Siyasal sistem dönüşümünü içeren Anayasa değişikliği için referandum süreci başlıyor. Tam tarih netleşmese de nisan başında sandıklar halkın önüne gelecek. Bu günlerde siyasal partiler, sivil toplum kuruluşları, medya ve örgütlü yapılar referandum sürecinde “evet” ya da “hayır” kampanyalarının dinamiklerini belirlemeye çalışıyorlar.
Ancak içerik yerine, daha kampanya başlamadan bizzat referandum yönteminin demokratik olup olmadığına yönelik tartışmalar başlatıldı bile. Kimileri referandumların demokratik bir mekanizma olmadığını vurgularken, kimileri de Türkiye’nin referandum kültürünün sorunlu olduğuna vurgu yapmakta.
Referandumlar, demokrasinin işletilmesinin en önemli araçlarıdır. Doğrudan demokrasi uygulamalarının tipik bir özelliği olsa da, önemli konularda temsili demokrasilerde de başvurulan bir yöntemdir.
Referandumlar, demokrasi tecrübesi içinde gittikçe daha da yaygınlaşan bir uygulama alanı bulmaktadır. Hatta son dönemlerde ülkelerin kendi gelecekleri açısından önemli gördükleri birçok farklı konuyu referanduma götürmeleri yeni bir eğilimi göstermektedir. Örneğin, 2016 yılı içerisinde İngiltere referanduma giderek AB’den ayrılma kararı aldı. İtalya, yine bu yıl içerisinde önemli anayasal değişiklikleri içeren konuları referanduma götürdü. Biri “evet”, biri “hayır” olarak sonuçlanan bu tip referandumların bizzat kendisi demokratik bir araçtır.
Hatta demokratik ülkelerin bir çoğunda son dönem siyasal trend referandum vaadi üzerinden yürümektedir. Siyasi partiler seçim kampanyalarını, iktidara gelmeleri durumunda bazı konuların referandum yoluyla halka sorulacağı üzerine inşa etmekte.
Referandumlar, yaşanan krizleri aşmak için demokrasi kültürü içerisinde başvurulan bir yöntemdir. Kuşkusuz, referandumun “evet”, ya da “hayır” sonucuna göre, toplumun belirli kısmı çıkan sonuçtan memnun olmayabilir. Ancak temsili demokrasilerin uygulama mantalitesinde toplum, vekalet verdiği milletvekillerine önemli konuların doğrudan kendisine sorulmasını istemektedir. Bu açıdan halkın doğrudan “egemenlik” yetkisini kullanmasına, “yarı doğrudan demokrasi” modeli imkân sağlamaktadır.
Türkiye’de 1961 Anayasasının uygulamasından bugüne kadar, altı referandum yapılmıştır. 9 Temmuz 1961’de ve 7 Kasım 1982’de yapılan referandumlar, darbe sonrası hazırlanan anayasaların onaylanıp onaylanmamasıyla ile ilgiliydi. İlkinde yüzde 60,4 evet, yüzde 39,6 hayır oyu; ikincisinde yüzde 91,37 evet, yüzde 8,63 hayır oyu çıktı.
Tarihsel tecrübe içerisinde, darbeci vesayet organlarının organize ettiği bu iki referandumun demokratik olup olmadığı sürekli sorgulansa da; halkın bir an önce sivil yönetimlerin iş başına gelmesine yönelik verdiği karar söz konusu dönemler açısından doğru bir yöne işaret etmekteydi. Bu referandumların hemen ardından sivil yönetimlerin, sınırlı bir siyasal alanda da olsa, iktidara gelmeleri halkın rasyonel düşünebildiğinin de bir göstergesiydi.
6 Eylül 1987’de yapılan referandum, siyasi yasakların kaldırılıp kaldırılmamasına yönelikti. Referandum sonucunda yüzde 50,2 evet, yüzde 49,8 hayır oyu çıktı. 25 Eylül 1988’de gerçekleştirilen referandum ise, bir sene sonra yapılacak yerel seçimlerin erkene alınıp alınmamasıyla ilgiliydi. Türkiye referandum tarihi içerisinde, halkın “hayır” oyu verdiği tek referandum budur. Referandum sonucu, yüzde 35 evet; yüzde 65 hayır oyu şeklindeydi.
Hafızalarımızda taze olan 21 Ekim 2007’de gerçekleştirilen referandum, Türkiye’de “siyasetin” vesayet odaklarınca ve Anayasa Mahkemesi tarafından askıya alınması sorununu çözmek içindi. İmal edilen yeni bir krizle “367 kararı” üzerinden siyaset askıya alınmaya çalışılmıştı. Bu referandumun sonucunda halk yüzde 68,95 evet oyuyla demokrasinin işletilmesini sağladı. Hayır oyu ise, yüzde 31,5’te kaldı.
1982 Anayasasının en kapsamlı değişikliğini içeren 12 Eylül 2010 referandumu, yüzde 57,9 “evet”, yüzde 42,1 “hayır” oyu ile sonuçlandı.
Sonuç olarak, önemli konuların referandum yoluyla halka sorulmasının, kabul edilen konular eksiklikler barındırmış olsa bile, siyasal meşruiyeti daha fazladır. Önemli olan, temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren hususların referandum konusu yapılmamasıdır. Siyasal sistemlerin dönüşümü ise halka sorulması zorunlu bir konudur.
[Türkiye, 26 Ocak 2017].