Amerikan seçim sonuçları konusunda en fazla şokta olanlar Avrupalı iktidarlar…
Clinton’un başına gelenlerin kendi başlarına da gelebileceği endişesi taşıyorlar. Yani, kendi ülkelerinde de Trump gibi radikal, yabancı düşmanı ve ırkçı birinin popülist söylemleriyle iktidara gelebileceğinden endişe ediyorlar. Zaten son zamanlarda Avrupa’da bu tür söylemlere sahip partilerin oylarını ciddi oranda artırdıkları görülüyor. 2014 yılında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde İngiltere’de ve Fransa’da yabancı düşmanı ve AB karşıtı partiler (UKIP ve Front National) birinci olmuştu. Brexit de UKIP’in hanesine yazılan bir başarı oldu. Diğer Avrupa ülkelerinde de benzer söylemlere sahip partiler yükselişte. Son yıllarda Avrupa’yı saran mülteci tartışmaları da onların değirmenine su taşıyor.
Bu AB ve yabancı karşıtı partilerin yükselmesini bir türlü önleyemeyen Avrupalı merkez siyasetçiler, şimdi Trump’ın seçim zaferinin bu partileri daha da ümitlendireceğinden ve bu sürecin sonunda iktidarı kaybedeceklerinden korkuyorlar. 2017’nin ilk yarısında Hollanda ve Fransa’da yapılacak seçimlerde Geert Wilders ve Marine Le Pen’in kazanma ihtimali artık daha çok endişe kaynağı hâline geldi. Bu seçimlerde aşırı sağcı partilerin muhtemel başarısı aynı yılın sonbahar aylarında yapılması beklenen Almanya seçimlerinde benzer ideolojiye sahip AfD’nin başarısına zemin hazırlayabilir. Bu yabancı ve AB karşıtı partilerin popülist söylemlerine karşı çaresiz kalan yerleşik Avrupa siyasetçilerinin oy tabanlarını kaybetmemek için onlarla popülizm yarışına girdikleri görünüyor.
Bu durumda Batı ittifakının geleceği açısından dört senaryodan bahsedebiliriz.
Önce iş birliğinin devamını öngören senaryolara bakalım.
Burada iki ihtimal söz konusudur. Birinci muhtemel senaryo, Avrupa’daki yerleşik merkez sağ ve sol iktidarların mevcut politikalarıyla iktidarda kalması, Atlantik’in öte yakasında da Amerikan devlet aygıtının Trump’ı “ehlileştirmesi” ve Avrupa’yı rahatsız edecek politikalardan uzak tutmasıdır. Radikal görüşleri törpülenmiş bir Trump tarafından yönetilen ABD, bu durumda Avrupa ile çok büyük sorunlar yaşamayacaktır ve Batı ittifakının bu iki parçası arasındaki iş birliği eksenli ilişki devam edecektir.
İş birliğinin devamını öngören ikinci senaryoda ise, Avrupa’nın da ABD gibi aşırı sağ tarafından yönetilmesi ihtimali söz konusudur. Buna göre, Trump’ın Amerikan devlet aygıtı tarafından “ehlileştirilmesi” mümkün olmasa da, yukarıda değinilen radikalleşme trendleri sonunda Avrupa ülkelerinde birbiri ardına yabancı düşmanı ve AB karşıtı iktidarların gelmesi sonucu iş birliğinin farklı bir düzlemde devamı mümkün olabilir. Bu durumda Batı ittifakının iki önemli parçası olan ABD ve Avrupa arasında yabancı düşmanlığı ve İslamofobi eksenli yeni bir ittifakın şekillenmesi söz konusu olacaktır. Bu ittifakın, Huntington’un “medeniyetler çatışması” tezine haklılık kazandıran bir dünya politikasına yönelmesi de çok muhtemel olacaktır. Trump’ın seçim zaferine çok sevinmiş gibi görünen Rusya’nın böyle bir ittifakta yerinin olup olmayacağı ise bu ittifakın asıl düşman olarak kimi seçeceğine bağlı olacaktır.
Gelelim Batı ittifakı içerisinde çatışmayı öngören senaryolara…
Bunlardan ilkine göre, Atlantik’in batı yakasında radikal söylemlerini hayata geçirmeye kararlı bir Trump varken doğu yakasında mevcut yerleşik siyasi partilerin iktidarda kalması söz konusu olabilir. Avrupa’daki iktidarların, seçilmesine ihtimal vermedikleri Trump aleyhine seçim sürecinde yaptıkları sert açıklamalar düşünüldüğünde Avrupa-ABD ilişkilerinin çok gerginleşeceğini tahmin etmek zor değil. Merkel ve Hollande gibi Avrupalı liderlerin seçim sonrasında yaptıkları açıklamalarda endişelerini gizlememeleri bu gerginliklerin habercisi gibiydi.
Bir başka çatışma senaryosu ise, Avrupa’da da aşırı sağın iktidara gelmesi durumunda, ABD ve Avrupa’nın İslam ve yabancı düşmanlığı konusunda aynı görüşe sahip olsalar da başka alanlarda birbirlerine karşı düşmanlığa sürüklenebilme ihtimaline işaret eder. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının Batılı ülkeler arasında yaşanan paylaşım ve güç mücadelelerinin sonucu olarak ortaya çıktığı hatırlanırsa, genellikle rasyonel politikalardan uzak olan aşırı sağ iktidarların ABD ve Avrupa’yı bir çatışmaya sürüklemesinin çok uzak bir ihtimal olmayacağı görülür.
Trump’ın Amerikan seçimlerini kazanmasıyla birlikte, ABD ile Avrupa arasındaki doğal ittifak hâli, uzun bir aradan sonra yeniden sorgulanmaya başladı. Bu doğal ittifakın zarar görebileceği endişesi sadece Avrupalı iktidarlarda değil, artık muhalefet konumuna düşen Amerikalılarda da var.
[Türkiye, 12 Kasım 2016].