Açıkçası kolay kolay düzelmez. Taraflar bu şartlar altında iyi niyetle yeniden bir ilişki düzenlemesine gitmeyi istese bile böylesi kronik sorunlar altında çok mesafe kat etmek mümkün görünmüyor. Zaten Amerikan tarafında da iyi niyet gözlemlediğimiz de yok. Türk Amerikan ilişkilerinin iki müttefik arasındaki normal düzeylerine ulaşması ancak objektif şartların değişmesiyle mümkün olur.
Türkiye, Amerikan yaptırımlarıyla ilk kez karşı karşıya değil. Bir benzeri Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında olmuştu. Yaklaşık üç yıl kadar sürmüştü. Uluslararası şartlarda yaşanan çeşitli sarsılmalar sonrasında ABD yeniden Türkiye'ye yönelmişti. Sovyetler'in Afganistan işgali ve İran'daki devrim sonrasında Amerika Türkiye'yi yeniden keşfetmiş ve o zamana kadar yaşanan ayrılıklar bir kenara bırakılmıştı.
Gerçi Türkiye'nin o tarihlerde yeni ilişki biçimini iyi kurgulayamadığını söylemek lazım. Alelacele Amerikan eksenine geçiş yapıldı ve bu uğurda Türkiye'nin çıkarları feda edildi. Bunlardan en önemlisi Rogers Planı çerçevesinde Yunanistan'ın NATO'ya dönüşüne müsaade edilmesi gelir. Türkiye NATO'dan çekilen Yunanistan'ın geri dönüşüne uzun süre veto koymuştu. Ama Rogers Planı sonrasında Amerika ile ilişkileri düzeltmek adına bu veto kaldırıldı. Karşılığında Türkiye'nin somut olarak ne kazandığı bugün hala ciddi bir tartışma ve eleştiri konusudur. O tarihlerde Türkiye'nin darbe yönetimi altında olması nedeniyle böylesi bir adım attığı söylenebilir. Ulusal çıkarları ön planda tutan değil darbecilerin kendi çıkarlarını ön planda tutan bir karardı. Ama öyle ya da böyle Amerika'nın gerçek anlamda Türkiye'ye ihtiyaç hissettiğinde tüm uyumsuzlukları bir kenara bırakabileceğini göstermesi açısından önemli bir örnektir.
Amerikan hoyratlığı
Bugün de ABD'nin Türkiye siyaseti benzer sorunlardan mustarip diyebiliriz. Bakmayın Türkiye'yi cezalandırma hevesine falan. Amerikan yönetimi ve toplumu genel olarak müttefiklerini küçümser bir görüşe sahip oldukları için böylesine bir savrukluğun içindedir. ABD gerçek meydan okumalarla karşı karşıya kaldığına ikna olsa başta Türkiye olmak üzere tüm diğer müttefikleriyle daha rasyonel ilişkiler kurma eğilimi gösterir. Ama şimdilik öylesi bir durum söz konusu değil. Bu şartlar altında ilişkilerin birkaç madde üzerinden müzakereler yoluyla düzelmesini beklemek aşırı iyimserlik olur. Mesela abartılı bir örnek verelim. Diyelim ki, Türkiye S-400'lerden gerçekten vazgeçti. ABD sorun çıkaracak başka bir başlık muhakkak bulacaktır. Hep söylemeye çalışıyorum. Mesele S-400 falan değil. Amerika'nın tüm dünyaya yönelik hoyrat tavrıdır.
İyimserlikten kaçınmak
Bu "bırakalım, ne olursa olsun" demek değil. Aksine Türkiye ve Amerika sürekli müzakere halinde olacaktır. Ancak bu müzakerelerin varacağı noktayı önceden iyi kestirmek ve gereksiz beklentilere girmemek lazım. Amerika'ya bu şartlar altında taviz bile verseniz yenilerini talep edecektir. Çünkü karşımızda ne istediğini bilmeyen ve çok da önemsemeyen bir süpergüç var. Türkiye'ye karşı yaptırım siyaseti bile bölük pörçük. Somut sonuç almaktan uzak. Bu nedenle Türkiye adına takip edilecek en iyi siyaset Amerika'yı mümkün olduğunca geçiştirmek ve kendi güvenlik siyasetini takip etmektir diyebilirim. Sırf Amerika ile ilişkileri düzeltme uğruna bu kez ulusal çıkarlarımızı feda edemeyiz. Hele ilişkilerin gerçekten düzelmesinden ciddi anlamda şüpheliysek uygun pazarlık şartlarının doğmasını beklemek en iyi seçenektir. Sabır stratejik bir yaklaşımın en gerekli unsurlarındandır.
[Sabah, 21 Aralık 2020]