Son günlerin önemli gündem maddelerinden olan "seçim ittifak(lar)ı"nı düzenleyen 26 maddelik kanun teklifi geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda kabul edildi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğantarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Kabul edilen bu teklifin içeriğini temel olarak siyasi partilerin kendi aralarında ittifak yapabilmeleri meydana getirirken başta seçim güvenliği ve düzeni olmak üzere çeşitli konularda düzenlemelere de yer verildi. Kanun, getirdiği teknik düzenlemeler ve bunların ayrıntıları bir tarafa Türk siyasi hayatında yepyeni bir sayfanın açılmasını sağlayan mantıksal bir dönüşüme de işaret etmektedir. İlk adımı 16 Nisan 2017 halk oylamasında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin kabul edilmesiyle atılan "uzlaşı" siyasetinin norm alanındaki karşılığını ifade eden seçim ittifakı düzenlemesinin, siyaset kurumunun konsolidasyonuna yapacağı katkı da üzerinde durulması gereken başka bir boyutu gözler önüne sermektedir. Bu konsolidasyon büyük ölçüde ittifak yapacak partilerin siyaseti üretirken kullandıkları değerler etrafında bir araya gelmelerini sağlayabilmeleri ile yakından ilgili olacaktır. Türkiye'de siyasi hayat incelendiğinde söz konusu durum daha da anlamlı bir hal almaktadır.
İki ana çizgi Osmanlı İmparatorluğu'nda modernleşme/ Batılılaşma hareketlerinin başlamasıaynı zamanda devletin yıkılmasının önüne geçilmesi arayışları çerçevesindeoldukça zengin bir düşünsel iklimin de oluşmasını sağlamıştır. Özellikle 20. yüzyılın başından Cumhuriyet'in kuruluşuna giden süreçte söz konusu düşünceleriçinde iki ana çizginin belirleyici olduğu söylenmelidir: Bunlardan ilkine özgürlükçü ve adem-i merkeziyetçi değerler hakimken, ikincisine ise merkeziyetçi, otoriter ve laik(çi) değerler hakim olmuştur. Önce İttihat ve Terakki'nin taşıyıcılığını yaptığı bu çizginin Cumhuriyet'in kuruluşundan sonraki en önemli temsilcisi Cumhuriyet Halk Partisi'dir (CHP). Çok partili siyasi hayata geçişle beraber bu iki geleneğin değerleri belirli partiler tarafından sahiplenilmeye devam edilmiştir. İlk çizgi Demokrat Parti'nin kuruluşuyla yeniden canlanarak devam etmiştir. Bugün için AK Parti siyasi kimliğinin kurucu değerlerinin de bu çizgiden beslendiğini söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Siyasi hayatımızın başlıca dinamiğini bu iki çizgi arasındaki etkileşim meydana getirmektedir. Siyasal sarkacın her iki ucunu oluşturan bu gelenekler iktidar ve muhalefet bloklarının konumlarını ve söylemlerini büyük oranda belirlemiştir. Ancak Türkiye'de siyasete hakim olan söz konusu dinamiğin tarihselliği dikkatle incelendiğinde üç önemli özelliğin öne çıktığı söylenmelidir:
- Her iki değerler kümesinin tarihsel süreçte taşıyıcısı olan ana aktörleri dışında daha az oy alan görece küçük siyasi partiler tarafından da benimsendiği söylenmelidir. Bunlar ana aktörler gibi temsil ettikleri değerleri merkezden daha uzak siyasal pozisyonlar içinde sahiplenmeyi veya bunların bazılarını daha fazla öne çıkarmayı tercih etmişlerdir.
- Özellikle değerler kümesine örneğin inanç özgürlüğü alanında yaşanan gerilemeler ve askeri darbe (28 Şubat Darbesi, 15 Temmuz FETÖ'cü darbe girişimi gibi) ya da terör gibi dışarıdan gelen tehditlerin arttığı dönemlerde partiler kümede yer alan belirli bir değeri daha fazla sahiplenme yoluna gitmiştir. Ancak bu durum hiçbir zaman o siyasi parti için diğer değerlerden vazgeçme durumunu ortaya çıkarmamıştır.
- Bazı dönemlerde ise iki değerler kümesini tam olarak temsil etmeyen ama her ikisinden de beslenmeye çalışan siyasi partilerin ortaya çıktığı görülebilir. Bunlar diğer iki ana kümede kendine yer bulamayıp kopan bir siyasi liderliğin sürüklediği, kişi merkezli "siyasi girişimler" biçiminde tanımlanabilir.
[Sabah, 17 Mart 2018].