Kuveyt’in Savabir bölgesinin en büyük camisi olan İmam Cafer Sadık Camii’ne Cuma namazı sırasında intihar saldırısı düzenlendi. IŞİD’in üstlendiği saldırıda, 25 insanın hayatını kaybettiği, 200'ün üzerinde kişinin de yaralandığı açıklandı. Tunus’un turizm merkezlerinden Susa kentindeki bir otele düzenlenen saldırıda ise aralarında Alman, İngiliz ve Belçikalı turistlerin de olduğu 38 kişinin öldüğü duyuruldu. Kuveyt ve Tunus bu saldırılarla çalkalanırken Fransa’nın doğusundaki bir doğalgaz fabrikasında da kafası kesilmiş bir ceset bulundu. Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande konuya ilişkin “Kafası kesilen cesedin yanında bulunan yazılar bunun bir terör saldırısı olduğunu gösteriyor” açıklamasını yaptı. Ramazan ayının ikinci cuması 26 Haziran günü gerçekleştirilen bu saldırılar arasında nasıl bir örgütsel bağlantı olabileceğini; doğrudan ve dolaylı olarak kimlere gözdağı verilmek istendiğini ve IŞİD’le mücadelede ne gibi kapsamlı stratejiler geliştirilmesi gerektiğini SETA Güvenlik Araştırmaları Direktörü Murat Yeşiltaş cevapladı.
1. Tunus, Kuveyt ve Fransa’da IŞİD tarafından düzenlendiği düşünülen üç farklı saldırı gerçekleşti. Saldırıların aynı gün üç farklı coğrafyada gerçekleşmesi ne ifade ediyor?
Fransa ve Tunus saldırılarına dair hali hazırda net bir durum ortaya çıkmış değil. Ancak Kuveyt’teki saldırıyı IŞİD üstlendi. IŞİD’in kanlı saldırı ve infazları örgütün propagandasında önemli bir yer tutmaktadır. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayının ise örgüt tarafından daha fazla anlam yüklenerek örgüt unsurlarına bu ay süresince “yalnız eylemler” yapma çağrısında bulunulduğunu da belirtmek gerekir. Bu nedenle Ramazan ayının IŞİD tarafından ses getiren eylemlerinin sayısı ve etkilerinin artırılmak istendiği “hedef” bir dönem olarak seçildiğini söylemek mümkündür. Öte yandan IŞİD, El Kaide ile yabancı savaşçı kaynağı üzerinde uluslararası çapta bir rekabet içerisinde bulunduğundan dolayı, ses getirecek sınır-ötesi eylemleri stratejik bir tercih olarak da kullanmaktadır. Bu durum hem yabancı savaşçı adaylarını kendi tarafına çekmek hem de bölgesel aktörlere mesaj vermek için önem taşımaktadır. IŞİD’in öncülük ettiği bu bireysel eylemcilik söylemi ivmelenerek yakın gelecekte IŞİD sempatizanları olsun ya da olmasın bağımsız radikal unsurlar tarafından benzer eylemler yapılma ihtimalini artırmaktadır. Örgüt stratejik kayıplarının fazla olduğu (Tel Abyad gibi) dönemlerde bu tür eylemler üzerinden güç gösterisi ve intikam alma yoluna gitmektedir.
2. IŞİD tehdidinin Ortadoğu’yu aşıp küresel bir olgu halini alması dillendiriliyordu. Sizce saldırılarla bu süreç başladı mı?
IŞİD halen Irak ve Suriye merkezli bir örgüt olmasına rağmen halifelik ilanıyla birlikte coğrafi olarak kontrol ettiği bölgelerin ötesinde bir etki ortaya çıkarmaktadır. Bu durum örgütün hem eylem potansiyeli hem de yabancı savaşçılar bağlamında giderek küreselleşmesine de vesile olmaktadır. Ancak yine de operasyonel kapasite olarak IŞİD’in hali hazırda küreselleştiğini söylemek için erken. IŞİD’in öncelikle Suriye-Irak hattında devletleşme arzusu, bir terör örgütünün kalıcı devlet olarak temayüz etmesi bağlamında karşılaşacağımız ilk örneklerden biri olabilir. Zaten Irak ve Suriye’de coğrafi bir alanı kontrol etmesi IŞİD’i tipik bir terör örgütü olarak sınıflandırmayı da imkansız kılmaktadır. Bu nedenle operasyonel bağlamda IŞİD ve El Kaide arasında ciddi farklılıklar söz konusu. El-Kaide küresel ölçekte eylem yapan ancak hücre tipi örgütlenmeyi tercih eden bir terör örgütü iken IŞİD, varlığını açık bir biçimde (alan kontrolü sayesinde) göstermekten yana. Her iki örgütün gerek ideolojik gerekse de “İslami cihat” anlayışlarının farklı olması ikisi arasında ciddi bir rekabetin de ortaya çıkmasına neden olmuş durumda. Bu nedenle IŞİD bir taraftan farklı bir örgütlenme yapısıyla devletimsi bir görüntü ortaya çıkarmışken, aynı zamanda “sansasyonel” terör eylemleri ile El-Kaide’den daha çok konuşulur bir örgüt haline gelmeye çalışıyor.
