Erdoğan Neden Birinci Turda Kazanır?

Hemen herkes Erdoğan'ın birinci turda seçilmesine kesin gözüyle bakıyor. Türkiye siyasal alanı bunu dillendirebilenler ve dillendiremeyenler olarak ikiye ayrılıyor.

Devamı
Erdoğan Neden Birinci Turda Kazanır
Erdoğan ve Normalleşme

Erdoğan ve Normalleşme

Türkiye'nin normalleşmesini taşıyan ana gövde siyasetten uzaklaştıkça, absürt ve zorlama iktidar mimarileriyle karşı karşıya kalacaktık. Başka bir deyişle, kayıp yıllar olarak kayda geçen 1990'lar, 2000'lere sarkacaktı.

Devamı

“1000 yıllık damar”la bağlantı kurup “100 yıllık parantez”i kapatma vizyonuna sahip olmak Erdoğan'ın özellikle ürettiği bir şey de değil, tersinden Erdoğan ve AK Parti'yi üreten bu topraklara mahsus merkezi bir olgu.

Suriye toprakları Mart 2011'de başlayan ilk gösterileri takip eden aylarda bir iç savaşa sahne oldu. Akabinde ortaya çıkan Suriyeli mülteciler sorunu ise, bugün ulusal, bölgesel ve küresel düzeyde büyük bir endişe kaynağı haline gelmiş durumda.

Sistemi oluşturan, toplumu var eden, iktisadı şekillendiren, siyaseti dönüştüren aktörlerin ve dinamiklerin hala bir kısmı ciddi eş zamanlama krizleri yaşamaya devam ediyorlar.

Erdoğan iktidarı boyunca Türkiye'nin sosyo-politik gerçekliği değişmiş ve siyasal merkez yenilenmiştir. Devlet ve toplum arasındaki mekanik düzlem ve toplumu devlet anlayışının karşısında ikincil konuma yerleştiren, toplumu disipline eden baskıcı anlayış dönüşmüştür.

Çözüm Sürecinin Geleceği

Çözüm süreci, kendisini taşımayı tercih edecek bütün aktörlere sahici bir siyasi gelecek vaat ettiği gibi, yeni Türkiye'de aktör olma imkânı da tanıyor.

Devamı
Çözüm Sürecinin Geleceği
Yeni Fırsat Penceresi

Yeni Fırsat Penceresi

10 Ağustos'la başlayan yeni süreç karmaşık değil. Siyasi cesaret ve basiret gösteren bütün aktörler yaşanan dönüşümde pay sahibi olabilirler. Muhalefet tercihini nasıl yapacağını ortaya koymuş durumda. Türkiye açısından bu bile olumlu bir durum.

Devamı

Milat gazetesine IŞİD sorununu yorumlayan SETA Dış Politika Araştırmacısı Mehmet Özkan, bölgenin IŞİD'den kısa vadede temizlenemeyeceğini belirtti.

IŞİD Batılı devletlerin son birkaç yıldır izledikleri ikircikli ve ilkesiz politikanın doğal bir sonucudur. Batı gerçekten IŞİD fenomenini çözmek istiyorsa özellikle Ortadoğu'ya yönelik politikalarını ciddi şekilde gözden geçirmelidir.

Bu konuşma, Türkiye'nin küresel düzen arayışlarına söylemsel düzlemde yaptığı katkıların somut göstergelerinden biri.

IŞİD konusunda Türkiye iki şeye dikkat etmelidir. Bir tanesi güvenlik açısından sıcak tehlikeyi Türkiye içerisine taşımamak diğerí ise eğer muhtemel bir askeri operasyon kullanılırsa Arap dünyasında oluşabilecek olan algıyı yönetmektir.

IŞİD teröründen en çok beslenen, IŞİD terörünü de en çok besleyen ve IŞİD'in yok edilmesinden en çok zarar görecek olan aktör Esed rejimidir.

