Çözüm Sürecinde Siyasal Eşzamanlama Krizi

SETA Başkanı Taha Özhan, TRT1'de yayınlanan Enine Boyuna programında İmralı tutanaklarının basına sızmasını yorumladı.

Devamı
Nevruz ve Yeni Paradigma

Nevruz ve Yeni Paradigma

Öcalan'ın "Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir. Yüreğini bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum" sözleri, hiç kuşkusuz yeni bir dönemin başladığını ifade ediyor. Öcalan'ın bu mesajı, Kürt hareketinin ana aktörleriyle (Kandil, Avrupa ve BDP) yaptığı görüş alışverişinin ertesinde, üstelik toplumu da şahit kılarak vermesi, mesajın etkisini ve sürece güveni arttıran bir işlev görecektir.

Devamı

Bugün çözüm süreciyle beraber "Kürtler ne alacak?" sualini iyi niyetli veya kötü niyetli soranların anlaması gereken şey ilk kez Kürtler açısından da benzer bir zeminin oluşma ihtimalidir. Dolayısıyla yukarıdaki sorunun cevabında "Kürt arayanlar" hayal kırıklığına uğrayacaklar. Zaten on yıllarca mezkûr sorunun devam etmesi, bir yönüyle de büyük ölçüde Kürtlere özgü demokratikleşme girişimlerinden kaynaklandı. Müesses nizam da benzer şekilde tam da bu cevabı arayanlar üzerinden kendisini sürekli klonlayarak varlığını koruya geldi. Geç kalmış Kürt milliyetçiliği belki Kürtlere bir şey veremedi ama vesayet rejimine en az yirmi yıl hediye etti.

SETA Başkanı Taha Özhan, PKK'nın sınır dışına çekilme sürecine dair olası senaryoları değerlendirdi.

Çözüm sürecinde İmralı'dan gelen mesajlar, meşru merkeze yerleşmek için yeni bir kavramsal çerçeve üretme çabasını yansıtıyor.

'Yeni Sol' deneyimi, Türkiye tarihinin bu kritik dönemecinde ertelediği zor kararların bedelini ne parti içinde ne de Türkiye siyasetinde aktör olamayarak ödüyor.

Can Yelekleri Koltuğunuzun Altındadır!

‘Kürt meselesinin' çözümü ve ‘PKK'nın silahsızlanması' başlıklarında, en popüler konuların başında ise ‘çatışma çözümleri' denilen, 20. yy ikinci yarısında icat edilen karma disiplin gelmektedir. Batılı sosyal muhayyilenin, Hıristiyanlığın ezici bir şekilde anlam dünyasını belirlediği ‘savaş ve barış', ‘iyi ve kötü', ‘çatışma ve uzlaşma' ve ‘çile ve refah' gibi dikotomik tarifler etrafında oluşan çatışma çözümleri dünyasının, batı dışı toplumlar için ne kadar anlam ifade ettiği şüphelidir. 19. yüzyıl pozitivizminin nihai kavramsal çerçevesini belirlediği ‘çatışma' ve ‘çözümleri', II. Dünya Savaşı sonrası dönemde ise ete kemiğe bürünecek şekilde metodolojisine ve uygulamalarına kavuşmuş oldu.

Devamı
Can Yelekleri Koltuğunuzun Altındadır
Çözüm Sürecinin Yansımaları

Çözüm Sürecinin Yansımaları

Bir bakıma tarihin akışına yetişememe gibi bir problemle karşı karşıya kalan Türkiye toplumu, görece durgun geçen zaman dilimlerinde yaşanan gelişmelerin sağlamasını ve değerlendirmesini şimdilerde yapıyor.

Devamı

Arkalarında ordu olmayınca seslerini duyuramadıklarını görenler, askeri yeniden gündeme taşıma çabalarına, ‘üst düzey bir askeri yetkili'nin mesajını ‘muhalefet' olarak aktardıkları günleri özlemeye çözüm sürecinde de devam edecekler.

MHP'nin çözüm sürecine yönelik resmi “çözümsüzlük politikası”nın tonu son gülerde epey sertleşti. Ancak MHP'nin bu politikasının aksine, yeni çözüm sürecini müzakere ve diyalog ekseninde okuyan “Bağımsız Ülkücüler” gibi gruplar da yok değil.

