SETA > Yorum |

Hukuk Devleti ve Siyasi Partilerin Kapatılması

SETA PANEL Oturum BaÅŸkanı:     Ä°brahim Kalın     SETA KonuÅŸmacılar:     Levent Köker     Gazi Üniversitesi Uluslararası Ä°lÅŸkiler Bölümü     Murat Yetkin     Radikal Gazetesi      Ä°hsan Dağı     ODTÜ Uluslararası Ä°liÅŸkiler Bölümü Tarih: 9 Nisan 2008 ÇarÅŸamba Saat: 17.00 Yer: SETA, Ankara

SETA PANEL

Oturum BaÅŸkanı:     Ä°brahim Kalın     SETA

KonuÅŸmacılar:     Levent Köker     Gazi Üniversitesi Uluslararası Ä°lÅŸkiler Bölümü     Murat Yetkin     Radikal Gazetesi      Ä°hsan Dağı     ODTÜ Uluslararası Ä°liÅŸkiler Bölümü

Tarih: 9 Nisan 2008 ÇarÅŸamba Saat: 17.00

Yer: SETA, Ankara

Bireysel hak ve özgürlüklerin korunmasında hukuk devletinin rolü nedir? Anayasaya ve kanunlara baÄŸlı kalmak zorunda olan siyasi partiler hangi ÅŸartlarda kapatılabilir ve bu bir çözüm yaratır mı? AK Parti'ye açılan kapatılma davası Türkiye’nin iç siyasetini ve uluslararası pozisyonunu nasıl etkileyecek? AK Parti'nin kapatılma davası sürecinin hukuki ve siyasi sonuçları neler olabilir?

Bu sorulara cevap aramak ve son geliÅŸmeleri tartışmak üzere SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum AraÅŸtırmaları Vakfı, “Hukuk Devleti ve Siyasi Partilerin Kapatılması” konulu bir panel düzenledi. Panele Radikal Gazetesi Yazarı Murat Yetkin, ODTÜ Uluslararası Ä°liÅŸkiler Bölümü ÖÄŸretim Üyesi Prof. Dr. Ä°hsan Dağı ve Gazi Üniversitesi Uluslararası Ä°liÅŸkiler Bölümü ÖÄŸretim Üyesi Prof. Dr. Levent Köker konuÅŸmacı olarak katıldılar. Levent Köker: Bir hukuk profesörü olan Köker konuyu “Hukuk Devleti” kavramı çerçevesinde ele aldı. Köker hukuk devleti tanımını; “idaresi hukuka baÄŸlı olan devlet” ÅŸeklinde yaparak konuÅŸmasına baÅŸladı. Köker; “Hukuk ise bir devletin hukuk yapmakla yetkili organlarının kabul ettikleri hukuk kurallarından oluÅŸur. Bu anlamda hukuk pozitif hukuktur. Yasama, yürütme ve yargının hukuka baÄŸlı olarak hareket etmesi ve hukukun da pozitif hukuk deÄŸerleri taşıması gerekir”, dedi. Kanunların da hukuka baÄŸlı olması gerektiÄŸini hatırlatan Köker, bazen kanuna uygun yapılan iÅŸlemlerin hukuksuzluk yaratabileceÄŸi durumların varlığını hatırlattı.

KonuÅŸması süresince hukuk devletinin özünü oluÅŸturan temel deÄŸer olan temel hak ve hürriyetlerin önemine vurgu yapan Levent Köker, AK Parti kapatma davasına iliÅŸkin hukuki bir gerçeÄŸe de dikkat çekti. Anayasa’nın 90. maddesine getirilen Ek sonucu; “usulüne uygun yürürlüÄŸe konulmuÅŸ uluslararası sözleÅŸmeler ile kanun hükümlerinin aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuÅŸmazlıklarda milletlerarası antlaÅŸma hükümleri esas alınır”, maddesi yer almaktadır. AÄ°HM ile Anayasa’nın 68–69. maddeleri ve siyasi partiler kanunu uyuÅŸmazlıklar içermektedir ve Türkiye ÅŸimdiye kadar 24 partiyi kapatarak AÄ°HM sözleÅŸmesini ihlal etmiÅŸtir.

AÄ°HM’in de bizim bir iç hukukumuz olduÄŸunu belirten Köker, siyasi partilerle ilgili herhangi bir hüküm bulunmadığını fakat AÄ°HM’in siyasi parti kurma ve sürdürmeyi ifade ve örgütlenme özgürlüÄŸü hakkı olarak gördüÄŸünü, Anayasamızda da bu temel siyasi hakkın mevcut olduÄŸunu belirtti. Bu temel hakkın sınırlandırılmasının ancak “istisnai” durumlarda dar, belirgin ve net alanlarda olabileceÄŸine, geniÅŸletici yorumlara, farklı içtihatlara tabi tutulmaması gerektiÄŸine vurgu yaptı.

