediyor. Seçileceğini öngöremeyen ve açıklayamayanlar bundan sonra ne olacağını da öngöremeyecektir. Çünkü bilgi üretimine dair kusurlu bir metoda dayanıyorlar. Verilerin toplamını bilgi zannediyorlar. Hâlbuki veri bilgi değildir ve aldatma eğilimindedir.
Bugün yine aynısı olacak. Birçok kimse Trump'ın ne yapacağını düşünürken söylemlerine yani eldeki veriye bakıyor. İslamofobik tavrını, yabancı düşmanlığını, dengesiz ifadelerini ön plana çıkartarak Trump'ın tehlikeli bir sonuç üreteceğini düşünüyorlar.
Trump'ın sevimli bir tarafını bulmak mümkün değil. Aslında zaten kendisi ABD seçmenine Clinton'dan daha az kötü geldiği için seçildi. Fakat diğer taraftan ne Trump'ın kişiliği ne de seçim sürecinde ürettiği söylem izleyeceği siyasetin göstergesidir. Kişiliği karmaşık bir yapının içine girecek ve aslında o yapının içinde yeniden şekillenecek. Söylemleri de değişecek. Aslında seçim öncesi söylemleri olduğundan oldukça popülist bir tondaydı. İnanıyor da olabilir inanmıyor da. Fakat bile isteye abarttığı ortada. Çünkü ABD'nin ortalamasını bilen Trump o kesimin desteğini böyle bir dil kullanarak çekmek istedi. O ortalama profil orta alt sınıf beyaz kitlelerdir. Ortalama Müslümanlardan nefret eder, Latinleri sevmezler, siyahileri görmezden gelirler. Bu kitlelerin oyunu almak isteyen Trump da bu tür bir söylemi abartmak için elinden geleni yaptı.
'FELAKET'TEN 'FANTASTİK'E
Fakat şimdi seçim bitti. Sorumluluk zamanı. İtiraz ve provokasyon bitti. Artık yönetmek zorunda. Seçim sürecinde her üç kelimesinden biri "felaket" olan Trump gitti, yerine zafer konuşmasında her üç kelimede bir "fantastik" diyen bir Trump geldi. Kendisini müzakere yeteneği üstün bir işadamı olarak gören Trump şimdi idari bir müzakere sürecine girecek ve yeniden şekillenecek. Hem uluslararası sistem, hem Amerikan devletinin yapısı, hem Cumhuriyetçilerle olan ilişkisi hem de kendi kişisel özellikleri hep beraber yeni bir resim ortaya koyacak.Bunların içinde en belirleyici olanı uluslararası sistem ve ABD'nin o sistem içindeki merkezi konumu olacaktır. Trump kendisinden önceki tüm Soğuk Savaş sonrası ABD başkanları ne yaptıysa onu yapacak. Dış politikasının yönünü uluslararası sistem belirlerken rengini Trump'ın kişiliği verecek. Soğuk Savaş sonrasındaki tüm ABD başkanları saldırgan bir dış politika izlemiştir. Kimisi Bush gibi aşırı müdahalecilik yaparken, kimisi Obama gibi aşırı ilgisizlik sergilemiştir. Bush'un aşırı müdahaleciliği önleyici, dönüştürücü ve tek taraflı saldırganlık stratejisi şeklinde tecelli etmiştir. Obama'nın aşırı ilgisizliği müttefiklerini zayıflatmak şekline bürünmüştür. Bush yayılmacılık yaparken Obama güç biriktirmiş ve ABD ekonomisini rehabilite etmiştir. Benzer şekilde Trump da saldırgan bir dış politika benimseyecektir. Çünkü ABD uluslararası sistemin en merkezi aktörüdür ve saldırganlık lüksüne sahiptir. Bu lüksü Trump da kullanacaktır. Fakat bu saldırganlığın ilgisizlik mi yoksa müdahalecilik şeklinde mi ortaya çıkacağını Trump'ın tavrı belirleyecektir.