Kürt Sorunu’nda yeni çözüm sürecine yön veren yeni yaklaşım tarzının ilk olarak orduda seslendirildiği iddiaları son günlerde dolaşıma sokulsa da, 1990 yılından bu yana ordu üst kademesinin terörle mücadele yöntemine dair açıklamaları bu görüşü pek inandırıcı kılmıyor.

Kürt Sorunu’nda yeni çözüm sürecine yön veren yaklaşıma ilişkin en ilginç değerlendirmelerden biri hiç şüphesiz ‘yeni yöntemin ilk olarak orduda seslendirildiği, buradan AK Parti’ye geçtiği’ iddiası. Sanıldığının aksine TSK monolitik bir kurum olmadığı için 30 yıllık süreçte silahlı kuvvetler bünyesinde egemen terörle mücadele yönteminden farklı düşünen farklı rütbelerden askerler olmuş olabilir. Bugün çözümü desteklediklerini açıklayan emekli askerlerin varlığından bu çıkarımı yapmak mümkün. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin muvazzaf askerleri nezdinde dışarıya yansıyan reel pozisyonunu Genelkurmay üst kademesinin temsil ettiği düşünülür ve 1990 yılından bu yana üst kademenin terörle mücadele yöntemine dair açıklamaları incelenirse, demokratik çözüm fikrinin ilk olarak orduda seslendirildiğini söylemek pek inandırıcı gelmiyor.

Vesayet sistemi yıllarca kendi icat ettiği iki iç tehditle hem kavga etti hem de varlığını onlar üzerinden sürdürdü. Pejoratif isimleriyle 'irtica ve bölücülük', siyasal adlandırılmalarıyla 'İslam ve Kürt sorunu.' 1980 darbesiyle resmi ideolojiye mugayir her türlü siyasal alternatifin bastırıldığını düşünen müesses nizam, on yıl içerisinde cumhuriyet tarihin en güçlü iki akımının zuhur etmesine en ilkel yollarla müdahale etmekten geri durmadı. Her iki 'iç tehditle' özellikle 1990'larda amansız bir kavgaya giren vesayet rejimi, işi 28 Şubat'ta 'irtica tehdidini' bertaraf etmek üzere darbe yapmaya kadar götürdü. 'Bölücülük tehdidiyle' mücadelesinin bedeli ise PKK terörü ve büyük bir yıkımın ortaya çıkması oldu. Son tahlilde, bugün devam etmekte olan demokratikleşme sürecinin 20-25 yıl önce niye başlamadığının izaha ihtiyacı bulunmaktadır. Zamanın ruhu elbette önemli bir belirleyici olmakla beraber, sorumuzun cevabı, büyük ölçüde merkez sağ veya sol partilerin niçin vesayet rejiminin 'iç tehdit' mühendislikleriyle mücadele edemediklerinde gizlidir.

İçinden geçmekte olduğumuz çözüm süreci, "Türkiye tekrar eski Türkiye'ye dönmesin" çabasının bir meyvesi. Çözüm sürecine artık bir trajik hal alan söylem ve tavırlarla direnenlerde aslında eski Türkiye'nin konforlu siyasi dünyasını özlüyorlar. Eski Türkiye'de siyaset, askeri-yargı vesayet düzeninin müsaade ettiği kimliksiz alanda, üç beş anlamsız tartışma ile senelerin geçirilebildiği yerdi. Kurumsal vesayet sisteminin gerilediği yeni Türkiye'de ise kurucu aktör olmayı göze alamayan bir siyasetin kendi gettosu dışında var olma şansı her geçen gün daralıyor. Buna en açık delil son üç genel seçimde ortaya çıkan tablodur. Bugünlerde eski Türkiye denilince yaşadıklarımız hemen aklımıza gelmeyebilir. Hızlı bir hafıza tazelemesi yapmak gerekirse sadece son otuz yılda yaşadıklarımızı hatırlamamız bile nasıl bir felaketten bugünlere geldiğimizi görmemiz için yeterlidir. Darbe sonrası dayatılan anayasanın kalitesi paralelinde mahkûm olduğumuz Türkiye'de, son otuz yılda onbinlerce kişi Kürt meselesi ve terörden dolayı hayatını kaybetti.

