Mısır’da 3 Temmuz günü yapılan darbe ve sonrasında meydana gelen yoğun baskılar, çatışma ve katliamlar bir kez daha “külli şey’in mümkün fî Mısr” (Mısır’da her şey mümkün) dememize sebep oldu. Mısır’da durum baş döndürücü bir hızla değişirken, olaylar tahmin edilemez yönlerde gelişmeye devam etti. Son yaşananlar bize Ortadoğu’da geleceğin ne kadar öngörülemez olduğunu, strateji belirlemenin ne denli güç olduğunu bir kez daha gösterdi. Mısır’da yaşanan darbe, genel kabuller ve kalıplar üzerinde kırılmalara sahne oldu; bölgesel ve küresel parametrelerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini gösterdi. Batı tipi demokrasinin ne denli uygulama alanı bulabileceği ve samimiyeti tekrar sorgulandı.
SÖNMÜŞ YANARDAĞIN UYANDIRILIŞI
Demokratik meşruiyetlerini sürekli olarak vurgulayan ve etkin bir güç olarak bu meşruiyete dayanan Mursi ve Müslüman Kardeşler, daha önce orduyu siyasetten uzaklaştırmak üzere aldıkları önlemler dolayısıyla da böylesine fütursuz bir müdahaleyi beklemiyorlardı. Nitekim Mursi dönemi değerlendirilirken Mursi’nin vesayetle mücadelede kat ettiği en önemli mesafenin orduyu kışlasına geri göndermek olduğu sürekli belirtilmişti; fakat gelinen nokta, bunun hiç de uzaktan göründüğü gibi olmadığını ortaya koydu. Bilhassa, fülul denilen eski rejim kalıntılarının orduya davetiye çıkarması ve Mursi’yi istemeyen seküler-liberal kesimlerin orduyu Mursi’ye tercih etmeleri, sönmüş bir yanardağ gibi olan askerin tekrar harekete geçmesine ve güç kullanabilmesine zemin hazırladı.
Ortadoğu’da Suriye veya Libya gibi pek çok ülkede asker, halkı katletmekten geri durmazken Mısır ordusu devrim esnasında takındığı tutumla beğeni toplamıştı. Nitekim İhvan lideri Muhammed Bedii, darbeden sonra Adevviye Meydanı’nda toplanan kalabalığa seslenirken de orduyu açıkça hedef göstermemiş, “sen bizi korursun biz de seni koruruz, sen halkına silah doğrultmazsın” diyerek orduyu yanına almak istemişti. Halkına asla silah doğrultmadığı söylenen, devrim zamanında dahi halkla birlikte olan Mısır ordusunun darbe sonrasında halkla çatışmaya girmesi ve halkı katletmesi de Mısır için bir kırılma noktası oldu.
DARBENİN KÜRESEL YANSIMALARI
Darbenin küresel yansımaları, farklı coğrafyalara demokrasi götürme iddiasında olan ve her fırsatta demokratikleşme nutukları atmaktan geri kalmayan ABD ve Avrupa için bir samimiyet sınavına dönüştü. Mısır’daki müdahaleye açıkça darbe demekten kaçınan, türlü tanımlamalar yapmaya çalışan Batı dünyasının demokrasi olgusuna ve insan hakları kavramına ne derece samimi yaklaştığı daha yüksek sesle sorgulanmaya başlandı.
Arap Baharı sonrasında gelişen bu olaylar, Batılı parametrelerin ve bu parametreler doğrultusunda geliştirilen demokrasi anlayışının Ortadoğu coğrafyasına uygulanabilirliği konusunda da soru işaretlerine sebep oldu. Son yaşananlar, bundan sonra gelecek olan yönetimleri, Mısır’da var olan dini, kültürel birikime ve yaşanmışlığa uygun, klasik Batı demokrasisinden farklılık gösteren yeni bir sistem arayışına yönlendirebilir.
8 TEMMUZ’UN YAŞATACAKLARI
Güçlü bir demokratik meşruiyete rağmen gelen darbe, sonrasında uygulanan yoğun sansür, baskılar, çatışmalar ve 8 Temmuz sabahı ordunun Müslüman Kardeşler’e yönelik hunharca uygulamış olduğu katliam, hiç şüphesiz İhvan üzerinde derin, yıkıcı ve onulmaz etkiler bırakacaktır. Mısır’da farklı toplumsal kesimlerin demokrasiye ve onun uygulanabilirliğine olan inancını da belirgin bir şekilde sarsacaktır. Yıllardır ezilen, bastırılan, devrimden sonra ilk kez meşru bir şekilde iktidarı elde etmenin mutluluğunu yaşamış olan ve demokratik mücadeleden sonuç alabileceklerine olan inançları artan Müslüman Kardeşler bu yaşananlardan sonrasına yönelik acı dersler çıkarmıştır ve çıkarmaya devam edecektir.