Güney Afrika Cumhuriyeti, Gazze Şeridi'ndeki eylemleri ile Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nden doğan yükümlülüklerini ihlal ettiği gerekçesi ile İsrail'e karşı 29 Aralık 2023 tarihinde UAD'ye başvuruda bulunmuştu. Başvuru, İsrail devletinin ilk kez doğrudan yargılanması anlamına gelen bir uluslararası yargısal süreç başlattı. Daha da önemlisi söz konusu Dava, uluslararası hukukun ihlalinden doğan suçlar arasında en ağırı olarak kabul edilen ve II. Dünya Savaşı'nda bizzat Yahudilerin hedef olduğu soykırım suçlamasını konu almaktadır.
Devamı
İsrail kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği eylemleriyle uluslararası hukukun temel ilkelerini ve Birleşmiş Milletler’in (BM) aldığı kararları sistematik şekilde ihlal eden bir ülke olarak bilinir hale gelmiştir. Bu algı nedeniyle İsrail’e karşı halihazırda devam eden üç ayrı hukuki süreçten çıkacak kararlara uyup uymayacağı da belirsiz görünüyor. Ancak İsrail’in eylemlerinin niteliğini göstermesi açısından önemli sonuçları olan üç ayrı uluslararası yargı süreci halen devam etmektedir.
Devamı
İsrail’in Gazze’nin kuzeyinden bir kısım askerini çekmesi sonrasında Hamas liderlerinden Salih el-Aruri’ye Beyrut’ta suikast düzenlemesi, savaşta yeni bir aşamaya geçtiğinin işareti olarak görülebilir. İsrail Başbakanı Netanyahu, bir süredir Washington’ın Gazze’deki operasyonlarını ‘toparlaması’ yönündeki taleplerine meydan okuyan bir dil kullanıyordu. Buna karşın Gazze operasyonlarında bir sonraki aşamaya geçmesi gerektiğinin farkındaydı. Amerikan Savunma Bakanı’nın İsrail ziyareti sonrasındaki gelişmeler, kamuoyu önündeki sert söylemine rağmen İsrail’in Amerikan telkinlerini dikkate aldığını gösteriyor.
Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’nin temel nitelikleri nelerdir? Güney Afrika Cumhuriyeti’nin İsrail’e karşı açtığı soykırım davasının esasları nelerdir? Uluslararası Adalet Divanının İsrail’in eylemlerini soykırım suçu açısından ele almasının önemli sonuçları nelerdir?
Biden yönetimi İsrail’in operasyonlarının sivillere maliyetinden rahatsızlığını bir süredir daha yüksek sesle dile getiriyor. Operasyonların Hamas liderliğini hedef alan daha sınırlı ve sabırlı bir operasyon şekilde ilerlemesi gerektiği mesajını veren Washington bir yandan da İsrail’in Hamas sonrası senaryolar hakkında bir plan ortaya koymasını istiyor. Biden’ın Filistin Yönetimi’nin Gazze’de yönetimi ele almasını tercih ettiği biliniyor ancak Netanyahu’nun buna karşı çıktığı da basına yansımıştı. Bu tür detaylarına ortalığa dökülmesi Washington’la Tel Aviv arasında üstü örtülü bir rahatsızlık olduğunu ortaya koyuyor ancak Biden yönetiminin İsrail’e ciddi bir baskı yapmaya hala hazır olmadığı açık.
İsrail ve Filistin arasında neredeyse on yıllardır devam eden çatışmalar, uzun bir süredir sadece siyasetin veya diplomasinin değil aynı zamanda hukukun da konusunu oluşturmaktadır. İsrail devleti onlarca yıldır silahlı çatışmalar hukukunu ve insancıl hukuku hiçe sayan saldırılar yaptığı gibi soykırım suçlarının birçok türünü işlemekten geri durmamaktadır. Bu açıdan ortada yargılanması ve cezalandırılması gereken son derece ağır suçlar ve onları işleyen devlet görevlileri bulunmaktadır.
SETA Vakfı “Batı’nın İnsan Hakları Doktrini Çökerken İsrail-Filistin Çatışması” başlıklı web paneli düzenledi. Panel konuşmacıları İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere uyguladığı saldırıların savaş suçu ve etnik temizlik olduğunu ifade edip uluslararası arenada Filistin’e özgürlük ifadesini kullananların sansüre takıldığı hatta işlerinden olduğu belirtildi. İsrail’in Gazze'de katliam ve soykırım yaptığının ifade edildiği panelde, dünya kamuoyunda insanların insan hakları kavramına duydukları güvenin sarsıldığı ifade edildi. Panelde Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne “Netanyahu hakkında dava açacak mı, yakalama kararı çıkaracak mı?” sorusu yöneltildi. İşte detaylar…
Devamı
Batı’nın İnsan Hakları Doktrini Çökerken İsrail-Filistin Çatışması
Devamı
Gazze'de savaşa verilen aranın ardından İsrail, yeni bir ateşkes uygulamayacağını ilan ederek katliamlarına yeniden başladı. Dün itibarıyla İsrail'in ateşkes sonrası başlattığı hava bombardımanında 50'den fazla sivil hayatını kaybetti. Böylelikle İsrail, Gazze'nin kuzeyiyle sınırlı kalmayacağını ve savaşı Gazze'nin tamamına yayacağını göstermiş oldu. Bu saatten sonra savaşın sonunu kestirmek oldukça zor. Ancak İsrail, Gazze'de askeri zaferle çıksa bile, savaşın kaybedeni olacak.
Gazze’de Ateşkes
İsrail’in Hamas’ın 7 Ekim saldırılarına verdiği karşılık bütün dünyada infial uyandırmakla kalmadı, Amerikan siyasetinde de yeni bir kırılma yarattı. Daha önceki intifadalarda ve farklı zamanlarda gerçekleştirdiği operasyonlarda İsrail’in Amerikan kamuoyu algısını yönetmesi ve yönlendirmesi görece kolay olmuştu. İsrail, uzun süre Filistinlilerin barış planlarını kabul etmediğini, farklı direniş gruplarının terörist olduğu ve İsrail’in ortadan kaldırılmasını hedefledikleri gibi anlatıları etkin biçimde kullanıyordu. Netanyahu gibi liderler İsrail’in Amerika’nın bölgedeki en büyük müttefiki ve tek demokrasi olduğunu anlatarak İsrail’e desteğin Washington’un hem çıkarlarına uygun olduğunu hem de değerlerine hizmet ettiğini anlattılar. Ancak İsrail’in son iki aydır Gazze’de yaptıklarının Amerikan kamuoyunun gözünden kaçırılması bu sefer mümkün olmadı.
İsrail ve Hamas arasında Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Mısır ve Katar arabuluculuğuyla başlayan esir takası devam ediyor. Halihazırda takas edilen esirlerin hasta, kadın ve çocukları kapsadığı biliniyor. Ancak "ara verme" uzadıkça tarafların esir isimleri üzerine anlaşması gittikçe zorlaşacak. Diğer bir ifadeyle tüm esirlerin takası ile ilgili "son nokta" mutlaka bir an kendini gösterecek. "Ara verme" ifadesiyle kalıcı bir sessizliğin kastedilmediği, çatışmaların kaldığı yerden devam edeceği zaten işaret edilmişti. Peki, bu aranın ardından Gazze'yi ne bekliyor? Bu soruya cevap vermek adına öncelikle tarafların niyetlerini ve gündemlerini objektif bir şekilde ortaya koymakta fayda var.