Perspektif: Brexit Süreci, Küresel Ekonomi ve Türkiye | Fırsatlar ve Tehditler

Brexit süreci küresel ekonomiyi nasıl etkiledi? Brexit sürecinin İngiltere ve AB ekonomisine olası etkileri nelerdir? Brexit sürecinin Türkiye ve yükselen ekonomilere sunduğu fırsatlar nelerdir?

Devamı
Perspektif Brexit Süreci Küresel Ekonomi ve Türkiye Fırsatlar ve Tehditler
Perspektif GSYH 2016 - I Çeyrek Değerlendirmesi

Perspektif: GSYH 2016 - I. Çeyrek Değerlendirmesi

2016 yılı ilk çeyrekte gerçekleşen ekonomik büyümenin kaynağı nedir? Gerçekleşen ekonomik büyümede Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yeri nedir? 2016 yılı için hedeflenen ekonomik büyüme rakamı nasıl etkilenir?

Devamı

Çin ekonomisi bir süredir yavaş yavaş yavaşlıyor ve hatta 2016 ilk çeyrekte de %6,7 büyüme hızı ile 7 yılının en düşüğüne imza attı.

2016 yılı ilk çeyreğinde gerçekleşen yüzde 4,8 oranındaki ekonomik büyümenin, Türkiye ekonomisi için birçok anlamı ve önemi var.

Türkiye ekonomisinin geleceğini ilgilendiren konularda cesaret ve irade varsa çok şey değişebilir.

Ekonomik krize bel bağlayanların, sistem krizini siyasi kriz olarak lanse etmelerinin bir anlamı yok. Bu kesimin kriz tellâllığı yapmak yerine, yönetim sistemindeki değişim zorunluluğunu tartışmaları ülke için daha faydalı olacaktır.

Ürdün İzlenimleri

Ürdün Başbakanı Ensour, “Teknolojinizi bu topraklara da getirin” derken hiç şüphesiz samimi bir talep iletiyor.

Devamı
Ürdün İzlenimleri
Çıkış Kanaat Ekonomisi mi

Çıkış, Kanaat Ekonomisi mi?

Küreselleşme ve görece hızlı zenginleşmenin getirdiği kültürel hazım sorunları, etik problemler, piyasa çarpıklıklarını meşru görme anlayışı ve aşırı pragmatizm, muhafazakar girişimcileri de etkiliyor.

Devamı

Enerji konusunda 2015 yılının en önemli olayı nedir diye sorarsak, kuşkusuz bu sorunun cevabı, “petrol fiyatlarındaki dramatik düşüş” olacaktır.

Mevcut ekonomi yönetim mimarisinde yapısal reformlar yapılırken Türkiye’nin uzun vadeli makroekonomik stratejileri ile uyumlu, büyüme-istihdam-yatırım dostu ve kalkınma odaklı bir merkez bankacılığı çerçevesi de tartışmaya açılmalı.

Amerika IŞİD’e odaklanmış durumda ve Esad rejimini ikincil bir sorun olarak görüyor. Bu noktada Türkiye ve Amerika bir ortak zemin bulamazsa görüş ayrılıkları devam edecek ve çözüm daha da zorlaşacaktır.

Türkiye ekonomisi 2002 öncesi ve sonrası olmak üzere birbirine taban tabana zıt iki ayrı dönem yaşadı.

3 Kasım 2002'de tek başına iktidar olan AK Parti, 7 Haziran 2015'e kadar geçen süreçte iktidarda kaldı. 7 Haziran seçim sonucunda ise, 13 yıl süren tek başına iktidarda zorunlu bir ara verildi. 2002 Kasım'ında başlayan siyasi istikrardaki 5 aylık duraklama ise, yine Kasım ayında yeniden sağlandı.

G-20 zirveleri özellikle finansal konularda liderlerin ‘şipşak’ çözümler ürettikleri bir yer. Türkiye'nin G-20 sevgisinin de özel nedenleri var.

G20, mevcut krizin etkilerini azaltacak ve yeni krizleri önleyecek reformlara öncülük edecek bir platform olarak görüldü.

Ekonomik büyümenin kapsayıcı olması, yalnızca gelir adaletsizliğini azaltmayacak. Ayrıca, birçok ülkedeki sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin azaltılmasıyla o ülkelerde toplumsal barışın gerçekleşmesi de sağlanacaktır.

IMF Çin'in SDR sepetine girme talebini, yapmış olduğu 5 yıllık gözden geçirmeler kapsamında bir süredir incelemekteydi. 30 Kasım'da yaptığı açıklamayla da, kararını açıkladı: Yuan/Renminbi bundan böyle, ABD doları, Euro, Yen ve Sterlin'e ek olarak sepetteki 5. para birimi olacak.

