Seçimin son haftasında Batı medyası beklendiği üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtı kampanyasına hız veriyor
Devamı
Neredeyse bütün Batılı yayın kuruluşları ise Erdoğan'ın karşısında pozisyon alıyor.
Devamı
Batı medyasının özellikle Türkiye konusunda muhalif çevrelerin iddia ve söylemlerini sorgulamaksızın kabul etmesi maalesef kronik bir hâl almıştır. Bu yanlı, takıntılı ve kasıtlı hatalı habercilik medya ilkeleriyle de bağdaşmamaktadır.
Mayıs seçimlerine doğru giderken Batı medyası 'muhalefeti birleştirerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan kurtulma' kampanyasını başlattı.
Belirsiz ve çoklu rekabetlerle dolu uluslararası ortama en hazır ülkelerden birisi Erdoğan yönetimindeki Türkiye. Son beş-altı yılda Türk dış politikasında yaşanan en büyük dönüşüm bölgesel ve küresel krizlere yaklaşımda oldu.
Yalan haberle mücadele düzenlenmelerinde en önemli husus, bu düzenlemelerin yalan haberin dolaşıma sokulmasını engelleyerek, bireylerin özgür tartışma ortamını destekleyecek şekilde hayata geçirilmesidir.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 53. sayısı çıktı.
Devamı
Davos’la başlayan ve sonrasında Türkiye’nin küresel ve bölgesel aktörlerle karşı karşıya kaldığı hemen her kritik süreç 'otoriterleşme' ve 'eksen kayması' gibi tartışmalarla senkronize biçimde ilerleye geldi.
Devamı
Batı medyasında güçlenmekte olan yeni bir eğilim var. "Madem Erdoğan gitmiyor, dört yıl daha iktidarda, o halde ne yapmalıyız?" sorusuna cevap aranıyor.
Bu sebeple Batı medyasının Erdoğan karşıtlığı kimseyi şaşırtmıyor. Zira 16 Nisan referandumunda da 24 Haziran seçimlerinde de aynı yerdeydiler. "Türkiye'de demokrasi yıkıldı" söylemini yıllardır tekrarlamaktan yorulmadılar. Şimdi de İstanbul seçim iptalini malzeme olarak kullanıyorlar. Ankara veya Antalya'da başkanın değişmesini görmezden gelerek "sandığa güveni" hedef alıyorlar. "Diktatörlük" hikayesini yeniden piyasaya sürüyorlar. CHP adayı lehine moral üstünlük kurmaya çabalıyorlar.
Türkiye’nin Batı karşısındaki hiyerarşiyi reddeden arayışına yönelik tepki, kuşkusuz en açık şekilde medya bağlamında görünür olmaktadır.
The Economist dergisinde yer aldığı gibi Brunson’ı sadece ABD-Türkiye arasındaki kavgada bir piyon olarak niteleyerek Pastör’ü küçümsemek hata olur. Zira hakkındaki iddianamelerin analitik bir okuması, Trump’ın twitter hesabında “masum inanç adamı” olarak nitelediği Brunson’a dair ithamların FETÖ/PKK/CIA ilişkileri üzerinden yorumlanmasına yol açmaktadır.
İngiltere FETÖ’nün eğitimden kültüre, düşünce kuruluşlarından yardım derneklerine kadar birçok alana faaliyetlerini yaydığı bir ülke konumunda.
Batı'daki Türkiye düşmanlarının gıdasını temin edenler hâlâ içerideki işbirlikçiler.
Batı, sosyal medya ile ilgili doğrudan kendisini ilgilendiren konularda önlem almaya başlasa da, göreceksiniz Batı dışı toplumlar için yine ikiyüzlülüğünü sürdürecek. Çifte bir standart geliştirerek kendisi için uygun gördüğünü ötekisi için görmemeye devam edecek.
Tüm dünya sosyal medyanın demokrasiye bir tehdit olduğunu tartışıyor. Çünkü sosyal medya hiçbir zaman güvenilir ve doğru bilgi üretemedi. Manipülasyon, asparagas, küfür ve hakaret sosyal medyanın denetimsizliğinde aldı başını gitti.
Economist'e soracak olursanız bugünün Türkiye'sinde mülteci kampları "Alevi" bölgelerinde inşa edilmekteymiş. Ve pek tabii ki bu kamplarda Suriye'den gelen "Sünni"ler kalıyormuş! Alın size çatışma!
Avrupalıların da Türkiye halkının tercihlerine saygı duyması ve referandum sonucunu kabul etmesi gerekiyor.
Yarın sandığa, bugünümüze ve geleceğimize sahip çıkmaya, halkın iktidarını tescillemeye gidiyoruz. İlk defa elde ettiğimiz hakkı, kendi hükümet sistemimize karar verme hakkımızı kullanacağız.
"Evet" mi "hayır" mı sorusu az çok cevabını buldu, şimdi herkes 17 Nisan'a yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin seçmenden vize aldığı Türkiye tablosuna hazırlanıyor.
Hem evet hem de hayır cepheleri 17 Nisan'da farklı bir Türkiye'ye uyanmak istiyor. Anket şirketlerinin büyük çoğunluğu halkoylamasında dengenin evet lehine olacak şekilde.