Devlet FetiÅŸizmi

Eğer “yeni bir devlet telakkisi” diye bir şeyden bahsediyorsak, bu sadece “hakim parti”nin kendi devlet telakkisini gözden geçirmesiyle sınırlı bir durum olmamalı. Farklı ideolojik kesimlerin de kendi devlet telakkilerini ve hatta takıntılarını gözden geçirmeleri mümkün olabilmeli.

Devamı
Devlet FetiÅŸizmi
Türkiye Sosyalizminin Sefaleti

Türkiye Sosyalizminin Sefaleti

Adına “çözüm süreci” denen bir süreç resmiyet kazandı, devletin öncelikli gündemine dönüştü. Bu süreçte iki kesim, değişimin önünde direndi. Kürtçü sosyalistler ve Türkçü sosyalistler.

Devamı

10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı Seçimleri sonuçları her seçim gibi üzerinde durulması gereken muazzam sosyolojik tahlillere imkân sunan bir veri seti sundu. Birçok açıdan ilklere sahne olan bu seçim, aynı zamanda ülkenin içinden geçtiği dönemin de siyasal sağlaması denilebilecek bir resim sundu. Genelde, seçmen her zaman olduğu gibi topluma yeni bir şey sunan esaslı siyasete, istikrarlı bir değişime ve daha da önemlisi Çözüm Süreci'ne verdiği desteği yeniledi. Bu üç referans noktası ülke siyasetinin geleceği açısından olmazsa olmaz kaideler olarak yerini aldı. Özelde ise seçim sonuçları her siyasi partinin tabanın isteklerine, beklentilerine ve reflekslerine dair ders niteliğinde mesajlar içermektedir. Bu yüzden, Türkiye siyaseti adına söyleyecek lafı olan siyasi partilerin bu sonuçları ayrıntılı bir şekilde analiz etmesi gerekmektedir. 10 Ağustos seçiminden sonra yapılan analizler, işini özenli bir şekilde yapan birkaç isim dışında, şaşırtıcı bir şekilde ‘kazananlar enflasyonu' yaratmanın ötesine geçemedi. Bu yaratılan ‘kazananlar enflasyonu'ndan kasıt tabii ki Demirtaş'ın aldığı oylar üzerinden yapılan güzellemeler. Demirtaş'ın aldığı oyların sosyolojik zemininin peşine düşmek HDP'nin geleceği hakkında çizilecek resmin daha da netleşmesini sağlayacağı gibi, seçim kampanyası boyunca nelerin doğru ve nelerin yanlış yapıldığının sağlıklı bir muhasebesi için de muazaam bir imkân sunacaktır.

AK Parti Türkiye'nin dönüşümünde muktedir olma konumuna geldiğinden itibaren sokakların ateşiyle imtihan edilir oldu. 2007 Cumhurbaşkanlığı krizi döneminde de meydanlar harekete geçirilmişti. Ancak o dönemde meydanların destekçisi olan Kemalist vesayet hâlâ güçlü bir direnç ortaya koyabiliyordu. Gezi olayları, AK Parti iktidarını seçim yoluyla ya da vesayetçi unsurların müdahalesiyle götüremeyeceğini anlayan çevrelerin öfkesini sokaklara taşımıştı. 17 Aralık denemesi ise devletin kritik kurumlarında odaklanan paralel yapının toplumsal bir sermayeyi AK Parti aleyhine çevirmesiydi. Kobani gösterilerinde ortaya çıkan şiddet ise yeni bir öfkenin tezahürü.

Bir türlü taşların yerine oturmadığı Ortadoğu'da siyaset de söylemler de devinim halinde. Barış ve uzlaşma da şiddet ve çatışma da kendini meşrulaştıracak söylemle geliyor. Çözüm sürecinin neresinde olduğumuza dair muhasebemizi söylemlerin analizi üzerinden yapmakta fayda görüyorum. Artık herkesin malumu ki, ABD'nin IŞİD ile savaş stratejisinin getirdiği fırsatlardan istifade eden PKK, 2012'de Çözüm süreci başladığında bulunduğu yerde değil.