Kürt sorunu Türkiye'yi sadece bir iç sorun olarak meşgul etmemiş, yaratmış olduğu görece istikrarsızlaştırıcı etkisiyle küresel ve bölgesel ölçekte bir önem de kazanmıştır. Bugün içinde olduğumuz geçiş sürecinin en önemli nedenleri iç dinamiklerle ilgili olmakla birlikte, bütün resmi görebilmek için bu gelişmenin küresel ve bölgesel dinamiklerine de bakmak gerekmektedir. Suriye'deki durumun bölge ülkeleri arasındaki gerilim hatlarını ısındırdığı ve küresel bir bilek güreşine dönüştüğü bir dönemde, gerilim unsurlarından birinin soğutularak başka gerilim unsurları üzerinde olası bir olumlu etkinin yaratılması gerekmiştir. Bu nedenle de uluslararası arenada etkisi olacak şekilde güvenlik ve istikrar ortamını artırıcı şekilde bir adımın atılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu açıdan bakılınca Türkiye'de iç barışı artıracak şekilde atılan bu adımın dış boyutlarını incelemek gerekmektedir.

PKK'nın Türkiye'den fiili olarak çekilme süreci, Murat Karayılan tarafından da ilan edilerek sürecin ismi konulmuş oldu. Karayılan'ın çekilme kararını açıkladığı mesajı dikkatle incelenirse, çözüm sürecin selameti adına ilk aşamaya dair ön hazırlığın muhkem olduğu hissedilmektedir. PKK'nın çözüm sürecinin ilk aşaması olarak kabul edilen çekilmeyi hayata geçiriyor olması çok büyük bir adım. Daha düne kadar elini tetikten çek(e)meyen bir örgüt son aşamasında silahsızlanma olan bir süreç için ülkeyi terk ediyor. Bu ilk kez yaşanan bir olgu. İlk kez PKK, belli bir mutabakat çerçevesinde, geleceği olan bir süreçte aktör olma potansiyeli yakaladı.

Kürt meselesinin çözümü ve PKK'nın silahsızlandırılması süreci ilerledikçe cari siyasi pozisyonların en fazla zorlandıkları durum statükoyu korumak olacaktır. Çözüm süreci toplum tarafından hızla sindirilirken, elitler düzeyinde oldukça maliyetli bir transformasyon döneminin de önünü açmış oldu. Özellikle sürecin aktörü olanlar ve siyasi partiler yaşanan değişimi yönetmekte zorlanmaktalar. Siyasi partiler açısından sürece en hazırlıklı olan tartışmasız AK Parti. Bu durum AK Parti'nin siyasi kimliğindeki kodlardan ve Erdoğan'ın siyasi mühendislik yeteneğinden kaynaklandığı kadar, 2009 açılım sürecinin de baş aktörü olmasındandır. AK Parti, 2009 açılım süreciyle spesifik hedeflerine ulaşamasa da, genel olarak tabanının ve elitlerinin Kürt meselesinde yıllar sürecek bir dönüşümü hızla sindirmelerini sağladı. Bu yönüyle 2009 açılımı, AK Parti'nin 2013 çözüm sürecinin dibacesi olmuştur. Aynı şekilde 2009 açılım sürecinde negatif rol oynayan bütün aktörler açıktan veya zımnen bugün sıkıntılar yaşamaktalar.

SETA Siyaset Direktörü Hatem Ete, TRT1'de yayınlanan Enine Boyuna programında PKK'nın geri çekilme sürecini ve Kandil'den gelen açıklamaları değerlendirdi.

SETA Başkanı Taha Özhan, TRT 1'de yayınlanan Enine Boyuna programında PKK'nın geri çekilme sürecini ve Kandil'de Murat Karayılan'ın yaptığı açıklamayı değerlendirdi.

SETA Dış Politika Direktörü Talip Küçükcan, TRT Haber'de yayınlanan Açı programında çözüm sürecinde yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi.

Baas rejiminin katliamları karşısında soğukkanlılığını ahlaki bir iflasla koruyarak 'siyasi çözümü' dillerinden düşürmeyen isimlerin, kendi ülkesinde akan kanı durdurmak için başlatılan bir girişimi ihanet düzeyinde değerlendirmesi en nazik ifade ile tutarlı değildir.