Hatice Karahan, IMF’in Çin para birimi Yuan'ı SDR sepetine eklemesini değerlendirdi.

Dünya Bankası ile birlikte Bretton Woods küresel ekonomik yönetişim sisteminin iki sacayağından biri olarak kurulan Uluslararası Para Fonu (IMF), yarım asırdan uzunca bir süredir küresel finansal sistemin nabzını tutmaya devam ediyor.

Bugünün dünyası, yaşlı yeryüzünün daha önce hiç görmediği kadar büyük zenginlik ve yaygın fakirliğin bir arada olduğu tenakuz portreleriyle dolu. Dünyanın en zengin 225 kişisinin toplam geliri, dünya nüfusunun en fakir yüzde 47’sinin toplam gelirine eşit. En geri kalmış 48 ülkenin dünya ticaretindeki toplam payı sadece %0.4. 23 trilyon dolarlık dünya zenginliğinin ancak 5 trilyonu dünya nüfusunun %80’ine ait. Dünya genelinde 1.3 milyar insan günde 60 sentin (900,000TL) altında gelirle yaşamaktalar. BM raporlarına göre, dünyanın en zengin 200 kişisi yıllık gelirlerinin %1’ini verseler, yeryüzündeki bütün çocukların ilköğretim masrafı karşılanabilir. Dünya’nın en zengin yüzde beşi, dünya zenginliğinin %86’sını, dünya piyasasının %82’sini, yabancı yatırımların %68’ini kontrol ediyorlar. Dünya’nın en zengin ülkelerinde GSMH 30,000 doların üstündeyken, en fakir ülkelerinde 1000 doların altında. Hatta bu 1000 dolar bile gerçekçi değil. Çünkü, fakir ülkelerde ortalamanın etrafında olan sınıfın büyüklüğü zengin ülkelere göre çok daha kötü durumda. Bir milyara yakın insan temiz suya ulaşamıyor. Hepsinin ötesinde, insanoğlunun çok uzun bir zamandır, küresel anlamda insanı doyurmanın yollarını bulduğu bir dönemde, 2003 yılı BM Kalkınma Raporuna göre 800 milyon insan açlık çekmektedir.  

 Son üç yıl içindeki gelişmelerin, -Afganistan ve Irak işgalleri, Amerika, Avrupa ve Çin arasında gelişen jeopolitik ve jeoekonomik saflaşmalar- ortaya çıkarmış olduğu gerçek, küresel örgütlerin artık neredeyse işlevsiz bir hale geldiğidir.  Bu tespit elbette küresel örgütlerin tamamen anlamsız hale geldiğine delalet etmez.  Fakat vakıa küresel örgütlerdeki kurumsal şemanın ezici ana gövdesini oluşturan kitlenin, azınlığı teşkil eden kuzeyli kitle karşısında şamar oğlanına dönüşmüş olmasıdır. Küresel organizasyonlarda bir hiyerarşinin olması kaçınılmazdır. Siyasi doğruculuk, liberal adalet ve eşitlik nosyonlarına gözü kapalı bir şekilde iman etmemiş olan her aklıselim yaklaşım,  belli bir hiyerarşinin bu tarz  kurumlarda kaçınılmaz olduğu hakikatini teslim edecektir. Sorun bundan ziyade hiyerarşinin hangi kıstaslara göre kurulduğu ve yönetim hiyerarşisi içinde fiilen bulunamayanların nasıl bir adalet mekanizması ile ve ne kadar korunduğu meselesi ile ilgilidir. Belli başlı küresel örgütlerde bugün yaşanan durum ancak iki katmanlı nihilist bir kast sistemi hiyerarşisi diye tarif edilebilir.  Hemen her küresel kurumda bu iki katmanlı kast sisteminin üst tarafında veto hakkına sahip olan kuzeyli azınlık ve altında kabaca dünyanın geriye kalan halklarını oluşturan güneyli çoğunluk bulunmaktadır. Güneyli çoğunluk içerisinde her hangi bir hiyerarşik ayırım olmaması ve tüm önemli kararlarının kast sisteminde üstün olanlar tarafından nesh edilebilmesi, iptal edilebilmesi gibi hakikatlerden dolayı küresel örgütlerin durumunu özetleyen en güzel ifade bütün hiyerarşik düzeylerin anlamsızlaştığı ‘nihilist bir girdap’ olsa gerek.