IŞİD’e biat eden diğer örgütler ile farklı ülkelerde örgüte biat edilerek kurulan vilayetlerin sayıları dikkate alındığında ise örgütün coğrafi olarak, her ne kadar birbirinden kopuk olsa da, genişlediğini söylemek mümkündür. Şu anda örgütün kendisinin açıkladığı listeye göre Irak’ta 10, Suriye’de 7, Yemen’de 6, Libya’da 3, S. Arabistan’da 1, Cezayir’de 1, Mısır’da 1 ve Nijerya’da 1 vilayeti bulunmaktadır. Bu durum IŞİD’e yeni bir operasyonel güç kazandırmış durumda. Örgüt söz konusu imkanlarını kullanarak eylemlerini daha küresel bir alana da yayabilir.
3.Saldırılar arasında nasıl bir örgütsel bağlantı olabilir, doğrudan ve dolaylı olarak kimlere gözdağı verilmek isteniyor?
IŞİD sözcüsü Ebu Muhammed el Adnani’nin birçok açıklamasında, örgüt sempatizanlarına bulundukları yerlerde eylem yapmaları çağrısında bulunmasını, farklı coğrafyalarda gerçekleşen eylemlerin bir tetikleyicisi olarak okumak gerekmektedir. IŞİD kendisine karşı hâlihazırda mevcut olan koalisyonda ve olası yeni ittifaklarda yer alan/alacak olan ülke hükümetlerine, onlarla savaşmaları için illa sınırdaş olmalarının gerekmediği mesajını vermek istemektedir. IŞİD her ne kadar sızma hareketleri (Kobani ve Irak’ta olduğu gibi) ile büyük zarar vermiş olsa da IŞİD-karşıtı koalisyonun son zamanlardaki hava saldırıları hem örgütün büyük yara almasına hem de prestij kaybetmesine neden olmuştur. Bu yüzden örgüt, tespiti ve mücadelesi daha kolay olan askeri operasyonlardan ziyade uyuyan hücreleri ya da sempatizanları üzerinden gerçekleştirebileceği terör eylemleriyle koalisyon-ittifak olasılıklarına karşı mevzi almaya çalışmaktadır. Özelikle, “IŞİD’e karşı girişeceğiniz ittifaklar ülkelerinizde istikrarsızlığa yol açabilir” mesajı, IŞİD’in sınır ötesi eylemlerindeki hedeflerin başında gelmektedir.
4. ABD’nin IŞİD’le mücadele stratejisi neden yeterli olmuyor?
ABD, IŞİD ile mücadele stratejisini dört temel üzerine dayandırmıştı: yoğun hava saldırıları, IŞİD ile karadan savaşanlara destek, terörle kapsamlı mücadele ve IŞİD saldırısına maruz kalanlara insani yardım yapılması. Bu dört kademeli stratejinin ilk ayağında ABD, IŞİD’e karşı kapsamlı bir hava saldırısı sürdüremediği gibi bazı saldırılarında ise “seçici” davranmayı tercih etti. Örneğin Suriye’de IŞİD ile savaşan rejim muhaliflerine IŞİD’e hava saldırısı düzenleyerek yardım etmezken kendi tercih ettiği alanlarda IŞİD’e müdahale etti. İkincisi ise, ABD Suriye’de PYG/YPG ve Irak’ta Şii Milisler (Haşti Şaabi) dışında geniş bir kara koalisyonu kurma konusunda etkili olamadı. Bölge ülkelerinin, ABD ile önceliklerinin farklılaşması ve Obama’nın kapsamlı bir Suriye stratejisinin parçası olmadığı için bu kara gücüne katılmayı reddetti. Üçüncüsü ise kapsamlı bir terörle mücadele stratejisi hayata geçirilmesine rağmen henüz sonuçları ortaya çıkmadı.
5. IŞİD’le mücadelede uluslararası toplum ne gibi yeni stratejiler oluşturabilir?
Uluslararası toplumun IŞİD ile mücadele konusunda etkisiz olduğunu söylemek mümkündür. Uluslararası toplumu devletler ve bu devletlerin kurdukları uluslararası örgütlerin oluşturduğu düşünüldüğünde her bir ülkenin IŞİD’in oluşturduğu tehdide dair farklı önceliklerinin olması, bu örgütleri de etkisiz kılmaktadır. IŞİD’le mücadele konusunda öncelikle küresel düzeyde BM’nin Suriye iç savaşının çözümü konusunda daha aktif bir rol alarak inisiyatifi ele alması gerekmektedir. Suriye iç savaşı sonlandırılmadan IŞİD’i bir öncelik haline getirmek örgütün daha da güçlenmesine neden olmaktadır. Benzer bir biçimde Irak’taki durumun da istikrara kavuşturulması örgütün Irak’taki varlığının düşüşe geçmesi açısından son derece önemlidir. İkinci olarak bölgesel düzeyde Suriye’nin vekalet savaşlarının bir parçası olmaktan bir an önce çıkarılması gerekmektedir. Taraflar, Suriye krizinin daha fazla derinleşmesinin yakın bir gelecekte kendilerini etkileyeceğini/istikrarsızlaştıracağını fark ederek bütün enerjilerini krizden daha kârlı çıkmaya harcamak yerine sorunu çözmek üzerine yoğunlaştırmalıdırlar.
[Söyleşi: Zeynep Berre Özçelik]