Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Berlin ziyaretinde yaptığı İsrail ve Batı eleştirileri hala medyanın gündeminde.
Devamı
Alman Şansölyesi'nin, 5 bini çocuk olmak üzere 13 bin Filistinliyi öldüren, 10 binlercesini yaralayan, milyondan fazlasını yerinden eden; hastaneleri vuran, elektriğini kesen, gıda ve su girişine engel olarak insanları açlığa mahkum eden İsrail’i savunan sözleri yadırganmadı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Holokost geçmişiniz sizi bugün İsrail’in suçlarına ortak etmesin." anlamındaki sözleri tuhaf karşılandı. Halbuki dünyanın her yerinde sokaklara çıkıp İsrail’in katliamlarını protesto eden, ateşkes talep eden ve çocuklar başta olmak üzere sivillerin öldürülmesine isyan eden milyonlarca insanın oluşturduğu dünya kamuoyu neyin yanlış neyin doğru olduğunu söylüyor.
Devamı
Bu ziyaretin planlanmasındaki olumlu zeminde Erdoğan'ın "AB ile yeni sayfa açma" çağrısı ve tekrar genişleme dönemine giren AB'nin Türkiye ile ilişkilerin geleceğine ilişkin "ileriye dönük ve stratejik" rapor hazırlama sürecini başlatması vardı...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Berlin ziyaretinin sebebi ve anlamı nedir? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti öncesinde Alman kamuoyunun tutumu nasıl? Türk-Alman ilişkilerini yakın gelecekte neler bekliyor?
Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Ortadoğu Enstitüsü (ORMER) ile Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından Turgut Özal Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen İsrail Sorunu ve Gazze Sempozyumu'na gazeteci İhsan Aktaş, siyaset bilimci Prof. Dr. Nebi Miş, Anadolu Ajansı Genel Müdürü Serdar Karagöz ve SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin duran katıldı.
Başkan Erdoğan, Kazakistan'daki 'Türk Devri' zirvesinden dönüş yolunda siyonist İsrail rejiminin Filistin'deki katliamlarına karşı vicdanın sesini dile getirdi: Filistinli çocuklar dünyanın diğer çocukları gibi huzur içinde yaşayabilsin diye mücadele ediyoruz. Onların daha güzel bir dünyada güvenlik endişesi duymadan yaşaması için çalışıyoruz. Filistinlilerin kendi topraklarında hür biçimde ve huzur içinde yaşama isteklerini dünya görmezden gelemez. Türkiye tüm dünyaya o isteği hatırlatmaya ve yardım elini mazlumlara uzatmaya devam edecek
Web Panel: İsrail-Filistin Savaşı | Ortadoğu'yu Ne Bekliyor?
Devamı
Web Panel: Filistin-İsrail Barışı ve Türkiye'nin Garantörlük Teklifi
Devamı
Garantörlük kavramının anlamı nedir? Türkiye’nin garantörlük teklifi neleri içermektedir? Türkiye’nin garantörlük teklifinin önemi nasıl değerlendirilmelidir?
İsrail'in Gazze Saldırıları
Gelenekten Geleceğe Türk Dış Politikasının Yüzyılı
Türkiye'nin reaksiyoner bir dış ve güvenlik politikasından aktif ve aksiyon alan bir dış ve güvenlik politikasına geçmesi tecrübelerle ve tedrici bir şekilde gerçekleşti.
Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiyi genel olarak incelediğimizde, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, ortak tehdit algısına dayalı bir stratejik ortaklık oluşturulmuş olduğunu görmekteyiz. Özellikle 1960-1980 arasında iki ülke arasında yaşanan deneyimlerin ise mevcut karşılıklı güvensizliğin zeminini hazırladığını ve tarihi kaygıları öne çıkardığını söyleyebiliriz.
2000’lerde gösterdiği ekonomik ve askeri kapasite artışı sonucu Türkiye’nin daha bağımsız bir dış politikaya yönelmesi, ABD ve Avrupalı müttefiklerinde rahatsızlığa yol açarken, 2010’larda Ankara’yı yeniden Batı eksenli politikalara döndürme yolunda bu ülkelerden gelen baskı ve yaptırımlar, krizin daha da büyümesine yol açtı.
Türk-Rus ilişkilerinin neden ekseriyetle çatışmalar etrafında şekillendiğini anlamlandırmak için, 18’inci yüzyılın başındaki Büyük Petro döneminin Asya ve Avrupa haritalarına yakından bakmak gerekir. Rus Çarlığını imparatorluğa dönüştürmeyi hedefleyen Çar Birinci Petro, bunun yolunun deniz ticaret yollarına hakim olmaktan geçtiğini görmüştü.
Türkiye halen Balkanlarda karşılıklı ekonomik çıkarlar, güvenlik iş birliği ve sosyal kalkınma gibi konuları merkeze alarak Balkan devlet ve toplumlarının tamamıyla çok yönlü, uzun soluklu ve samimi ilişkiler kurma ilkesiyle hareket ediyor. Siyasi ilişkilerde istikrarın korunmasına öncelik verirken ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda mevcut ilişkileri daha da derinleştirmenin yollarını arıyor.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 84. sayısı raflarda yerini aldı.
Gelenekten Geleceğe Türk Dış Politikasının Yüzyılı
İç siyasetin gündemini hareketlendirecek iki önemli haber dün medyada yer aldı. İlki, AK Parti İstanbul İl Başkanlığı'nın önümüzdeki cumartesi günü Büyük Filistin Mitingi düzenleyeceği, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı liderlerinin de mitinge katılacağı SABAH Gazetesi'nde yer aldı. İkincisi de İletişim Başkanlığı'nın İsveç'in NATO'ya Katılım Protokolü'nün Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından imzalanarak TBMM'ye sevk edildiğini açıklamasıydı. Bu iki haber Türkiye'nin uluslararası sistemdeki yeri, ne yapmak istediği, Batı ile ilişkileri ve İsrail-Filistin çatışmasına dair nasıl bir politika izlediği üzerine yaygın bir tartışmanın bizi beklediğini gösteriyor. Erdoğan'ın çarşamba günkü grup toplantısında Gazze ve İsveç konularında vereceği mesajların gündemi belirleyeceği anlaşılıyor.
İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısının 15. günü geride kalırken, bu çatışmayla bağlantılı insani kriz de derinleşmeye devam ediyor. ABD'nin ve Batılı ülkelerin önemli bir kısmının İsrail'in saldırgan askeri kampanyasına verdiği sarsılmaz destek, İsrail'in eylemlerinin kontrolsüz kalmasına izin veren istisnai bir durum yaratıyor. ABD'nin de kararlı desteğiyle toplu cezalandırmanın bir savaş stratejisi olarak İsrail tarafından benimsenmesi, bölgeyi istikrarsızlaştırma ve küresel güvenliği daha önce görülmemiş bir ölçekte tehlikeye atma tehdidinde bulunmaktadır.
Türkiye’nin doğru ve adil olanı seslendirmesi nedeniyle, kendi çıkarlarını önceleyen ABD ve Avrupa zihniyeti Türkiye’nin girişimlerine tedirgin yaklaşıyor.