"İrtica" ve "yolsuzluk" ithamları, Milli Görüş geleneğini izleyen partilere ve AK Parti'ye yönelik tedip stratejisinin iki unsuru olageldi.

Osmanlı Türkçesi Kime Lazım?

Bugün normallik olarak sunulan Kemalist milli eğitim, bir homojenleştirme projesidir. Yakın tarihimiz solcuların, İslamcıların ve Kürt milliyetçilerinin muhalefeti ile bu projenin sınırlarına şahit oldu.

Devamı
Osmanlı Türkçesi Kime Lazım
Kazananlar ve Kaybedenler

Kazananlar ve Kaybedenler

17 Aralık'la başlayan sürecin kazananları Ergenekon davası sanıkları ve ulusalcı çevreler oldu. Kendi karşıtları olarak gördükleri iki gücün çatışmasını keyifle izlediler ve yeni bir pozisyon arayışına girdiler.

Devamı

Erdoğan'ı zihinsel kodlarında güçlü, azametli, köklü ama halkına hizmet eden bir devlet anlayışı var. Devlet güçlü ama ceberut değil. Liberallerin tahayyülündeki gibi küçük ve sınırlı devlet değil. Azametli ama halkıyla barışık.

Soykırım iddiası sadece insani bir hakikat arayışından ibaret değil. Uluslararası güç mücadelesinin araçlarından biri. Ulus devletlerin birbirleriyle mücadelesinde güçlü bir sopa olmaya aday bir mesele.

Türkiye siyasal yaşamında statüko seçilmiş iktidarlarca temsil edilmedi. Aksine onları belirli davranış kalıpları içinde hareket etmeye zorladı, çerçevelemeye çalıştı.

Başkanlık sistemi demokratik bir yönetime doğru atılan bu adımın daha da ileri götürülmesini ve yönetim sisteminin halkın iradesini devlete en iyi şekilde yansıyacak biçimde düzenlenmesini öngörmektedir.

CHP'li siyaset teknisyenleri AK Parti'nin topluma ve özellikle de yoksul toplum kesimlerine ulaşma teknolojilerini kopyalayarak başarı elde edeceklerini düşündüler.

Çıkış, solcuya, Kürde, İslamcıya baskı uygulayan "derin devlete" değil; milletin maslahatını gözeten "demokratik devlete" biatta.

Erdoğan, başbakan olduğu günden bu yana Türkiye'nin yeni ve bağımsız bir dış politika vizyonuna sahip olması için ciddi bir uğraş verdi. Cumhurbaşkanlığı sürecinde de bu çizgisini sürdürüyor.

Bu çalışma 7 Haziran'daki genel seçime doğru Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP'yi analiz etmeyi amaçlamaktadır.

Bu tarihsel bloğa kimliğini ve rengini veren asıl dinamik, pratikte AK Parti karşıtlığı gibi gözükse de, esasında daha derinlerde yerleşik olan demokrasi, siyaset ve halk karşıtlığıdır.

Nebi Miş, 25. dönem milletvekili genel seçim sonuçlarını Cumhuriyet Halk Partisi özelinde değerlendirdi.

Türkiye'deki kimlik gruplarının sürekli mücadele halinde olmasının çoklu sebepleri var. Öncelikli nedenlerden biri, her grubun siyasal elitleri, mücadeleyi devam ettirme eğiliminde.

Koalisyon pazarlıklarında kolay olan bakanlıkların dağılımı ve hükümet programı üzerinde ortak bir çerçevenin oluşturulmasıdır. Ancak daha zor olan hususlar ise, her partinin hem kendi içinde yaşanacak krizleri çözmesi hem de kendi seçmen tabanını, koalisyon kurduğu parti için ikna etmesidir.

2011'de Necdet Özel'in Genelkurmay Başkanı olması sonrası Türkiye siyasetinde ciddi değişikliklerin ve kırılma anlarının yaşandığına tanık olunmuştur.