SETA > Yorum |

Devrimlerdeki Medya Etkisi

Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki devrimlerde medyanın etkisi analiz edilmeden yaşanan süreci anlamak ve anlamlandırmak mümkün değil.

Her ÅŸey 17 Aralık 2010 tarihinde, 26 yaşındaki Tunuslu Muhammed Buazizi isimli gencin kendisini yakmasıyla baÅŸladı.  Åžimdi o küçük yangın tüm OrtadoÄŸu ve Kuzey Afrika ülkelerini sarmış durumda. Tunus’ta gerçekleÅŸen Yasemin Devrimi’nin ardından çok az kiÅŸi, bu kadar kısa süre içinde Mısır gibi köklü ve büyük bir ülkede 30 yıldır iktidarda olan Hüsnü Mübarek’in koltuÄŸunu bırakmak zorunda kalacağını tahmin edebilirdi. Aynı günlerde Ürdün, Yemen, Fas, Bahreyn, Irak, Libya ve daha baÅŸka bölge ülkelerinde baÅŸ gösteren ayaklanmalar, dünya gündeminin ilk sırasına oturmuÅŸ durumda. Bu hızlı devrim sürecinin siyasi, ekonomik, uluslararası ve sistemik neden-sonuçları zaten en çok tartışılan meseleler olarak gündemi belirliyor. Ancak aynı sürecin mutlaka analiz edilmesi gereken çok önemli bir boyutu da medyanın bu süreçteki etkisi ve katkısı. BaÅŸta El-Cezire ve sosyal medya olmak üzere, OrtadoÄŸu ve Kuzey Afrika’daki devrimlerde medyanın etkisi analiz edilmeden yaÅŸanan süreci anlamak ve anlamlandırmak mümkün deÄŸil.

El-Cezire rüzgârı

Yayın hayatına 1996 yılında Katar’ın baÅŸkenti Doha’da baÅŸlayan El-Cezire, sözlük anlamıyla “ada” demek. 11 Eylül saldırılarından sonraki süreçte dünya kamuoyunda dikkati çeken El-Cezire, özellikle Afganistan savaşındaki önemli habercilik baÅŸarısıyla referans kanallardan biri haline geldi. 2006 yılına kadar sadece Arapça yayın yapan El-Cezire, o yılın 15 Kasım’ında El-Cezire English adıyla tüm dünyaya yayın yapacak Ä°ngilizce haber kanalını hayata geçirdi. Bugün El-Cezire’nin Arapça kanalının 40 milyon evde, Ä°ngilizce kanalının ise 100 milyon evde izlendiÄŸi tahmin ediliyor. Kanal, teknolojik geliÅŸime paralel olarak uydu yayıncılığının artmasıyla beraber önce tüm OrtadoÄŸu’da, sonra da uluslararası anlaÅŸmalarla tüm dünyada izlenen bir kanal olmayı baÅŸardı. Dolayısıyla en fazla 15 yıllık geçmiÅŸi olan herhangi bir TV kanalından deÄŸil, baÅŸta OrtadoÄŸu olmak üzere tüm dünyada etkisi hissedilen bir medya devinden bahsediyoruz.

Afganistan savaşında CNN’in bıraktığı boÅŸluÄŸu baÅŸarıyla doldurarak en güncel ve doÄŸru haberleri aktaran El-Cezire, o günden itibaren tüm dünyanın takip ettiÄŸi bir merkez olmaya baÅŸladı. Hem Arap dünyasına hem de tüm dünyaya seslenen kanal, etkin ve güvenilir bir referans kaynağı olmayı da doÄŸru ve hızlı habercilik yapmasına borçlu. Bölgedeki Arap kanallarının neredeyse tamamı devlet destekli olup genelde Arap ülkelerindeki sorunlara duyarsız ve yönetimdeki liderlere göbekten baÄŸlı bir habercilik yapıyorlardı. Böyle bir habercilik tarzı, halktan kopuk uydu yönetimlerin ne yolsuzluklarını ne de beceriksizliklerini gözler önüne seriyordu; belki de tam tersine olan bitenin üstünü örtüp birçok ÅŸeyi meÅŸrulaÅŸtırıyordu. Zaman zaman istisnalar olsa da yapısal anlamda Arap dünyasındaki yayıncılık/habercilik görünümü bu ÅŸekilde iken 2000’li yılların ortalarından itibaren El-Cezire adıyla kimseye diyet borcu olmayan bir kanal hızla yükselmeye baÅŸladı. Katar yönetimine yakın olması El-Cezire’yi bağımlı kılmadığı gibi belki de böyle küçük ama zengin bir ülkede ortaya çıkmış olması bir avantaj oldu. El-Cezire’yle birlikte Arap toplumları kendilerine aynada bakma imkânını buldular. Kendilerine aynada bakarken bir yandan da diÄŸer Arap toplumlarını ve Türkiye, Ä°ran ya da AB ve ABD gibi yakın/uzak ülkelerdeki geliÅŸmeleri yakından izleme imkânına kavuÅŸtular. El-Cezire sadece Arap yönetimleriyle ilgili deÄŸil, Batı’yla da ilgili çarpıcı gerçekleri tüm izleyenlerine aktarma konusunda tereddüt etmedi.

