Dinleme Listesinin Aklı

Listenin 17 Aralık'la ünsiyeti dinlenenlerin ciddi bir kısmının aslında ismi konulmamış gevşek bir ‘tutuklama listesi' havası oluşturuyor olması.

Devamı
Dinleme Listesinin Aklı
Rapor Ülkücülükten Tepkisel Milliyetçiliğe

Rapor: Ülkücülükten Tepkisel Milliyetçiliğe

Rapor, MHP tabanındaki “muhafazakâr milliyetçilik” ve “tepkisel milliyetçilik” anlayışları arasındaki benzerlik ve farklılıkları ele alıyor.

Devamı

İlk turu 10 Ağustos'ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı Seçimleri bağlamında yeni cumhurbaşkanlığı seçim sistemi, siyasi partilerin bu seçime yönelik stratejileri ve seçimlerde yarışan adaylara yönelik SETA uzmanlarının yorum ve analizlerini bir arada sunuyoruz…

Ergenekon'un en trajik şekilde ete kemiğe büründüğü Erke Dönergeci'nin, bürokratik bir tenasühle Gülen Grubu'nun vücudunda ‘istihbarat dönergecine' erdiği bir durumla karşı karşıyayız.

Birbiriyle neredeyse telif edilmesi mümkün olmayan Türkiye hayallerinin, olgun bir demokrasinin emekleme safhasındaki bir ülkede, ‘ilkel kutuplaşma' süreçlerini yaşanmadan atlaması, siyasalın ve sosyal gerçekliğin tabiatına aykırı bir beklentidir.

Gülen Cemaati'nin genel Türkiye dış politika anlayışı ile Kürt meselesine yaklaşım biçimi onun hem Kemalist paradigma hem de Türkiye İslamcılığının ana damarı ile kurduğu ilişkiye ışık tutacaktır.

Perspektif: Ekonomik GiriÅŸimcilere Dair Kara Listeleme Sistemi

Birleşmiş Milletlerin kara listeleme sistemi hangi amaçlar için oluşturuldu? Kara listeleme sisteminin temel problemleri neler? Kara listeleme sistemi hangi suiistimallere kapı aralıyor?

Devamı
Perspektif Ekonomik GiriÅŸimcilere Dair Kara Listeleme Sistemi
Gülen-Erdoğan Mücadelesinde 30 Mart Sonrası Dönem

Gülen-Erdoğan Mücadelesinde 30 Mart Sonrası Dönem

MİT krizinden bu yana ortaya çıkan ve 17 Aralık operasyonuyla kavgaya dönüşen hükümet-cemaat çekişmesinin daha geniş bir zemine yayılıp yayılmayacağı Gülen ve çevresinin, dini cemaat veya sivil toplum formatına geri dönmeye razı olup olmayacağıyla şekillenecek.

Devamı

HDP'nin ideolojik bir körlük yaşayarak kendi gündemini halka dayatmasının yan etkileri, kendini önümüzdeki seçimlerde hissettirmeye başlayacaktır.

BDP cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alacağı tavırla, sadece seçimlerde bir aktör olmayacak, dört yıl önceki ayıbını da kısmen telafi etme şansı yakalayabilir.

Muhafazakar kesimin çoğunluğu, Gezi'deki Erdoğan karşıtlığını, Erdoğan'ın temsil ettiği İslami kimlik ile son 10 yılda yaşanan toplumsal dönüşümün reddiyesi olarak algıladı.

Yıl boyunca yayınladığı çalışmalar ve düzenlediği etkinliklerle Türkiye ve dünyadaki gelişmeleri derinlemesine okumaya çalışan SETA, 2013 Yıllığı ile Yeni Türkiye sürecindeki bu uzun yılı kayıt altına alıyor.

2009 Açılım süreci ve 2013 Çözüm süreci sırasında 'süreç çöktü kampının' oldukça etkin 'göründüklerini' kabul etmek gerekiyor. Neredeyse eskatolojik bir dünyanın içinden konuşan bu kamp, 2009 Açılım sürecindeki etkisine bugün sahip değil. 'Süreç çöktü kampı' büyük ölçüde PKK ve sol-liberal dünyanın içinden konuşmaktadır. Yani açılım ve çözüm süreçlerine kategorik olarak karşı olan Türk milliyetçisi veya Kemalist dünyaların itirazlarının gerekçeleriyle arasında ciddi mesafe olduğu farz edilmektedir.

Türkiye'nin Kürt meselesi ve PKK ile imtihanında değişmeyen tavırların başında farklı dozajlarda nükseden 'siyaset düşmanlığı' olageldi. Anti-siyasetin zirve yaptığı en yoğun sahneler ise 2008-2013 arasında nüksetti. 2008'de AK Parti'yi kapatma girişimi başarısızlıkla sonuçlanınca ilk kez bir hükümet açık bir şekilde sorunun ismini koyarak Türkiye gündemine taşımaya başladı. Erdoğan bir yıl sonra tartışmaları resmileştirecek bir adım atarak 10 Kasım 2009'da ilk kez TBMM'nin sorunu resmen tartışmasının önünü açtı. 2009 Açılım sürecinde ortaya çıkan manzara oldukça ilginçti. Başta PKK olmak üzere neredeyse bütün aktörlerin 'siyasetin devreye girmesinden' duyduğu rahatsızlık aşikârdı. Bunun en çarpıcı örneği MHP'nin PKK'nın dağdan indirilme hedefine 'gerekirse dağa çıkarız' tepkisi olmuştu.