İnsanlık bir bütündür, Deralı'ya ağlamayanın Kobani için döktüğü gözyaşı sahtedir. Hem medyayı hem de sokağı yakan aynı zihniyet Kobani'nin kullanım değeri bitince Kobani'yi de halkını da bir tarafa atacaklardır.

Adına “çözüm süreci” denen bir süreç resmiyet kazandı, devletin öncelikli gündemine dönüştü. Bu süreçte iki kesim, değişimin önünde direndi. Kürtçü sosyalistler ve Türkçü sosyalistler.

Türkiye'ye birçok açıdan muhtaç. Buna rağmen PKK/PYD'nin Kobani konusunda en fazla ihtiyaç duyduğu ülke olan Türkiye'ye açık düşmanlık yapmayı seçmesini, makul sebepler dairesinde açıklamak çok zor.

ABD Suriye'de üç küsur senedir “arayıp bulamadığı” ılımlı muhalifleri PYD/PKK'nin çatısı altında bulmuştur. Ilımlılıktan kasıt İslami hassasiyetleri olmamasıdır, muhaliften kasıt ise kağıt üzerinde Esed rejimine bağlı olmamasıdır.

Medyanın “Türkiye'nin Kobani politikası” başlığı altında okuduğu meselenin, “Türkiye-ABD ilişkileri” ve “Türkiye'nin Ortadoğu politikası” başlıkları altında değerlendirilmesi gerekiyor.

ABD'nin mevcut pozisyonu sadece Suriyeli Kürtlerin değil, tüm bölge halkının uzun yıllar acısını çekeceği sorunlar yumağını Kobani'ye yönelik bir PR hamlesi ile öteleme veya unutturma çabasından başka bir şey değildir.

Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti'nin sadece resmi ideolojisi olarak değil, modernlik projesi olarak da işlev görür. “Beyaz Türkler”in, “endişeli modernler”in, “modernist Türkler”in yaşam rehberine, doğru-yanlış cetveline dönüşür.

Kamuoyunda ‘17 Aralık operasyonu' olarak adlandırılan olay 17 Aralık günü gerçekleştirilen adli-polisiye hikâyeden çok daha öte bir anlam taşıyor. 25 Aralık girişimi, TIR operasyonları, İHH soruşturması, Öcalan'ın 1999 yılındaki sorgulanmasından sızdırılan gizli montajlanmış görüntüler, Başbakan'ın yakınlarının ve çalışma arkadaşlarının sızdırılan telefon görüşmeleri bir paket olarak büyük bir operasyonun yapı taşlarını oluşturuyor. AK Parti hükümetinin dış politika duruşu ve Çözüm Süreci de bu paketin içinde hedefe konan başlıklar olarak göze çarpıyor. Çözüm Süreci yaşanan onca şeye rağmen geçtiğimiz yıla damgasını vuran en önemli gelişme olarak tarihteki yerini çoktan aldı. Tarihsel bağlamında Kürt meselesinin altın yılı olarak adlandırabileceğimiz süreçte BDP'nin azımsanmayacak katkıları oldu. Bu bilgiler ışığında, BDP'nin 17 Aralık tutumunu ve bu tutumun Çözüm Sürecine yansımasını bütün bu gelişmelerle birlikte değerlendirmek gerekiyor. 17 Aralık'ın genel anlamıyla Kürt meselesine özelde ise Çözüm Sürecine bakan yönünü kestirmek zor değil: ‘Çözüm Sürecinin sona ermesi ve PKK'nın silahlı mücadeleye tekrar başlaması'. 17 Aralık operasyonlarının resmi bülteni olarak işlev gören Bugün gazetesinin önce Demirtaş'ın özerklik açıklamasını sonra da PKK'nın yaptırdığı ‘şehitlik' haberlerini manşetten görmesi ve sızdırılan video kayıtları ile Öcalan'ın itibarsızlaştırılmasına yönelik girişimler bu kanıyı güçlendiriyor. Peki bu plan ne ölçüde mümkün olur?