Afganistan'da Taliban'ın ülkenin neredeyse tamamında kontrolü ele geçirmesi ile sonuçlanan çalkantılı siyasi sürecin dünya siyasetinde derin yankıları oldu. Dünya'da büyük güçler rekabetinin sinir uçlarının geçtiği ve kesiştiği Afganistan, bir yandan da 11 Eylül saldırıları sonrası ile birlikte "teröre karşı küresel savaş" olarak ifade edilen 20 yıllık mücadelenin odak noktası olarak kalmıştı. Afganistan'da NATO müdahalesi ile ortaya çıkan yeni durum ülkeye huzur ve güvenlik getirmediği gibi çevre ülke ve bölgeleri de istikrarsızlaştırdı.
11 Eylül saldırıları sonrasında Afganistan işgaline karşı Avrupa'dan birkaç farklı ses çıkmış olmasına karşın Avrupa'daki ülkelerin çoğu NATO bünyesinde uluslararası koalisyon çerçevesinde Afganistan müdahalesine farklı şekillerde katkı sağladılar. Uluslararası koalisyon çerçevesinde terör saldırılarına maruz kalan ülkelerde Afganistan müdahalesi tartışılan bir konu oldu. Avrupalı aktörlerin Afganistan denklemine dahil olmaları büyük ölçüde ABD'nin zorlaması ile oldu. Avrupalı aktörler bu karardan sonra her ne kadar Afganistan meselesine dahil olmaktan pişmanlık duysalar da ABD etkisi ile bunu rahatça ifade edemediler. Taliban'ın Afganistan'da kontrolü ele geçirmesine dair mesafeli bir duruş sergilense de NATO birliklerinin ülkeden çekilmesi kararı birçok Avrupa başkentinde memnuniyetle karşılanmıştır.
Taliban'ın Afganistan'da kontrolü ele geçirmiş olmasına Avrupa'dan verilen tepkiler karmaşık oldu. Taliban'ın Afganistan'da yönetimi ele geçirmesi öngörülebilir bir şekilde gerçekleşmiş olsa da Taliban'ın kontrolü ele alma süresi öngörülenden daha hızlı bir şekilde gerçekleşmiştir. Avrupalı siyasetçiler ABD tarafına konu ile ilgili yeterince bilgilendirilmedikleri gerekçesi ile sitemlerini iletmişlerdir. Buna rağmen birçok Avrupa ülkesi, kendilerine sahada yardımcı olan yerel unsurlara bile haber vermeden arkalarına bile bakmaksızın Kabil'deki elçiliklerini acilen boşaltarak ülkeyi terk etmişlerdir.
Taliban'ın Afganistan'da kontrolü ele geçirmiş olmasını bir hezimet olarak gören çevreler olmakla birlikte bu müdahalenin sonlandırılmış olması Avrupa'da genel olarak olumlu karşılanmıştır. Küresel stratejik iddiası olmayan ve küresel jeopolitikde oyun kurucu rolünü ABD'ye devretmiş görüntüsündeki Avrupalı aktörler açısından Afganistan müdahalesi istenmeyen bir yüktü. Üzerlerindeki bu yükten kurtulmuş olmaları yüksek sesle ifade edilmese de Avrupalı karar alıcılar tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.
Avrupalı Yetkililerin Tepkileri
Avrupalı aktörlerin uluslararası ilişkilere dair vizyonunda en öncelikli konu terör ve göç dalgasının önlemesidir. Asya'daki büyük güçler rekabetinde ise büyük ölçüde ABD'nin pozisyonu ile paralel hareket etmektedirler. İnsan hakları, serbest ticarete ve demokratik yönetim modeline sahip sistemlerin yaygınlaşması Avrupalıların uluslararası ilişkilere dair öncelikleri arasında yer almaktadır. Ancak bu öncelikler çoğu zaman terör ve göç sorununun gölgesinde ikinci planda yer almaktadır. Bu nedenle, Taliban sözcüsü Zabibullah Mücahit'in, "Tüm uluslararası topluma, BM'ye, tüm büyükelçiliklere, tüm komşularımıza, Afganistan topraklarının kimseye karşı kullanılmasına izin vermeyeceğimize dair güvence veriyorum" şeklindeki ifadesi Avrupalıları bir ölçüde rahatlatmıştır. Taliban sözcüsünün "kadınlara dini çerçevemizde ayrımcılık olmayacaktır" şeklindeki ifadesi kısmen tereddütlere neden olmuş olsa da daha önceki Taliban yaklaşımlarından olumlu açıdan farklılaşan bir taahhüt olarak algılanmıştır.
AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilci Joseph Borrell, Taliban'ın Kabil'de kontrolü ele geçirmesinin hemen ardından yaptığı açıklamada ülkedeki durumu kaos ve felaket olarak ifade etmiştir ve Afganistan'da bir ulusal devlet inşa etme konusunda başarılı olamadıklarını itiraf etmiştir. Afganistan'da yeni durumun jeopolitik neticelerinin üstesinden gelebilmek için diplomatik kapasitenin artırılması ve benzer yaklaşıma sahip Britanya ve ABD ile koordinasyonun artırılmasının gerekliliğini dile getirmiştir. Avrupa Birliği'nin özellikle kadınların, çocukların ve azınlıkların haklarına riayet edilmesini yakından takip edecekleri ifade edilmiştir. Avrupalı yetkililer ve siyasetçiler, Afganistan'da insan hakları konusunda hassasiyetlerinin üst seviyede olacağını ifade etseler de de maddi yaptırım haricinde caydırıcı kapasiteye sahip değillerdir. Dünya ekonomisine yeterince entegre olamamış bir Afganistan açısından ise bu araç yeterince caydırıcı değildir.
Avrupa'nın Öncelikleri
Avrupalı aktörlerin Afganistan'a dair yaklaşımlarını belirleyecek olan temel faktör düzensiz göçmen akını tehdididir. Avrupa'nın bütün üst düzey siyasetçileri böylesi bir akına hazırlıklı olmadıkları ve bunu engelleme konusunda ellerinden geleni yapmaları gerektiğini vurgulamaktadırlar. İnsan hakları ve insani diplomasi kaygıları, düzensiz göçmen riski ortaya çıktığında kolayca rafa kaldırılabilmektedir. Avrupa dışişleri bakanlarının konu ile ilgili yaptıkları açıklamada Türkiye ve Orta Asya ülkeleri ile koordinasyon ve eşgüdüm dile getirilmiştir. Türkiye karşıtlığını kendi siyasetlerinin ana unsurlarından biri haline getirmiş Fransız ve Avusturyalı liderler bile bu hususta Türkiye ile diyalog ve eşgüdümü vurgulama ihtiyacını hissettiler.
AB Yüksek Temsilcisi Borrell, insani konularda Taliban ile pragmatik görüşmelerin yapılabileceği ancak Taliban'ın tam olarak tanınmayacağını dile getirmiştir. Bu yaklaşım tarzı bile Avrupa diplomasisinin kafa karışıklığı ve ikircikliğini yansıtmaktadır. Avrupalı yetkililer ellerinde bulunan şartlılık esası ve şartlı maddi yardım kartının her krizde işlerine yarayacak bir maymuncuk olduğuna inanmaktadırlar. Bu yaklaşım tarzı Afganistan ve Suriye gibi büyük çaplı krizlerin çözümünde test edilmiş ancak etkili olmadığı görülmüştür.
Afganistan krizi bir kez daha Avrupalı aktörlerin küresel jeopolitik krizler karşısında ne derece çaresiz olduklarını ortaya koymuştur. Avrupalı aktörler son 20 yıldır her diplomatik krizde ekonomik yaptırımları devreye sokmaya çalışmışlar ve kendilerine yakın aktörler ile eşgüdümü gündeme getirmişlerdir. Ancak krizler sönümlendiğinde sorumluluklarını unutmaktadırlar. Bu şekliyle Avrupalı aktörlerin hiçbir krizin kalıcı çözümünde etkili rol oynayamadıkları görülmektedir. Avrupalı üst düzey yetkililer ve diplomatlar Afganistan konusunda da benzer ve etkisiz tepkiler vermeye devam etmekteler. Kriz daha da tırmanırsa tepkileri ve seslerini yükselteceklerdir ancak Suriye, Irak, Libya ve İran gibi bir çok krizde etkisiz kalan Avrupa'nın kendilerine coğrafi açıdan görece daha uzakta bulunan Afganistan ile ilgili etkili bir çözüm arayışında olacaklarını düşünmek gerçekçi değildir. Avrupalılar her zaman olduğu gibi tehdit kapılarına kadar gelene kadar bekleyecekler, o hale gelirse de Türkiye, İran, ABD ve hatta Rusya'nın kapısını çalacaklardır. Öyle görünüyor ki Afganistan krizinde de Batı cephesinde değişen bir şey olmayacak.
[Sabah, 21 Ağustos 2021].