KonuÅŸmasında demokrasinin vazgeçilmez ilkesinin hukukun üstünlüÄŸü olduÄŸuna dikkat çeken Köker, “demokratik devlet yurttaÅŸların alternatifler arasında en uç noktada da olsa özgürce tercih yapabileceÄŸi bir yapıda olmalıdır”, dedi. Köker ayrıca ÅŸunları söyledi: “Türkiye’deki siyasi partiler mevzuatının, kanun ve anayasa hükümlerinin bugünkü çoÄŸulcu demokrasi ilkeleriyle baÄŸdaÅŸmadığını düÅŸünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti kendi siyasi partiler mevzuatını da acilen kendi iç hukukumuzun bir parçası olan AÄ°HM’e uygun hale getirmelidir. Bir devlet eÄŸer hukukun üstünlüÄŸüne dayandığı iddiasındaysa o devlet mutlaka demokratik bir devlet olmak zorundadır. 1999 yılında Avrupa Ä°nsan Hakları SözleÅŸmesi’nin pratiÄŸine ışık tutmak amacıyla Venedik Komisyonu adıyla bilinen Avrupa Konseyi Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu’nca belirlenen ilkeler vardır. Buna göre bir partinin kapatılması bütün yollar denendikten sonra baÅŸvurulacak en son yoldur.” Köker evrensel hukukta parti kapatmanın bir tek ölçüsü olduÄŸunu, onun da “partinin ÅŸiddet kullanarak anayasal düzeni deÄŸiÅŸtirmeyi hedefleyip hedeflemediÄŸi” olduÄŸu uluslararası hukuk vurgusuyla sözlerine son verdi.  

Murat Yetkin: Yetkin, bir gazeteci gözüyle kapatma davası ve hukukun üstünlüÄŸü tartışmalarının Türkiye içinden yansımalarına deÄŸindi.

BaÅŸbakan ErdoÄŸan’ın parti içindeki “savunma vermeyelim, anayasanın gerekli maddelerini doÄŸrudan referanduma giderek hemen deÄŸiÅŸtirelim” gibi kendisi, Partisi ve ülkesi için çok yıpratıcı olacak bir yol yerine, ErdoÄŸan’ın siyasi ve hukuki mücadele yolunu tercih etmesini bir gazeteci olarak daha gerçekçi bulduÄŸunu belirtti.

“Siyaset yaÅŸanan deÄŸil, algılanan gerçektir”, sözünü hatırlatan Yetkin, kamuoyunda kapatma istemi varsa partinin kapatılacağı algısının mevcut olduÄŸunu, dolayısıyla da senaryo çalışmalarının yapılmak durumunda olduÄŸunu dile getirdi.

DTP kapatma istemi sürecinde sessiz kalınmasının bir samimiyetsizlik olarak algılandığını belirten Yetkin, bunun aynı zamanda sadece bugüne ait olmayan bir siyasi ikiyüzlülük ifadesi olduÄŸunu, sadece AK Parti için deÄŸil, genel olarak parti kapatmanın karşısında durabilmek gerektiÄŸini söyledi.

MHP’ye dair deÄŸerlendirmelerinde ise Murat Yetkin; Alparslan TürkeÅŸ’in MHP’si imajından uzaklaÅŸma sürecine devam eden, derin devletin uzantısı olmak istemeyen bir MHP tablosu çizdi. Yetkin’e göre; Devlet Bahçeli’nin CumhurbaÅŸkanlığı, 367 ve baÅŸörtüsü olaylarındaki uzlaÅŸmacı tavrı da bu yeni imajını ortaya koyuyor.

Kapatma davasından dolayı heyecanın kamuoyuna kasıtlı olarak pompalandığını ve bir sahte fırtına yaratıldığını iddia eden Yetkin, TBMM kulislerinde ise olayın daha sükûnetle karşılandığını ve partinin kapanması durumunda baÅŸka bir parti kurulup yola devam edileceÄŸi söylentileri olduÄŸunu dile getirdi.

DTP ve AK Parti kapatma davalarını dava konusu ÅŸahıslar baÄŸlamında mukayese eden Yetkin, DTP davasına konu olan kiÅŸilerin pek çok defa soruÅŸturma geçirdiklerini fakat AK Parti üyelerinden haklarında soruÅŸturma açılan sadece birkaç kiÅŸi olduÄŸuna vurgu yaptı.

