Türkiye - Avrupa Birliği İlişkilerinde Yeni Stratejiler

<p><span style="color: #999999; font-size: 7.5pt">SETA&nbsp;PANEL</span><span style="font-size: 9.5pt"><br /> <br /> Oturum Başkanı:<br /> &nbsp;&nbsp;&nbsp; <span style="color: #ff6600">Talip K&uuml;&ccedil;&uuml;kcan<br /> &nbsp;&nbsp;&nbsp;&nbsp; </span>SETA<br /> <br /> Konuşmacılar:<br /> &nbsp;&nbsp;&nbsp; <span style="color: #ff6600">Ahmet Sever</span><br /> &nbsp;&nbsp;&nbsp; Başbakanlık Başdanışmanı, AB İletişim Grubu Başkanı<br /> &nbsp;&nbsp;&nbsp; <span style="color: #ff6600">Suat Kınıklıoğlu</span><br /> &nbsp;&nbsp;&nbsp; The German Marshall Fund Ankara&nbsp;Ofisi Direkt&ouml;r&uuml;<br /> &nbsp;&nbsp;&nbsp; <span style="color: #ff6600">Klaus Jurgens</span><br /> &nbsp;&nbsp;&nbsp; Bilkent &Uuml;niversitesi Kamu Y&ouml;netimi B&ouml;l&uuml;m&uuml; &Ouml;ğretim &Uuml;yesi<br /> <br /> Tarih: 25 Nisan 2007 &Ccedil;arşamba<br /> Saat: 15.00 - 17.00<br /> <b><br /> </b>Yer: SETA, Ankara</span></p>

Devamı
İran Çıkmazı mı

İran Çıkmazı mı?

Türkiye'nin dış politikada İran çıkmazına sürüklendiğini söyleyenlerin sayısı artıyor. Bu pozisyon üç temel iddia ile destekleniyor. İlki, İran'ın uluslararası sistemle sorununun boyutu Türkiye'nin katkısına izin vermiyor. İkincisi, İran nükleer sorununda samimi değil ve tüm diplomatik çabaları nükleer silaha ulaşmak için kullanıyor. Son olarak ise, Türkiye'nin İran yöneliminin dış politikanın saklı gündeminin sonucu olduğu iddia ediliyor. 1979 İslam Devrimi ve akabindeki gelişmeler İran ile uluslararası sistem arasında tamiri zor bir sorun oluşturdu. İran'ı 30 yılı aşkın bir zamandır sistem dışı tutan ortam bu sorunun çözümünde hemen hiç mesafe alamadı. Son dönemde İran ile ilişkiler sürekli tırmanan bir gerilim eksenine oturdu. İran'ın nükleer çalışmaları bir anlamda İran'ın uluslararası sistemle hesaplaşmasının son noktası olarak görülmeye başlandı. Bu çatışmacı söylem İran ile hesabın bir an önce görülmesi ve işgal senaryolarına kadar varan sert tedbirler gündeme getiriyor. Diğer bakış açısı ise Amerika Başkanı Obama'nın dillendirdiği İran'la müzakere yoluyla bu sorunun çözülmesi.

Devamı

26 Şubat Afrika kıtası için önemli bir gün. 15 Kasım 1884'te başlayan Berlin Konferansı 26 Şubat'ta sona erdi. Karlı bir kış günü sona eren Berlin Konferansı 1885'te Afrika kıtasını 50 parçaya böldü. Bu tarihten sonra Afrika bölünmüşlüğünü muhafaza etti. Afrika tarihinin yabancı işgalleri ve köleleştirmeden sonra en önemli olayı Berlin Konferansı. Geçtiğimiz hafta Berlin Konferansı'nın ardından tam 125 yıl geçmiş oldu.

Türk kamuoyunda Irak ile ilgili tartışmalar, kısa süre öncesine değin, suni bir şekilde Kerkük referandumu üzerinde düğümlenmişti.

İki ülke arasında hükümet ve devlet başkanları düzeyinde geçekleştirilen ziyaretler öncesinde, konuk ve ev sahibi liderler ile özel röportajlar yapılması ve bunların yayınlanması nerdeyse gelenek olmuştur. Bir tür kamu diplomasisi eksersizi sayılabilecek bu tür röportajların amacı ziyaretin siyasi içeriği hakkında kamuoyunu önceden bilgilendirmek, bazen sürprizlere hazırlamak, bazen de bazı müzakere konularında gerektiğinde toplumun göstereceği tepkileri destek olarak gündeme getirmektir.

Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP içindeki adı konulmamış bazı görünmez engeller kadar sınıfsal engelleri de aşması gerekiyor. CHP içindeki 'kentli, beyaz Türk, Kemalist' ekibin, Kılıçdaroğlu'na kolay kolay teslim olmayacağı ve atılan her adıma bunun Amerikancı bir hamle olduğu yönündeki reaksiyonları partideki çatlamayı derinleştirebilir. Kılıçdaroğlu'nun CHP'ye getireceği yeni siyaset, hem kendisinin hem de partinin geleceğini belirleyecek.

Türkiye Çıtayı Daha da Yükseltti

Saldırının hedefi Türkiye’yi küçük düşürmek ve Türkiye’nin ne kadar risk alabileceğini ölçmektir.

