Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Genel Koordinatörü Burhanettin Duran, Gazze Sempozyumu'nda, Gazze'de 1,1 milyon insanın açlık sorunuyla yüz yüze kaldığını, bunun İsrail'in yarattığı bir felaket olduğunu söyledi.
Devamı
Ortadoğu'daki çatışma ve krizler sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel siyasetin dinamiklerini de etkilemektedir. Bu anlamda İsrail'in yalnızca Filistin ölçeğinde bir güvenlik problemi olmadığı, aynı zamanda küresel siyasetin istikrarına ve evrensel barışa da doğrudan tehdit olduğu ifade edilebilir. Nitekim İsrail uluslararası hukuku ve Birleşmiş Milletler kararları gibi üzerinde uzlaşıya varılmış, uluslararası barışın tesisini hedefleyen her türlü sürece karşı çıkıp aykırı bir aktör olmaya devam ediyor. Bu kapsamda Gazze'deki sivilleri, özellikle kadın ve çocukları kasten hedef alan İsrail, apaçık bir soykırım işliyor.
Devamı
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 88. sayısı raflarda yerini aldı.
İsrail, Uluslararası Adalet Divanı (Divan) önüne ilk kez 2003 yılında, BM Genel Kurulu'nun bir danışma görüşü talebi bağlamında çıkmıştır. BM Genel Kurulu 8 Aralık 2003 tarihinde aldığı karar ile "İşgal altındaki Filistin topraklarında İsrail'in duvar inşasının hukuki sonuçlarının ne olduğuna dair" Divan'dan hukuki görüş talep etmiştir.
Bir kasırganın geldiği tespiti Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'e ait. Bu ifadeyi El Pais gazetesine verdiği röportajda AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'i "tamamen İsrail yanlısı duruş sergilemekle" suçlarken kullandı. Borrell, AB'nin Rusya-Ukrayna savaşına ve İsrail'in Gazze'deki katliamlarına yönelik politikalarının yüksek maliyetler ürettiğini belirterek "Batı'da bir kasırganın yaklaştığı" öngörüsünde bulunuyor. Dante'nin İlahi Komedya'sına atıfla "şiddet çemberinin" geldiğini belirten Borrell, "çok geçmeden Avrupa uyanmak zorunda" diyor. AB çevrelerinde Von der Leyen'in İsrail'e koşulsuz desteğine duyulan tepki biliniyor ve bunun bir örneği "Bayan Soykırım" tabiriyle ifade edildi.
Netanyahu'nun operasyona devam kararıyla bir yandan Divan’ın temennisi çiğnendi, diğer taraftan yargılama sürecine yönelik İsrail'in hanesine bir çentik daha atıldı.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 87. sayısı raflarda yerini aldı.
Devamı
SETA Hukuk Araştırmacısı Cem Duran Uzun, A Haber ekranlarında yayınlanan Ajans Gün İçi programında, Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’in soykırım iddiasıyla yargılandığı davada çıkan ara karar üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Devamı
İsrail'e karşı soykırım davasında Uluslararası Adalet Divanı (UAD) dün ihtiyati tedbir kararı aldı. UAD, İsrail aleyhine ileri sürülen iddiaların makul seviyede ispatlandığı değerlendirmesiyle davanın esastan görülmesine de karar verdi.
Güney Afrika Cumhuriyeti (Güney Afrika), 29 Aralık 2023 tarihinde, Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere karşı yürüttüğü eylemlerle İsrail'in Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiği iddiasıyla Uluslararası Adalet Divanı'na (Divan) başvurmuştu.
İsrail’in Gazze saldırılarının soykırım tartışmasına neden olan boyutları nelerdir? Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanı’na yaptığı başvurusunun ve önleyici tedbir talebinin içeriği nedir? Divanın önleyici tedbir kararının içeriği ve anlamı nedir?
Biden yönetiminin Netanyahu hükümetinden askeri operasyonları sona erdirmesi, insani yardım girişini kolaylaştırması ve savaş sonrası Gazze’nin yönetimine kafa yorması gerektiği yönünde telkinler geldiği bir süredir basına yansıyordu. Netanyahu yönetiminin ise bu isteklere olumlu cevap vermediği ve Washington’un sabrının bittiği yönünde haberler öne çıkıyordu. En son Biden’ın Netanyahu’ya nihai çözümün iki devletli çözüm olduğunu söylediği haberlerinin hemen arkasından Netanyahu’nun bu ihtimalin masada olmadığını söylemesi Washington’a soğuk duş etkisi yapacak nitelikteydi. Netanyahu aslında malumun ilanı olan bu sözleriyle iktidarda olduğu sürece gerçek bir barış sürecine girmeyeceğini ifade etmekle kalmıyor, en büyük destekçisi Amerikan Başkanını da kamuoyu önünde utandırmış oluyor. Bu durumda Biden ya hiçbir şey olmamış gibi ideolojik saplantıya varan İsrail’e desteğine devam ederek Netanyahu’ya yaranmaya çalışacak ya da Netanyahu’nun iktidarı kaybetmesine oynayarak yeni bir barış süreci masası kurulmasını sağlayacak.
Çatışmalarda insani değerlerin görmezden gelindiği ve çıkarların evrensel normlara tercih edildiği bir saldırganlığa "sabırlı" diplomasi ile yanıt verilebileceği görülüyor
20. yüzyılda işlediği soykırımın kurbanı Yahudilere ve İsrail'e milyarlarca dolar tazminat ödeyen Almanya, aynı yüzyılda işlediği bir başka soykırım karşılığında Herero ve Nama halklarına tazminat ödemeye neden yanaşmıyor?