MÜESSES NİZAM VE TRUMP
Trump'ın siyasal kariyeri yeni ve bağlantısız olduğu için kendine beyaz bir sayfa açmak isteyebilir ve mümkün olduğunca dönüştürücü bir tavır benimseyebilir. Zira Trump kendisini Cumhuriyetçilere borçlu hissetmiyor. Onlarla muhtemelen bir pazarlık sürecine girecektir. Fakat Trump'ın bu pazarlıkta eli oldukça güçlü. Seçim sürecinde başkan yardımcısını belirlerken partinin tercihi istikametinde hareket etmek durumunda kaldı ama şimdi seçim süreci atlatıldığından daha rahat hareket edebilir. Bununla birlikte Trump'ın kendine has bir kadrosu yok. Sırf bu nedenle de olsa bir işbirliğine gitmeyi tercih edebilir. Geniş bir kabine ve kadro kurması gerekecek. Bu anlamda Trump'ın bilerek böyle bir eğilim göstermesi söz konusu olabilir.Baştan beri karşı çıktığı ve kavga ettiği müesses nizam Trump'ı Obama tarzına ikna etmeyi deneyecektir. Zira göründüğü kadarıyla Obama'nın ilgisizlik yaklaşımı Amerikan devletinde de benimsenir hale geldi. Örneğin 2014'te yayımlanan askeri strateji belgesi Obama'nın yayımladığı 2010 ulusal güvenlik belgesini askeri stratejiye uyarlamıştı. Yani aslında savunma ve askeri stratejileri de artık Obama'nın ilgisizlik stratejisine uygun olarak tanımlanıyor. Böylesi bürokratik hesaplamaların değişmesi de kolay değildir. Belli bir zaman alır. Trump kendi yaklaşımını belirleyip stratejisini ortaya koyana kadar bir müddet ABD devlet bürokrasisinin otomatik pilotunda ilerleyecektir. Fakat ABD dış politikası kısa sürede Trump'ın kendini kanıtlayacağı bir alan haline gelebilir. Nasıl George Bush iktidara geldiğinde aslında kendini iç politikaya hazırlarken 11 Eylül'ün ardından kendini daha fazla dış politika alanında bulduysa, Trump da kendini böyle bir durumda bulabilir. Zira Cumhuriyetçi başkanlar öyle ya da böyle demokratlara oranla uluslararası siyasette daha müdahil olabiliyorlar. Bu bakımdan Trump bir istisna olmayacaktır.
İRAN TESTİ
Müdahaleci saldırganlık tavrını ilk test edeceğimiz alan İran'a yönelik tutumu olacaktır. Seçim kampanyasında İran ile yapılan nükleer anlaşmayı çöpe atacağını iddia eden Trump belki bunu yapamaz ama İran ile ilişkilerde tekrar sertlik siyasetine dönebilir. Zira buna yönelik Kongre desteği de bulacağı ortada. Obama'nın İran yaklaşımı Kongre'de benimsenmiyordu. Bu nedenle Trump'ın atacağı adımlar destek bulabilir. Ardından DEAŞ ve Suriye siyaseti şekillenecektir. Müdahalecilik dozajını artıracak olan Trump, DEAŞ konusunda da daha sert olacaktır ve Obama gibi çözümsüzlük değil, çözüm isteyecektir. Bu da yerel terör örgütleri yerine geleneksel müttefiklerle çalışmayı gerekli kılar. Tam bu noktada Trump'ın Türkiye ile de yeni bir sayfa açabileceği görünüyor. Obama'yla tarihin en kötü dönemini geçiren Türk-ABD ilişkileri hızlı bir düzelme evresine girebilir. Tabi normal şartlar altında. 11 Eylül gibi ani tektonik krizler olmadığı müddetçe Trump'ın müdahil bir tavır benimsemesi beklenebilir.[Sabah Perspektif, 12 Kasım 2016].