Devamı
Türkiye Çıtayı Daha da Yükseltti
Referandumun Mesajı Yeni Siyaset Yeni Türkiye

Referandumun Mesajı: Yeni Siyaset, Yeni Türkiye

Referandum sürecinin ve sonucunun, Türkiye’nin siyasal gündemine yerleştirdiği yeni siyasal değerin ‘vesayet-demokrasi’ mücadelesi olduğu açıktır.

Devamı

Referandumun en çok etkilediği partilerin başında gelen MHP'de bazı yöneticilerin yaptığı açıklamalar, hareketin kadim problemlerini bir kez daha su yüzüne çıkardı. MHP bir kez daha 'sivil milliyetçilik-devletçi milliyetçilik' ikilemi ile karşı karşıya. Parti yönetimi 'Türkeş'in mezarı, MHP'nin tasfiyesi, milliyetçilerin operasyonu' etrafında yaptıkları açıklamalarıyla tartışmanın istikametini değiştirmek istese de, yaşanan temel sorun milliyetçiliğin hüviyeti ve karakteri ile ilgilidir. Milliyetçi hareketin tarihinde görülmemiş biçimde geleneksel tabandan yükselen 'değişim ve demokratikleşme' talebi parti yönetimini zora sokmuş durumda. Yönetim bu talepleri 'uzaktan kumandalı' yönlendirmeler olarak nitelendirse de 'kadim tabanın' sosyolojik okuması bunun aksini söylüyor. MHP yönetimi son gelişmeleri komplocu bir yaklaşımla 'okyanus ötesinin' azmettirmesi olarak değerlendirse de, hareket hiç olmadığı kadar tarihi bir yol ayrımında. 1999 seçimlerinden bu yana süren seçmen kayışı, partiyi siyaset değiştirmeye zorluyor. Milliyetçilerin 'yeni MHP ile kadim MHP' arasında bir tercihe zorlanması parti yönetiminin irrasyonel siyasetinin bir sonucudur. 'Değişerek, gelişen' bir siyasi gelenekten gelen milliyetçilerin içine girdikleri entelektüel çoraklık, milliyetçi siyaseti doğrudan etkiliyor. Esas ustalığın bu eğilimleri bir siyasi terkibe dönüştürecek derin akılda yattığı görülüyor. Parti yönetimi bu siyaset ustalığını göstermek yerine, hareket için bedel ödemiş eski 'kesin inançlılarını' dahi küstürüyor.

Türkiye'nin özellikle 2002'den bu yanaki performansı Arap dünyasının ülkemize bakışını olumlu yönde değiştirmiştir.

Araplar ve Türkler, yüzyıllar boyunca Osmanlı egemenliğinin birer unsuru olarak yaşamışlardır ve kültürel ve dini algıları çok büyük ölçüde bu egemenlik altında şekillenmiştir.1920’li yıllara gelindiğinde ise gerek Türkiye Cumhuriyeti gerekse bazı Arap devletlerinin kurucuları bölgedeki siyasi haritaları değiştirmiş ve bu da modern Türkiye’de yeni bir Arap algısının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu makale Arapların gözündeki modern Türkiye’ye bakışın dört temel esasa dayandığını açıklamaktadır; Osmanlı geçmişi-Kemalist döneme ait miras-Soğuk savaş döneminde yaşanan çatışma ve ittifaklar ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidar süreci. Makalede Türkler ve Arapların karşılaştıkları zorlukları artık bir imparatorluğun unsurları olarak değil, farklı milletler olarak çözmeleri gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Eksen kayması tartışmalarına yol açan, Türkiye’nin Batı ittifakından uzaklaşması değil, ittifakın içinde kendisine daha etkin bir rol bulma çabasıdır.

Son zamanlarda sıkça duyuyoruz 'yeni Türkiye' sözünü. Değişimi anlatmanın yollarından biri bu niteleme.

Hürriyet gazetesinin 1966’dan beri mensubu, 1974’ten beri de başyazarı olan Oktay Ekşi, 28 Ekim 2010 tarihli köşe yazısından dolayı istifa etti.

SETA Araştırmacılarının 2010 yılındaki gelişmeleri değerlendirdikleri "2010'da Türkiye" analizi yayınlandı.

Soğuk Savaş sonrası yeni dünya düzeninde pasif aktör olmayı kabullenmeyen Türkiye, dış politikasını kendi inisiyatifiyle belirlemeye başladı.

Türkiye'nin Lübnan'daki duruşu mezhep üstü, herkese eşit mesafeli, çözüme endeksli ve kelimenin tam manasıyla "arabulucu" bir  mahiyettedir.

Bugün İslam dünyasına ilişkin  olumsuz önyargıların sorumlusu Müslüman halklar değil, onları temsil iddiasındaki siyasi yönetimler ve hareketlerdir.

Alman kamu yayın kuruluşu ARD'nin İstanbul muhabirlerinden Steffen Wurzel kaleme aldığı analizinde,Türkiye'nin Libya operasyonunda takındığı tavırla uluslararası arenada prestij kazandığını belirtiyor.