Ä°hsan Dağı: Prof. Dr. Ä°hsan Dağı, Türkiye dışında kapatma davası sürecinin nasıl yankı bulduÄŸu üzerine özetle ÅŸunları söyledi:  

“Türkiye’de herkesin özellikle Kemalist çevrelerin Batı’dan, AB’den ve ABD’den AK Parti’nin kapatılması aleyhine gelen sesleri çok iyi analiz etmesi gerekiyor. Çok ilginç ÅŸeyler var ortada. Türkiye’de anti laik faaliyetlerin odağı olmakla suçlanan ve bir ÅŸekilde Refah Partisi geleneÄŸinden gelen, yani Ä°slami kimliÄŸi belirgin olan, kendi ifadeleriyle muhafazakâr bir partinin hiç olmadık bir ÅŸekilde bugün Batı’dan bu kadar destek görmesini açıklamak zorundayız. Bunu özellikle Türkiye’de Batı’nın geleneksel müttefikleri olan Kemalistler açıklamak zorundalar. Bunu açıkladıklarında Batıyla ve dünyayla iliÅŸkilerinde kimin ofsaytta kaldığını görecekler. ABD ve AB’den partinin kapatılması aleyhine gelen sözler Türkiye’de bir tarihsel ittifakın çöktüÄŸünü anlatıyor. Gramsciyen anlamda tarihsel blok yıkıldı.  Türkiye’deki Kemalist ile Batı arasında ta 1930lardan kalan o tarihsel blok yıkıldı. Batı artık Türkiye’de Kemalistlerin kendi doÄŸal müttefiki olmadığını düÅŸünüyor. 1920’lerde-1930’larda Türkiye’yi BatılılaÅŸtıran, modernleÅŸtiren Kemalistlerin bugün Türkiye’yi BatılılaÅŸtırma ve modernleÅŸtirme misyonunu terk ettiÄŸin ve bu misyonu kaybettiÄŸini biliyorlar, düÅŸünüyorlar ve görüyorlar. Türkiye’de siyasal pozisyonlar yer deÄŸiÅŸtirdi. Batı bugün Türkiye’nin yeni BatılılaÅŸtırıcı, modernleÅŸtirici dinamiÄŸi olarak AK Parti’yi görüyor. Neden? Biz bu sorunun cevabını vermeden Türkiye’deki siyasal iliÅŸkileri analiz edemeyiz, Batı’nın da neden böyle baktığını anlayamayız. Türkiye’de tarihin akışında kimin nerde durduÄŸunu da kavrayamayız.

Batı’daki siyasal aktörler, sermaye çevreleri, medya ve akademisyenler Türkiye’ye baktıklarında gördükleri siyasal aktörlerden biri son beÅŸ yıldır iktidarda olan ve performansını bildikleri AK Parti. DiÄŸer taraftan da parlamentoda CHP, MHP ve DTP gibi üç siyasal parti var. Batının, ABD ve AB’deki tüm toplumsal, siyasal ve kurumsal aktörlerin Türkiye’ye baktıklarında gördüÄŸü aktörler bunlar. Bunlar arasında bir kıyaslama yaptıklarında, Türkiye’deki partnerlarının ancak AK Parti olabileceÄŸini görüyorlar. AK Parti, CHP ve MHP’yi kıyasladıklarında, 2004’ten sonra reformlardaki yavaÅŸlamalarla birlikte, AB vizyonunun sarsıntıya uÄŸradığı eleÅŸtirilerini almakla birlikte, bir AB yorgunluÄŸu taşımakla birlikte, Türkiye’de hala en fazla AB vizyonu taşıyan hareketin AK Parti olduÄŸunu düÅŸünüyorlar. Bu sadece ÅŸimdiki söylemleriyle doÄŸan bir algı deÄŸil. 2002 sonrası AK Parti’nin performansına baktıklarında AK Parti’nin özellikle 2004’e kadar çok yoÄŸun ve radikal bir biçimde AB sürecinde reformlara imza attığını ve Ekim 2005’te bu partinin müzakere sürecini baÅŸlatacak bir noktaya getirdiÄŸini görüyorlar. AB sürecinde Türkiye’yi müzakere noktasına getirmiÅŸ ve hala söylemsel düzeyde ve müzakere sürecinde AB hedefine yönelik tutumunu sürdürdüÄŸü görülen bir AK Parti var. DiÄŸer alternatiflere, ülkedeki mevcut siyasal yapılanmalara baktığında AB’nin Türkiye’de performansına bakarak partner olarak görebildiÄŸi tek hareket AK Parti. Bunu sadece AK Parti’nin performansına ve söylemine bakarak belirlemiyorlar. Kamuoyu araÅŸtırmalarına baktığımızda AK Parti seçmeni hala AB’yi destekleme bakımından Türkiye ortalamasının üzerinde. Sadece liderlik düzeyinde, hükümet düzeyinde deÄŸil, AK Parti’nin toplumsal tabanının da AB üyeliÄŸine hala destek verdiÄŸini biliyorlar. EÄŸer AB vizyonu toplumsal katmanları da içeren bir vizyonsa AK Parti tabanındaki AB eÄŸiliminin önemli bir olgu olduÄŸunu görüyorlar ve AB o anlamda AK Parti’ye sıcak bakıyor. 