Bugün yaÅŸadığımız OrtadoÄŸu ve Kuzey Afrika devrimlerinde halkın “korku duvarını” (ya da psikolojik eÅŸiÄŸi) aÅŸması, belki de en çok bu yayınların toplumsal psikoloji üzerindeki etkisi ile mümkün oldu. Arap siyasetine bugüne kadar hiçbir kanal bu kadar derinden tesir etmemiÅŸti. Küçük bir örnek olarak birkaç ay önce El-Cezire’nin Ä°srail-Filistin görüÅŸmelerine dair açıkladığı “Filistin Belgeleri”ne, ABD’nin Irak iÅŸgalindeki yıkımını bu kadar açık ve net bir ÅŸekilde gösterebilmesine veya Türkiye’nin Davos’tan bu yana izlemiÅŸ olduÄŸu OrtadoÄŸu politikasının doÄŸru bir biçimde yansıtmasına bakılabilir. Türk dış politikası ne kadar baÅŸarılı olursa olsun, eÄŸer bölgede El-Cezire gibi bir kanal bu geliÅŸmeleri sıcağı sıcağına ve doÄŸru bir biçimde aktarmış olmasaydı belki Arap sokağındaki Türkiye sempatisi ve etkisi bu denli olmazdı. El-Cezire, tüm bu ve benzeri örneklerde daha önce pek mümkün olmayanı ya da yapıl(a)mayanı baÅŸardı: Uydu Arap yönetimlerinin sesi olmaktan uzak ve aynı zamanda Arap toplumlarının “gözünü açacak” habercilik yapmak. Sonuçta El-Cezire haberciliÄŸi, bugünkü devrimlerden önce Arap dünyasında adeta bir “medya devrimi” yaptı. Bugünkü deÄŸiÅŸim sancıları, El-Cezire’nin açtığı psikolojik alanda gerçekleÅŸen toplumsal patlamayla mümkün hale geldi.

Sosyal medyanın gücü

OrtadoÄŸu ve Kuzey Afrika devrimlerine iliÅŸkin medyanın etkisi analiz edilecekse El-Cezire’yle birlikte bakılması gereken ikinci adres sosyal medya. Son yılların trendi haline gelen sosyal medya, daha bağımsız ve çeÅŸitli, daha esnek ve farklılığa açık bir kiÅŸiselleÅŸtirilebilir iletiÅŸim alanı açtı. BirçoÄŸumuzun ilk aklına gelen Facebook ve Twitter, esasen sosyal medyanın sadece bir bölümü; bunların dışında da birçok iletiÅŸim alanı mevcut. Bu alan uygun bilgisayarı ya da mobil cihazı olan herkesin kullanabileceÄŸi ve kimsenin doÄŸrudan kontrolü olmadan istediÄŸi kiÅŸilerle bir iletiÅŸim alanı kurabildiÄŸi bir mecra halini aldı. Bir konuda hassas olan bir grup insan birkaç saat içinde Facebook’tan haberleÅŸip, Twitter’dan paylaşıp ertesi sabah ÅŸehrin en büyük meydanını doldurabiliyor. El-Cezire’den sonra bölgedeki baÅŸkaldırılarda çarpan etkisi olan en büyük unsur tam da bu sebeple sosyal medya aÄŸları. Son iki aylık süre içerisinde Tunus’tan baÅŸlayarak, özellikle Mısır’da ve diÄŸer bazı ülkelerde gördüÄŸümüz ÅŸey, rejimi sallanan liderlerin önce internete eriÅŸimi kapatmasıydı. Böylelikle gençler bu kadar kolay organize olamayacaktı.

