Başkan Erdoğan, dün Macaristan'a giderken Washington'a gideceğini açıkladı. Bu kararı Başkan Trump ile yaptığı telefon konuşmasından sonra aldı. Bilindiği üzere Erdoğan bu daveti bir süre değerlendirdi. Beklemesi kafa karışıklığı ile alakalı değildi. CHP'nin Trump'ın nezaketsiz mektubundan sonra tepki koyarak gidilmemesi yönündeki çağrısı da tereddüt oluşturmadı.
Zira mektuba cevabını Barış Pınarı Harekatını yaparak vermişti. Sonrasında 17 Ekim'de ABD Başkan yardımcısı Pence ile Ankara'da görüşerek güvenli bölge mutabakatı imzalanmıştı. Erdoğan'ın beklemesi, Trump ile muhtemel görüşmesinin içeriğiyle ilgiliydi. Pozitif bir yaklaşım ve gündem olması durumunda Kongre'nin gürültüsüne kulak tıkanabilirdi.
Trump'ın attığı tweet'ten anlaşılacağı üzere görüşmenin içeri hayli yüklü ve önemli: Deaş, güvenli bölge ve YPG'nin geleceği. Bağdadi'nin ailesini tutuklayan Ankara, Trump Yönetimine Deaş dosyasındaki iddiasını ve gücünü gösterecek bir noktada. Gündeme, Patriotlar, F-35 konusu ve ikili ticaret hacmini de ekleyebiliriz.
ABD İle İlişkilerde Semboller
2013'ten itibaren Washington-Ankara hattında yaşanan sorunlar bitmiyor. Temelinde ABD'nin hatalı Suriye politikası var. Türkiye'nin bağımsız milli politikasını tanımama ısrarı var. Obama döneminde Washington müttefiklik hukukunu hiçe sayarak hasmane tercihlerde bulundu. YPG'ye binlerce tır silah verdi.
FETÖ elebaşını iade etmedi. Halkbank meselesini, yaptırımları ve en son Temsilciler Meclisi'nin iki yasa tasarısını da bir seri soruna ekleyebiliriz. Bu tercihler sıradan politika farklılıkları değil. Milli menfaatlerimize yönelik düşmanca görülen eylemler. Bunlar, Trump'ın nezaketsiz mektubundan daha az rahatsız edici değil.
Müzakereye Devam
Ankara, Washington ile ilişkilerde müzakereyi hep önceledi. Sembolleri konu ederek hamasete saplanmadı, diplomasi kanallarını hep açık tuttu. Ankara sembollere takılsaydı, çoktan YPG'yi silahlandırması ve FETÖ elebaşını koruması sebebiyle Washington ile kopuş yaşanmıştı.
Washington tarafında ise durum gittikçe kötüleşti. Kongre, medya ve bürokrasi Türkiye karşıtı havaya teslim oldu. Trump ise Erdoğan ile çalışmayı tercih ederek onlardan ayrıştı. S-400 krizi böyle yönetildi, güvenli bölge mutabakatına bu şekilde varıldı. Ankara, Trump döneminde YPG'nin sınırdan 30 km uzaklaştırılması gibi bir somut kazanım elde etti.
İkili ilişkilerde YPG ve FETÖ hala en kritik sorunlar. Ancak yapılması gereken tepki koymak değil, son noktaya kadar müzakere. Erdoğan, her şeye rağmen Trump'ın Washington'da Türkiye'nin konuşabileceği en önemli aktör olduğunun farkında. Bu sebeple 13 Kasımda görüşmeyi ve Türkiye'nin tezlerini, rahatsızlıklarını yüz yüze anlatmayı tercih etti. Güvenli bölge meselesi bitmedi, istediğimiz sonuca adım adım gideceğiz. Hem Rusya hem de ABD ile liderler seviyesinde mutabakatların takibi yapılmalı. İşte Erdoğan Trump'ın davetine icabet ederek tam da bunu yapıyor.
Erdoğan'ın Önceliği
Erdoğan'ın birinci önceliği Barış Pınarı Harekatının selametidir. YPG'nin sınırımızdan temizlenmesidir. Ülkemizdeki sığınmacıların güvenli bölgeye dönmesidir. Suriye iç savaşında gidilecek uzun ve zorlu bir yol bulunuyor. Bunun için Trump ve Putin ile yapılan görüşmelerde kesinti olmamalı.
Rusya ve ABD ile ilişkilerde her iyileşme hamlesi Erdoğan'ın bu iki liderle yaptığı görüşmelerle sağlandı. Kongre bazı kötü sürprizlerin peşinde olabilir. Ankara, Trump'a ve diplomasiye şans vermeye devam etmeli. Muhalefetin tepkisel tavrı Türkiye'nin menfaatine katkı vermiyor. Bu meselede MHP lideri Bahçeli'nin yaklaşımı CHP ve İP'e örnek olmalı.
[Sabah, 8 Kasım 2019]