ABD ve Rusya birçok konuda birlikte hareket edebilen iki küresel aktör. Türkiye, kendi çıkarları gereğince ABD'ye bağımlı olmaksızın Rusya ile ilişkilerini doğrudan yürütmeye çalışıyor.
Devamı
Darbe girişimi sırasında ve sonrasında Türkiye ile kimin dayanışma içerisinde olduğuna bakıldığında, Rusya ve Kazakistan gibi ülkelerin öne çıktığını görüyoruz.
Devamı
Batılı ülkelerin FETÖ/PDY örgütünün ülkelerindeki faaliyetlerine izin vermeleri ve destek olmaları onların Türkiye’ye karşı emperyalist politika arzusu içerisinde olduklarının ispatı olacaktır.
Halk büyük çoğunlukla darbenin faili olarak FETÖ’yü görüyor. Bu konuda kafa karışıklığı yok. Çünkü FETÖ herkesin hayatına bir şekilde olumsuz olarak değmiş.
Batı medyasında düşmanca tutumun öncülüğünü CNN yapıyor. 15-16 Temmuz tarihlerinde "askeri darbe" yapmaya kalkan, sivil halkın katledilmesi emrini veren bir caniyi "kanaat önderi" diye ekrana çıkardı.
Kemalist aktörlerin çizdiği karamsar tablonun aksine 15 Temmuz’da darbe girişiminin püskürtülmesi, demokratik siyasetin alanının genişletilmesi için daha ileri adımların atılması yönünde bir irade ortaya koymuş oldu.
Türkiye’yi yakından takip eden bütün yabancılar, FETÖ’nün dış basındaki çırpınışının gerçek amacını görüyordur. Aynı şekilde ABD de girişimin arkasında FETÖ olduğunu belki de bizden iyi biliyordur.
Devamı
Seçimle işbaşına gelen Erdoğan’ı darbe dahil olmak üzere her türlü yöntemi kullanarak devirmeye kararlı görünüyorlar. Ancak Türk halkının demokrasiye ve seçilmiş liderlerine sahip çıkma konusunda artık daha kararlı olduğunu ve her türlü entrikayı bozduğunu hesap edemiyorlar.
Devamı
Şu anda bir güven inşasına ihtiyacımız var ve bunun ilk koşulu da, kanaatimce, öngörülebilir ve kırılgan olmayan bir demokratik düzenin varlığından herkesi emin kılmak…
15 Temmuz’da olayların an be an okuyucuya aktarılması hem medyanın kendi tarihini hem de Türkiye’nin siyasi tarihini değiştiren bir sonucu ortaya çıkarttı.
Türkiye halkı kendi demokrasisine, özgürlüklerine, değerlerine ve hayat tarzına sahip çıkabilecek kapasitede olduğunu 15 Temmuz gecesi bütün dünyaya göstermiştir.
Batı medyasında 15 Temmuz Darbe Girişimi ile ilgili öne çıkan temaları başlıca dört ana başlıkta değerlendirebiliriz: odak dağıtma, marjinalleştirme, okuru güncelliğini yitirmiş söylemlere inandırma, açık manipülasyonlar yürütme.
Demokratik hukuk devletinin bir koruma refleksi olarak yürüyen olağanüstü hal ilanını Batı medyası "İslamcı otoriterleşme", "Erdoğan'ın radikal yetkilerle güçlenmesi" ve hatta "Erdoğan'ın intikamı" olarak mahkûm etmekte gecikmedi.
S&P, Türkiye’yi yatırım yapılabilir hale getirmekte kaplumbağa hızı dahi sergileyemezken, not kırpma konusunda ne kadar da seri davranabilmişti. Üstelik not zaten yatırım yapılabilir değilken, bu neyin telaşıydı?
Erdoğan’ın ve AK Parti’nin hâlâ iktidarda kalmasından dolayı yaşadıkları hüsran içerisinde ne diyeceklerini şaşırmış durumda darbe sürecini yorumlamaya çalışıyorlar.
Şanlı milletimiz kendisini eğitimsiz ve demokrasiyi içselleştirememiş bir kitle olarak itham eden yerli ve yabancı bütün cahillere, hainlere tarih önünde büyük bir ders vererek çıplak elleri ile tanklara karşı durdu.
Saygın dergilerinden birisi olduğunu zannettiğimiz Foreign Policy'de 30 Haziran tarihinde “Atatürk Havalimanı saldırısı için Erdoğan'ı suçlayın” başlıklı bir yazı çıktı. Leela Jacinto imzalı yazı, Türkiye üzerine yazan yabancı basının zavallılığını göstermesi açısından bir ibret vesikası niteliğinde.
AK Parti muhaliflerinin keskin dilinin etkisindeki Batı medyası "değerler" adı altında Erdoğan'ı "Batı'nın ötekisi", hadi şimdilik "düşmanı" demeyeyim, olarak kodluyor.
ABD'nin PYD'ye yönelik yardımı, Türk kamuoyunda Suriye'de Amerikan vesayetinde küçük bir PKK devleti kurulmakta olduğu yönündeki şüphe ve endişeleri körüklüyor.
Türkiye’nin hendek kazıp her tarafa EYP yerleştiren PKK’lılara karşı operasyonları, Foreign Affairs tarafından şimdiden başarısız ilan edilmiş.
Tam da Gezi olaylarının başladığı mayısta Paris'te işçi sendikaları Fransız Cumhurbaşkanı Hollande'ın "idari tasarrufuna" karşı meydanlardalar. Ve Batı medyası da siyasetçiler de polis şiddetinden "endişeli" değil.