Ülkemizde ve bölgemizde yenilgiye alışık olmayan çevreler var. Kimisi henüz yenilgiyi sindiremediğinden, kimisi de yenilgiye doyamadığından, yenilince çirkinleşebiliyorlar.
Ordu-siyaset ilişkisi, darbe geleneği, dış müdahaleler, seçilmiş hazımsızlığı, İslami hareketlerin gücü ve İslami hareketler düşmanlığı gibi başlıklar sebebiyle Mısır ve Türkiye arasında birçok paralellikler kuruldu. Bölge siyasetinde kapladıkları yer itibarıyla büyük benzerlikler gösteren bu iki ülkede, muhalefetin yenilgiye karşı gösterdikleri tepkiler de büyük benzerlikler taşımakta.
Muhalefet, “Mısır başka ülkeye benzemez” veya “Türkiye’nin özel şartları vardır” istisnacılığı üzerinden paralelliklerden sıyrılmaya çalışsa da, kocaman benzerliklerden kaçamayız.
Örneğin, Türkiye’de Mısır’daki darbenin hemen öncesinde yaşanan Gezi operasyonunun yerli ayağı büyük oranda yenilmişlikler üzerine kuruldu. Hepsi farklı minderlerde farklı zamanlarda yenilen pehlivanların, güreşe doymamasının bir sonucuydu. Kimisi sandıkta tuş olmuştu, kimisi yargıda, kimisi medyada, kimisi de toplumda tuş olmuştu.
YENİ DEMOKRASİ (!) TANIMI
Tam bu sırada Gezi piyangosu çıktı. Sömürülecek bir parktan hareketle yenilmişlik sokağa taştı. “Demokrasi sandık değildir” tezviratıyla makus talihlerini tersine çevirebilecek bir demokrasi tanımı bulma telaşına girdiler. Kısa süre içerisinde Gezi bahaneye dönüştü. Yeni demokrasi tanımı bulma arayışları hızlandı. Demokrasi derken, seçimler yapılmalı ama eski Türkiye kazanmalıydı. Ana muhalefet, Cihangir artistleri, çapulcu milyarderler, tatlı su solcusu “gasteciler”, Türk “Baltacısı” marjinal solcular ve elleri kaşınan darbeciler toplandı, provaya çıktı. Batı’dan esen rüzgâr arkaya alınıp yenilmişliğe çare arandı. Ama Kazlıçeşme’ye gidiş önceliği verilmesi sebebiyle yenilmişlerin eli boş kaldı.
Mısır’da da yenilmişler sindirim zorluğu yaşadılar, yaşıyorlar. İhvan’ın iktidarı ne İslamofobik liberaller, ne “azınlık kalkanına” saklanan Kıpti elitleri, ne memleketin tapusunu elinde tutan ABD yapımı asker ne de Camp David garantörü eski rejim artıkları için kabul edilebilir değildi. Sandıktaki yenilmişliğin çaresi, önce Batı başkentlerinde ve Genelkurmay koridorlarında, sonra ise yandaş medya ekranlarında ve sokakta arandı.
Amaç yine aynıydı; yeni bir demokrasi tanımı bulmak. Aranan tanım da aynıydı; seçimlerin yapıldığı ve sonunda İhvan’ın kazanmadığı bir sistem. Bu arada ara tanımları da lügatimize soktular: Demokratik darbe, katılımcı darbe, darbeci liberalizm, liberal katliamcılık...
Türkiye’de eli boş kalan zihniyet, Mısır’da darbeyle kısa vadeli kazanım elde etti. Bunun ana sebebi, Mısır’da tuş etme operasyonlarının yapılamaması ve demokrasiye kendisini koruyacak alanların açılamamasıydı. Mısır, sandık galibiyetini anti-demokratik zihniyetle mücadele ederek taçlandırmamıştı. Yine de halkın geçiş önceliği verdiği darbe karşıtı meydanları dolduran yüz binler, tüm katliamlara rağmen darbeci zihniyetin hayatını zorlaştırmaya devam ediyor.
Vesayetçi demokrasi tanımı yerine evrensel demokrasi tanımını haklarını arayabildikleri tek mecra olan sokaktan dünyaya haykıran Mısırlılar ve Gezi operasyonunda amacın “Gezi Parkı” olmadığını anlayan Türkiyeli “arkadaşlar”ın mesajı açıktı: Demokrasi sadece kazanmak değildir; aynı zamanda kaybetmeyi de kabullenebilmektir.
[Akşam, 16 Ağustos 2013]