2002–2004 döneminde gerçekleÅŸtirilen reformlar herkesin gıpta ile ve takdirle baktığı reformlardı. AK Parti çok inanılmaz bir hızla önemli reformlar yaptı. Tabi bunlar 2005’teki müzakereleri mümkün kılan reformlardı. ÖrneÄŸin bu son anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi hengâmesine raÄŸmen içeride vakıflar yasası deÄŸiÅŸtirildi; gayri Müslim vakıfların pozisyonlarını, haklarını, kazanımlarını pekiÅŸtiren bir vakıflar yasası kabul edildi. Bu vakıflar yasasında da pozisyonlar net olarak görüldü. CHP ve MHP son derece sert bir muhalefet sergilerken AK Parti içindeki yerelci, milliyetçi unsurlara raÄŸmen blok olarak vakıflar yasasının geçmesini saÄŸladı. Bunlar AB nezdinde AK Parti’nin neden bir partner olarak görüldüÄŸünü açıklayan önemli olgular. 

Bir baÅŸka önemli olgu da AK Parti’nin Avrupa BirliÄŸi sürecinde son 3-4 yıldır geliÅŸtirdiÄŸi medeniyetler ittifakı dili. Son 4 yılda sadece Türkiye’nin demokratikleÅŸmesi, Türkiye’nin ekonomik ve stratejik olarak önemli bir partner olduÄŸu düÅŸüncesi Avrupa’ya pazarlanmadı. Aynı zamanda küresel bir söylem, pozisyon ve strateji de Avrupa BirliÄŸi’ne pazarlandı. O da Türkiye’nin devlet anlamında deÄŸil ama toplum olarak Müslüman kimliÄŸiyle11 Eylül sonrası dönemde medeniyetler arası çatışma ihtimalini azaltacak bir köprü rolü oynayabileceÄŸine iliÅŸkin tez önemli bir tezdi. Bu tez iki etki yarattı. Türkiye’deki Ä°slami kesimlerin AB’ne bakışını etkiledi. Çünkü biz geleneksel olarak Batıya Müslüman ve fakat laik Türkiye konseptini sattık. Fakat son yıllarda bu konsept deÄŸiÅŸti.  Stratejik olarak son dönemde medeniyetler ittifakı söyleminin satılmaya baÅŸlaması Türkiye’de Müslüman tabanın AB’ne bakışını etkiledi. AB’de de 11 Eylül sorası Türkiye’ye farklı bir stratejik bakış açısı getirdi. Medeniyetler ittifakı söylemi 11 Eylül sonrası konjonktürde içinde sayıları 20 milyonu aÅŸan Müslüman azınlık barındıran Avrupalılar için çekici bir dildi. OrtadoÄŸu’da bir soft power olarak ABD’den daha farklı bir pozisyon almaya çalışan AB için de farklı bir dildi. Bütün bunlar etkili oldu. AK Parti’nin AB baÄŸlamında medeniyetler ittifakı dilinin küresel deÄŸeri AK Parti’yi AB açısından vazgeçilmez bir partner kılıyor.

