SETA > Yorum |

Batı, Suriye'de Kaybediyor

ABD ve Batı, Suriye'de kimin ne zaman kazanacağı sorusunun netleşmesini beklemekte ve bu bekleyiş sırasında hem Suriye'de hem de bölgede kaybetmekte.

Suriye devrimi ikinci seneyi devirmek üzere. Tunus, Mısır ve Libya örneklerini emsal aldığımızda uzun, elli senelik Baas zulmünü hesaba kattığımızda ise kısa olan bu iki senelik süre zarfını, krizin yerel, bölgesel ve global taraflarındaki dönüşebilme kabiliyeti ve değişime karşı direnç ısrarı şekillendirdi. Suriye'nin siyasi ve askeri muhalefeti dönüştüğü oranda kazanımlar elde ederlerken; Baas rejimi ve rejimin Rusya ve İran gibi açık destekçileri de değişime karşı gösterdikleri dirençle kısa vadeli ve yalancı kazanımlar elde ettiler. ABD ve Batı dünyası ise iki senedir Suriye meselesine karşı pozisyon değiştirmeye karşı gösterdikleri dirençle Baas rejimine iki sene boyunca kan akıtma imkânı verirken, muhalefetin beklentilerini ise "gölge etmeyin başka ihsan istemem" seviyesine indirdiler.

Baas oligarşisi varoluşsal dürtülerle, kan dökme pahasına ve "daha nice elli senelere" temennisiyle ülkedeki hâkimiyetini korumak istiyordu. Bu sebepten krizin başladığı ilk günden itibaren net ve cüretkâr bir biçimde muhalefeti- Beşşar'ın deyimiyle- "virüs" olarak kabul etmekte ve yüzbinleri öldürme pahasına başlarını ezme niyetinde olduğunu beyan etmekteydi.

Muhalefet ise reform talebiyle başladığı serüvenine önce siyasi sonra silahlı devrim hareketine dönüşerek devam etti. Devrim hareketinin başından beri de "rejimin tüm unsurlarıyla birlikte yıkılması" arzusu rejim yandaşı küçük gruplar dışında muhalefetin hepsinin ortak paydası oldu. Elli senelik rejime karşı yeni oluşan organize muhalefet bu süreçte dönüştü ve gelişti. Bu dönüşümde hem iç dinamikler, hem sahadaki gelişmeler hem de sürekli "yerim dar" bahaneleriyle destek için dönüşüm isteyen ABD ve Batı dünyası etkili oldu. Fakat bu dönüşüm Batı'nın pasiflik bahanelerini bertaraf edemedi.

GEMİSİNİ KURTARAN KAPTAN

ABD ve Batı, envai çeşit bahanelerle Suriye muhalefetine "oyun değiştirecek" destek vermekten kaçınan pozisyonunda küçük oynamalar dahi yapmadı. Bahanelerin tükendiği noktada gündem, ABD ve Batı'nın kırmızı çizgilerine dayandı. Son aylarda Batı, Suriye'de akan kandan çok, etkinlikleri artan Selefi-İslamcı silahlı cepheleri dert etmeye başladı. Oysa bu cephelerin etkinliği itibarlarının artmasıyla paralel olarak genişledi ve genişlemekte. Bu itibar artışının en büyük sebebi ise Suriye halkının Baas rejimine karşı kendi kaderlerine terk edilmesidir. İyi savaşan, belli oranlarda kendi kendilerini finanse edebilen ve İslami referans noktaları sebebiyle yağma, hırsızlık ve yargısız infazlardan uzak duran bu cepheler, halk nezdinde itibar kazanmaya devam etmekte. ABD ve Batı ise ironik bir şekilde pasiflikleriyle güçlenmelerine katkıda bulundukları bu cepheleri, pasif pozisyonlarını devam ettirme için bahane olarak kullanmakta. Sanal bir El-Kaide tehdidine karşı tanıdıkları "laik oligark"ın gitmesi konusunda iç muhasebesi yapmaktalar.

Gelinen noktada iki yolla karşı karşıyayız. Birinci yol, rejimin, muhalefetin ve uluslararası aktörlerin cari pozisyonunu koruması ve yıpratma savaşını nihayetinde muhalefetin kazanması. Bu yol uzun ve kanlı bir yol ama maalesef muhalefet dışındaki aktörler bu yoldan başkasına yatırım yapmamakta. İkinci yol ise uluslararası pozisyonlardaki değişimle Baas oligarşisinin ayrılmaya ve bir siyasi çözüme zorlanması, geçiş hükümetinin kurulması, barış gücü denetiminde şeffaf seçimlerin yapılması. Bu yol muhalefetin kritik askeri başarısına ve uluslararası pozisyonlardaki değişime bağlı olarak kısa vadede hayata geçirilebilecek nispeten kansız bir yol. Fakat, demokrasiyi "d&uu