12 Ağustos 2005 Diyarbakır konuşmasında "Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Bu sebeple 'Kürt sorunu ne olacak?' diyenlere diyorum ki, bu ülkenin başbakanı olarak, o sorun, herkesten önce benim sorunumdur" diye seslenen Erdoğan, Cumhuriyet tarihinde bir ilke imza atmıştı. Retorik düzeyde bile sorunu tartışmanın, isimlendirmenin imkânsız olduğu uzun yılların ardından, ilk kez bir başbakan sorunla bu denli açık bir şekilde yüzleşiyordu.

Taha Özhan: Barzani'nin Diyarbakır'da ağırlanması devlet açısından son on yılda tutarlı bir hikâyesi olan ve nihai nokta olarak kabul edeceğimiz derin bir kırılmadır.

Türkiye'de 2013 yılında yaşanan gelişmeleri sıraladığımızda, uzun bir listeyle karşılaşırız. Lakin listenin kabarıklığına rağmen 2013'ün en önemli gündem maddesini, Kürt Sorunu'nun barışçıl ve siyasal yollarla çözülmesini hedefleyen Çözüm Süreci'nin oluşturduğu aşikardır. Meselenin sivil inisiyatifle çözülmesini amaçlayan ilk hamle olmasa da, dört unsuru bir araya getirmesi, Çözüm Süreci'ni diğer girişimlerden farklı kılıp başarıya ulaşma potansiyelini artırıyor.

Uzun yıllar sonra ilk kez 2014'te farklı bir Nevruz'a şahitlik ettik. 2013 Nevruz'u Kürt meselesinde yol ayrımını açık bir şekilde ortaya koymuştu. Kürt meselesi asra yaklaşan arka planının yanında, yakın tarihimizde Kemalizm(ler)in var ettiği ve sürdürdüğü bir sorundu. Bu durum özellikle 1980'lerden 2000'lerin ortasına kadar Kürt meselesinde her açıdan statükonun yerleşmesini sağladı. Sorun neredeyse dokunulmaz haline geldi. Siyaseten müdahale etmenin toplumsal maliyeti yükseldikçe ortaya farklı ‘Kürt meselesi dünyaları' çıktı. PKK, sol-liberal ve Alevi elitler üzerinden ana ekseni Kemalizm mukallitliği olan bir Kürt meselesi dünyası inşa ederken; vesayet rejimi Kürt meselesi üzerinden hem Türk sorununa yatırım yaptı hem de ömrünü neredeyse yirmi yıl uzatmış oldu. Türk ve Kürt Kemalizm'ine oldukça konforlu bir dünya sunan kısır döngüye dur denileceğinin ilk işareti 2009'da Açılım süreciyle geldi. 2009 Açılım sürecinin başardığı en önemli şey Kürt meselesi ile siyasetin ve toplumun açık bir şekilde yüzleşmesini sağlamak oldu.

Kürt siyasi hareketinin normalleşme barometrelerinden birisi de artık uzun yıllardır var olan günlük gazeteleridir. Türkiye'de en fazla gadre ve zulme uğramış olan bu gelenekteki gazetelerin, yaşadıklarının yanında, bugünlerde basının %70'ini aşan tirajını ellerinde bulunduranların ‘ifade özgürlüğü' sızlanmalarını şımarıklıktan başka hiçbir şeyle telif etmek mümkün olmaz. Hal bu iken mezkur geleneğe ait gazetelerin, yaşadığı acılar ve zulümler içerisinde olgunlaşması ve normalleşmesini beklemek de hakkımız. Kürt ulusalcı medyası derin bir anakronizm içerisinde. Diyarbakır'dan ziyade Kandil okuyucusuna hitap ediyor. 1992'de hayatta kalan çalışanları ve yazarlarıyla çıkmaya gayret eden Özgür Gündem'in genel havası, içeriği ve perspektifi büyük ölçüde bugün de devam ediyor. Bugün 1992'de hayal bile edilemeyen bir Türkiye var. ‘Bu Türkiye'nin elbette kat etmesi gereken daha çok yol var. Lakin 1992'nin çok uzağında olduğu da apaçık bir hakikat. Bu hakikatle yüzleşmenin aracı olmaya BDP talip olduğu oranda, kurucu siyasi bir aktöre dönüşme şansına sahip olacak. Aksi takdirde, medyaları gibi, 2014 senesinde, 1992'ye ait gazeteleri neredeyse tıpkı basım yapmaya devam edecekler.

Çözüm sürecinin pozitif ve negatif gündemleri eşzamanlı olarak içermesi, Türkiye'nin siyasi takviminden kaynaklanıyor.