2018 yılını tamamladık. Bugün yeni yıla başlamış bulunuyoruz. Önemli takvim değişimleri aynı zamanda geçmişin bir muhasebesine de imkân verir.
Yeni yılın ilk yazısında bir önceki senenin siyasetinin bir bilançosunu çıkarmak istiyorum.
Kuşkusuz Türkiye iç siyaseti açısından 2018’in en önemli gelişmesi, 24 Haziran seçimleriydi. Bu seçimlerin Türkiye siyasal hayatı açısından önemi, seçimlerin ardından yeni bir yönetim modeli olan başkanlı siyasal sisteme tamamen geçilecek olmasıydı.
Gelecekte tarihçiler bu anlamda 2018 yılını önemli bir değişim yılı olarak farklı açıklardan ele alacaklardır. Çünkü 1876 ilk Osmanlı Anayasası ile uygulamaya koyduğumuz; kesintilerle, sorunlarla ve yönetim krizleri ile birlikte 2018’e kadar yönetim modelimiz olan, parlamenter sistem sona ermiştir.
24 Haziran seçimleri, sadece yeni bir yasama meclisinin üyelerinin ve ülkeyi kimin yöneteceğinin belirlendiği seçimler değildi. Aynı zamanda, 16 Nisan 2017’de referandumla halk tarafından kabul edilen, cumhurbaşkanlığı sistemine de geçilip geçilemeyeceğinin belli olacağı seçimlerdi.
Çünkü seçimlerden önce yeni yönetim modeline karşı olan çevreler, kurdukları seçim ittifakı ile kazanmaları durumunda tekrar eski sisteme geçeceklerinin vaadiyle seçmen karşısına çıkmışlardı.
Seçimlerin bir diğer özelliği, Türkiye tarihi açısından yasama ve yürütme seçimlerinin aynı anda ve partiler arasında ittifaklara izin veren bir modelde yapılacak olmasıydı. Böyle bir süreç, aynı zamanda siyasi partiler arasında blok siyasetine imkân veren bir siyasal alana imkân verdi.
AK Parti ve MHP, 15 Temmuz FETÖ’cü darbe ve işgal girişiminin ardından ülkenin bekasına yönelik tehditlerle ortak mücadele üzerinden sürdürdükleri Cumhur İttifakı’nı, seçim ittifakı ile bir üst boyutuna taşıdılar. Seçimlere gidildiği dönemde, BBP de bu ittifaka dâhil oldu.
Cumhur İttifakı hem yasama hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, ittifak siyaseti yürüterek her iki seçimde de başarılı bir sonuç elde ettiler.
Cumhur İttifakı karşıtı blok ise, uzun süre cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde ittifak arayışını sürdürmesine rağmen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir "çatı aday" üzerinde anlaşamadılar. Yasama organı seçimlerinde ise CHP’nin taşıyıcılığını üstlendiği blok, İYİ Parti, SP ve DP ile açıktan Millet İttifakı’nı oluşturdu. HDP ile örtük bir iş birliği yürüttüler.
Ancak her iki seçimde de Millet İttifakı umduğu başarıyı yakalayamadı. AK Parti ise kurulduğu tarihten itibaren 14. seçimini de kazanmış oldu. Cumhur İttifakı’nın ortak adayı olan Erdoğan ise yeni siyasal sistemin ilk başkanı olarak seçildi.
Seçimlerin ardından, 9 Temmuz itibarıyla yeni yönetim sistemine tamamen geçildi. Geçiş sürecine ilişkin yürütülen hazırlıkların ardından, devletin yeniden yapılandırılması hızlı bir şekilde yapıldı. Bakanlıklar, başkanlıklar, kurullar ve ofisler yeni yönetim modelinde yürütmenin temel yapısını oluşturdu.
2018, AK Parti’nin kuruluşunun 17, iktidarının 16. yılıydı. Dolayısıyla Türkiye’nin demokrasi döneminde, kesintisiz en fazla iktidarda kalma rekorunu da sürdürdü. 2002 seçimleriyle en yakın rakibinden iki kat fazla oy alma özelliğini, tüm iktidar yıpranmışlıklarına rağmen, 2018’de seçimlerinde hâlâ koruyabildi.
CHP ise 1950 sonrası tek başına iktidara gelememe misyonunu, 2018 yılında 24 Haziran seçimleriyle bir kez daha pekiştirdi. 9 seçimdir kaybeden Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na karşı gelenek bu yıl da bozulmadı. Liderliği, seçimlerin ardından sorgulandı. Yeniden bir liderlik tartışması epeyce sürdürülse de yine bir sonuç alınamadı. Dolayısıyla lider arayışı, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimler sonrasına ertelendi.
MHP, bölünerek içinden İYİ Parti’yi çıkarmasına rağmen, 24 Haziran seçimlerinde elde ettiği oy oranı ile siyasette ağırlığını korudu. Özellikle Cumhur İttifakı içerisinde önemli bir misyon üstlenerek, siyasetinin yönünün belirlenmesinde etkili oldu.
İYİ Parti ise, Türkiye’de bölünerek kurulan partilerin kaderine benzer bir siyasal hayat çizgisi sürdüreceğini gösterdi. Katıldığı ilk seçimlerin ardından, beklediğini bulmadığı için, Genel Başkan Akşener, rica minnetle partinin başında kaldı. Kurucuların yarısı bugüne kadar istifa etti.
HDP ise PKK terör örgütü ile arasındaki vesayet ilişkisini sürdürdü. Parti çevrelerinde PKK ile ilişkinin aynı düzey ve düzlemde sürdürülüp sürdürülemeyeceği tartışılsa da, HDP’de ağırlığını koruyan “sol ve sosyalist kayyum”lar, mevcut siyasetten memnunlar. Şu an için tek rahatsızlıkları, tabanlarını eskiden olduğu gibi bir türlü sokağa çıkaramamaları.
2019 yılında siyasetin ağırlığının ne yönde olacağı bir sonraki yazıya...
[Türkiye, 1 Ocak 2019].