Yaptırımlar nedeniyle Türkiye'nin savunma sanayii duracak veya bitecek değil. Aksine tüm hızıyla devam edecek
Devamı
Uzmanlar ABD yönetiminin, Türkiye'nin savunma sanayisini hedef alan yaptırımlarının ardından kısa vadede ikili ilişkilerde sert bir kopuşun olmayacağı görüşünde.
Şurası çok açık. İran ve Türkiye tarih boyunca bölgede iki önemli aktör olarak çoğunlukla gerilimli ilişkilere sahip olmuştur. Ancak yine aynı tarih bize İran ve Türkiye'nin uzun yıllar boyunca savaşa girmediğini de gösterir. Bölgesel rekabet hep var olmuştur. Ama sıcak çatışmaya dönüşmez.
Türkiye zaten yapılması gerekeni yaptı. İran'ın saldırgan tutumu da bu yüzden. Kendi sınırına yakın coğrafyada Azerbaycan'ın zararına kurulmuş olan statükoyu ısrarla destekliyordu. Karabağ operasyonları başladığında da Ermenistan'a önce açıkça destek vermeye kalkıştı. İran içindeki Türk nüfusun tepkisiyle karşılaşınca da desteğini gizlemek zorunda kaldı. Ama hepimiz Ermenistan'a sürekli silah ve mühimmat sevkıyatı yaptığını biliyoruz. Buna rağmen hem Ermenistan hem de İran kaybetti. Türkiye ve Azerbaycan kazandı.
Batı başkentleri hem yeni 'Batı ittifakı' mimarisine hem de Ankara ile müttefiklik ilişkisinin yeni içeriğine karar verecek.
Türkiye-AB ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde yürümesi için Avrupalı siyasetçilerin; ülkelerindeki Türkiye düşmanı diasporanın, Türkiye’yi AB’nin arka bahçesi gibi gören nüfuz siyasetçilerinin ve Ankara ile ikili sorunlarını AB’nin arkasına sığınarak çözmeye çalışan ülkelerin ilişkileri zehirlemesine fırsat vermemesi gerekiyor.
Devamı
Batı ittifakı hareketsiz kalmışken Türkiye adım adım güçleniyor. Sınırlarındaki tüm sorunları büyük oranda kendi lehine çözebiliyor. Doğu Akdeniz'den Azerbaycan'a kadar güvenli bir hat kurmakla kalmadı aynı zamanda buralarda yeni alanlar elde etti.
Devamı
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi hafta başında Fransa'ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaretin zamanlaması, Macron'un Sisi'ye onur nişanı takdim etmesi ve insan hakları ihlallerine dair açıklamaları ziyareti tartışmalı kılan konular oldu.
Yunan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) tarafından oluşturulan ve Fransa tarafından desteklenen Türkiye'ye karşı sert yaptırımları içeren tasarı 22 üye ülke tarafından veto edildi.
SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran, 10-11 Aralık Avrupa Birliği Liderler zirvesini Türkiye özelinde değerlendirdi.
SETA Güvenlik Araştırmacısı Ferhat Pirinççi, Türkiye - AB ilişkilerini ve AB'nin Türkiye'ye yönelik tutumunu değerlendirdi.
Ankara, AB’ye üye olmak istese de istemese de Almanya ve Fransa gibi ülkeler Türkiye’yi kendi nüfuz alanında görüyorlar.
AB başkentleri Erdoğan'ın 'sıfır toplamlı oyun algısıyla yaklaşmayın' uyarısına kulak vermeli.
Öfkeyi alışkanlık haline getirmek ve sürekli Türkiye'ye ceza kesme çabasına düşmek sadece Türkiye'ye değil Amerika'ya da NATO ittifakına da Avrupa Birliği'ne de zarar verir.
ABD ve diğer Batı ülkeleri Türkiye'yi yalnızlaştırma ve hatta kuşatma çabasına girdiler.
Önümüzdeki haftanın dış politika gündeminin iki kritik konusu Başkan Erdoğan'ın Azerbaycan seyahati ve AB liderler zirvesi.
NATO’nun son Dışişleri Toplantısı’nda; ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, S-400 ve Dağlık Karabağ konularında Türkiye’yi eleştiri konusu yaptı.. ABD kendi müttefikiyle çekişmekten Rusya'yı bile göremez hale geldi. Bunun adı jeopolitik körlüktür.
Avrupa'da Macron öncülüğünde İslam Düşmanı sayılabilecek bir dizi düzenleme hayata geçiriliyor. Üstelik sadece Macron değil, Avusturya Başbakanı Kurz ve Şansölye Merkel de Avrupa çapında bir "Siyasal İslamla mücadele planına" geçildiğini açıkladılar. Kurz, göçmen kökenlileri ülkelerinden Koronavirüsünü getirip yaymakla suçlayarak Avrupa'nın güvenlikten sağlığa her türlü sorunun kaynağı olarak Müslümanlara işaret etti. Eskiden Yahudilere yapıldığı gibi şimdi de Müslümanlar Avrupa'nın siyasi, ekonomik ve güvenlik sorunları için günah keçisi olarak gösteriliyor.
Ankara'nın dış politikası ideolojik hülyalara değil, etrafındaki güç boşluklarını hesap eden jeopolitik realizme dayanıyor.. Erdoğan'ın hamlelerini 'Yeni Osmanlıcılık', 'Türkçülük' ya da 'İslamcılık' olarak sunanlar aslında Ankara'nın müdahale ettiği jeopolitik denklemlerde pozisyon kaybettiğini düşünen ya da daha fazlasını alamayacağını gören aktörler: Yunanistan, BAE, Fransa ya da İsrail gibi.
Davos’la başlayan ve sonrasında Türkiye’nin küresel ve bölgesel aktörlerle karşı karşıya kaldığı hemen her kritik süreç 'otoriterleşme' ve 'eksen kayması' gibi tartışmalarla senkronize biçimde ilerleye geldi.