Lahey'de İsrail soykırım suçlaması ile yargılanırken İsrail-Filistin çatışması bölgeye yayılıyor. ABD ve Britanya uçakları perşembe gecesi Yemen'in Sana, Saada ve Dhamar şehirleri ile Hudeyde vilayetinde 72 hedefe hava saldırısı gerçekleştirdi. 19 Kasım'dan bu yana Husiler, Gazze'deki katliama tepki olarak Kızıldeniz'de İsrail'e giden gemilere saldırıyordu. Dün ABD Başkanı Biden, gerekirse Husilere yönelik saldırılarını sürdüreceklerini açıkladı. Dünya nakliye trafiğinin yüzde 15'inin gerçekleştiği Kızıldeniz'de seyr-ü seferin güvenliğini sağlamak ve İsrail'i korumak amacıyla perşembe gecesi yapılar saldırılara tepkiler gecikmedi. İran ve vekilleri hava saldırılarını şiddetle kınarken Türkiye eleştiride bulundu. Suudi Arabistan ise bölgede artan gerilimden kaygılarını ifade etti. Riyad, ABD-Britanya müdahalesinin Husilerle anlaşmasını ve Yemen'den çekilmesini geciktirmesini istemiyor. ABD Dışişleri Bakanı Blinken Ortadoğu'da 4. turunu yaparak savaşın bölgesel yayılmasını engellemeye çalışıyor. Ancak bu son hava saldırıları Biden yönetimi İran ve vekillerine caydırıcı saldırıların gerekli olduğunu düşündüğünü gösteriyor. Tercih ettikleri yöntem Husiler başta olma üzere sorun çıkaranların kapasitesini kontrollü şekilde zayıflatmak. Bu yaklaşımın işe yaraması da yeni çatışmaların önünü açması da olası.
Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırılarını fırsat bilen İsrail, 7 Ekim'de bu yana kısa süreli ateşkesler hariç Gazze'yi sürekli bombardıman altında tutuyor. Saldırıların bilançosu 25 bin kişiye yaklaşırken küresel düzeyde pek çok ülke, siyasi ve toplumsal açıdan tarafını netleştirmekten yana tutum benimsiyor. Özellikle ABD'nin başını çektiği Batılı devletlerin çoğunluğu İsrail'e açık destek verirken, insani ateşkes dışında kalıcı ateşkes çağrılarına dahi çoğu zaman kulak asmıyor.
SETA Dış Politika Araştırmacısı Yücel Acer, TV Net ekranlarında yayınlanan Bin 1 programında, Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda başlayan ve İsrail’in “Gazze'deki Filistin halkına soykırım yaptığı gerekçesiyle açılan dava üzerine değerlendirmelerde bulundu.
İsrail’in Gazze’nin kuzeyinden bir kısım askerini çekmesi sonrasında Hamas liderlerinden Salih el-Aruri’ye Beyrut’ta suikast düzenlemesi, savaşta yeni bir aşamaya geçtiğinin işareti olarak görülebilir. İsrail Başbakanı Netanyahu, bir süredir Washington’ın Gazze’deki operasyonlarını ‘toparlaması’ yönündeki taleplerine meydan okuyan bir dil kullanıyordu. Buna karşın Gazze operasyonlarında bir sonraki aşamaya geçmesi gerektiğinin farkındaydı. Amerikan Savunma Bakanı’nın İsrail ziyareti sonrasındaki gelişmeler, kamuoyu önündeki sert söylemine rağmen İsrail’in Amerikan telkinlerini dikkate aldığını gösteriyor.
Gazze Şeridi'nden 7 Ekim günü İsrail'e yönelik Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları tarafından gerçekleştirilen askeri taarruzları müteakip İsrail silahlı kuvvetleri Gazze Şeridi'ni doğrudan hedef alan geniş çaplı askeri saldırılara başladı. Neredeyse ilk günden itibaren havadan ve karadan aralıksız bombalanan şehirler ve kasabalarda şu ana kadar binlerce sivil hayatını kaybetti ya da yaralandı. Yüzbinlerce insan yaşadıkları yerlerden zorla göç ettirildi. "Hamas'ı yok etme niyeti" iddiası ile Gazze yaşanılamaz hale getirildi. Bu ağır saldırıların hukuki bir zemininin bulunup bulunmadığının ve hangi temel kuralları ihlal ederek ne tür suçlara yol açtığının ortaya konulması elzemdir. Genel değerlendirmeler dahi, hukuki zemini bulunmayan bu yasa dışı saldırıların "savaş suçları", "insanlığa karşı suçlar" hatta "soykırım suçu" oluşturacak boyutlara ulaştığını gösteriyor.
Misket bombası nedir? Misket bombası uluslararası hukukta hangi düzenlemelere göre yasaklanmıştır? Rusya ve Ukrayna’nın misket bombası kullanmaları uluslararası hukuk açısından ne anlama gelmektedir? ABD’nin Ukrayna’ya misket bombası gönderme taahhüdü Ukrayna’nın kuvvet kullanma yasağını ihlal eder mi? ABD’nin Ukrayna’ya misket bombası göndermesi durumunda Rusya Silahlı Kuvvetlerinin misket bombasıyla karşılık vermesi Rusya’nın bu saldırılarını hukuka uygun hale getirir mi?
Çavuşoğlu, Yunanistan'ın Doğu Ege'de gayri askeri statüdeki 16 adayı silahlandırdığını belirterek 'Bu durum bizim güvenliğimiz için tehdit. Yunanistan'ın uluslararası hukuka uymasını ve gayri askeri statüyü yeniden tesis etmesini istiyoruz' dedi.