Ä°nternetin ve mobil iletiÅŸimin bu kadar kolay olmadığı dönemlerde bugünkü gibi halk ayaklanmalarının gerçekleÅŸmesi her halükarda daha zordu. En azı 15-20 yıldır iktidarda olan OrtadoÄŸu’nun uydu liderlerinden duyulan rahatsızlık, Arap halklarında belki 10 yıl önce de vardı. Ama tam da El-Cezire gibi bir kanalın ortaya çıkması ve sosyal medyanın çarpan etkisiyle bu baÅŸkaldırılar bugün mümkün hale geldi. ÖrneÄŸin Tunus’tan ilham ve psikolojik destek alan Mısırlılar Tahrir Meydanı’nı doldurdular, Tahrir Meydanı’ndan ilham ve psikolojik destek alan diÄŸer Arap toplumları meydanlara indiler. Bu, kontrol edilemez bir “eÅŸik aÅŸma” süreci. OrtadoÄŸu ve Kuzey Afrika toplumları sömürgecilikten kurtuldukları dönemlerden sonra, çoÄŸu ordu kökenli liderlerine karşı ilk kez bu kadar heyecanlılar ve kendi içlerindeki sömürge artıklarını temizleme niyetindeler.

OrtadoÄŸu’da medya devrimi

Dünya tarihinin dönüm noktalarına iliÅŸkin birçok kiÅŸi, komplo teorileriyle beslenmiÅŸ bir ÅŸekilde düÅŸünmeye eÄŸilimli. “Big Brother”ın her ÅŸeyi görüp yönettiÄŸi bir dünya sistemi algısı, nedense toplumsal dönüÅŸümleri açıklamada en çok kullanılan yöntemlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Hâlbuki bu yöntem olsa olsa kolaycılığın bir diÄŸer adı. Bugünkü OrtadoÄŸu ve Kuzey Afrika deÄŸiÅŸim sürecinde elbette büyük güçlerin etkisi var. Ancak her ÅŸeyi bu zeminde açıklamak hem Arap toplumlarının ÅŸu anki baÅŸkaldırılarına saygısızlık, hem de OrtadoÄŸu’daki düzenin sürdürülemez oluÅŸunu anlamamazlık olur. Evet, hakikaten OrtadoÄŸu’daki Camp David düzeni sürdürülemez bir hal aldı ve bu durumu toplumlar öncelikle El-Cezire aracılığıyla kendi aynalarında gördüler. 30 yıldır iktidarda olan Hüsnü Mübarek’in ABD ve Ä°srail ile birlikte ortağı olduÄŸu Camp David düzeni, herkesten önce Mısır halkını rencide etmiyor muydu? Fakat toplumların kendilerini baskıyla yöneten rejime karşı ayaklanabilmeleri için arkasını göremedikleri duvara tırmanma cesaretini göstermeleri gerekiyordu. Ä°ÅŸte son 10 yılda bölgede yaÅŸananlar, Irak’ın iÅŸgaliyle baÅŸlayan ve Türkiye’nin Davos çıkışıyla devam eden süreçte Arap toplumları, o duvarı aÅŸma cesareti gösterecekleri psikolojik eÅŸiÄŸin kenarına kadar geldiler. Yıllardır birikmiÅŸ olan ekonomik ve sosyal sorunlar, yolsuzluk ve baskıcı rejim uygulamaları toplumsal bir patlama noktasına zaten iÅŸaret ediyordu. Sonra bir gün 26 yaşındaki bir genç kendisini yaktı ve medyanın zihinlerde gerçekleÅŸtirdiÄŸi “devrim” bir anda meydanlara taÅŸtı. Bugün OrtadoÄŸu ve Kuzey Afrika’da yaÅŸanan deÄŸiÅŸim sürecinin arkasında bir “medya devrimi” var. Bu devrimin etkisi devam ettiÄŸi sürece bölgedeki deÄŸiÅŸim süreci de devam edecek.

Mostar/Mart