Öte yandan Türkiye’deki politik aktörlere baktıklarında Türkiye’de küreselleÅŸmeden ve yabancı sermayeden en az rahatsız olan siyasal aktörün AK Parti olduÄŸunu görüyorlar. Ama CHP ve MHP küreselleÅŸmeyi ve yabancı sermayeyi bir tehdit ve tehlike olarak görüyorlar. Küresel sermaye Türkiye’ye baktığında kendisine en sıcak bakan, kendisine Türkiye’de en geniÅŸ çalışma imkanını veren siyasal aktörün AK Parti olduÄŸunu görüyor. Bu baÄŸlamda AK Parti Türkiye’de CHP ve MHP ile kıyaslandığında yabancı sermaye için en piyasacı, en market oriented  görünen parti. Türkiye küreselleÅŸirken, küresel yapılarla bütünleÅŸirken, yabancı sermaye girerken, özelleÅŸtirmeler belli bir noktaya gelirken en piyasacı parti olan AK Parti’nin uluslararası finans çevrelerinden, uluslararası sermayeden ve bu çevrelerle alakalı siyasal aktörlerden destek almaması düÅŸünülemez. Tayyip ErdoÄŸan çıktı, “sermaye ırkçılığı yapmayın” dedi. Bunu diyen baÅŸbakan, piyasaya vurgu yapan, küresel aktörlerle iÅŸ yapmaya çalışan, küresel sermayeyi Türkiye’ye çekme çabasında olan bir baÅŸbakana biz Türkiye’de “Ä°slamcı” diyoruz. Laiklik karşıtı faaliyetlerinden dolayı partisini kapatmaya çalışıyoruz. Ama yine bu “Ä°slamcı” baÅŸbakan, uluslararası sermaye, piyasa vs. açısından  vazgeçilmez partner olarak görülüyor. Türkiye’yi küresel yapılarla entegre olmaya çalışan bir “Ä°slamcı” baÅŸbakan var ve Ä°slamcılığından dolayı partisi kapatılacak. Ama dışarıdakiler bakıyor, böyle bir Ä°slamcılık görmedik dünyada diyorlar. Dünyada böyle bir Ä°slamcılık türü yok. Küresel yapılarla entegre, yabancı sermayeye açık, piyasa vurgulu, AB üyesi olmaya çalışan bir Ä°slamcılık. Böyle bir Ä°slamcılık yok. Bunu Avrupalılar da biliyor. Türkiye’deki meselenin AK Parti’yi yalın olarak Ä°slamcı nitelemekle alakalı olmadığını görüyorlar.

Öte yandan Kıbrıs meselesi.  Kıbrıs’ta yeni bir dönem baÅŸlıyor. Yeni umutlar var, acaba adada bir çözüm olabilir mi diye. Bu sürece girmiÅŸken Türkiye’de de AK Parti’nin kapatılması söz konusu.  AK Parti 2002–2004 Annan Planı sürecinde Türkiye’de çok ağır muhalefete raÄŸmen ve devletin içindeki yoÄŸun baskılara raÄŸmen radikal tedbirler alan, pozisyonlar alan bir partiydi. Bunu uluslararası aktörler görmüyor mu?  Türkiye’de Kıbrıs sorununu çözecek parti olarak AK Parti görülüyor. Öte yandan Kıbrıs’ı vermeyiz, almayız noktasında direnen bir CHP ve MHP bloku var. Dolayısıyla Kıbrıs sorununun çözümünü destekleyen uluslararası çevreler de AK Parti’nin kapatılmasına karşılar. Kürt meselesi: Kürt meselesinde de yine siyasal tabloya baktığımızda, Kürt meselesinin çözmeye yönelik bir pozisyon alan siyasal aktörler açısından Türkiye’deki tabloya baktıklarında sorunun çözümüne en yakın duran parti AK Parti. Kuzey Irak’a dönüp baktığımızda Kuzey Irak’taki yapıyla diyaloga en yakın olan parti yine AK Parti. Bunlar son derece önemli noktalar.

Öte yandan iddianameye baktıklarında, iddianamede yer alan ABD, ılımlı Ä°slam, Büyük OrtadoÄŸu Projesi referansları çok rahatsızlık verici onlar açısından. Bu bakımlardan kapatma davası, bütün önceki krizlere raÄŸmen AK Parti’nin AB ve ABD ile iliÅŸkilerini restore etti. Çünkü bu çevreler dönüp baktıklarında Türkiye’deki partnerlarının hala AK Parti olduÄŸunu görüyorlar.

Son bir nokta olarak, son dönemde ulusalcı çevreler Rusya-Çin-Ä°ran ile ilgili tuhaf, fantastik ÅŸeylerle uÄŸraşıyorlar. Bu da senaryolar üzerinde düÅŸünen Amerikalıları ve Avrupalıları rahatsız ediyor. Özellikle Türkiye’nin son dönemde Batı’nın enerji güvenliÄŸi açısından elde ettiÄŸi pozisyon dikkate alındığında Türkiye’yi böyle bir noktaya savrulmuÅŸ, Rusya-Çin-Ä°ran eksenine yönelmiÅŸ bir ülke olarak görmek istemiyorlar. "