Topluma Hesap Verebilmek

Milletvekilleri, politik şov yapmak motivasyonuyla değil, halkın temsilcileri olarak hakikati açığa çıkarma motivasyonuyla olası bütün verileri toplamalı, bu veriler temelinde çözümler üretmeli ve gerekirse sorumlulardan hesap sormalıdır.

Devamı
Topluma Hesap Verebilmek
HSYK Seçimlerinden Sonra

HSYK Seçimlerinden Sonra

Adli ve İdari Yargıda Ekim başında yapılan seçimlerin sonuçları da neredeyse siyasi karar mekanizmalarının seçimleri kadar ilgi ile izlendi, öncesinde ve sonrasında televizyonlarda canlı yayın olarak takip edildi ve uzun tartışmalara sebep oldu.

Devamı

Yargıda Birlik Platformu sayesinde, yargıda çoğulculuk ve eşitlik sağlanabildi mi? 25 Ekim'de göreve başlayacak olan yeni HSYK, yargıya olan güveni artırmak için neler yapmalı?

Hiçbir örgütlü manipülasyon olmazsa bile, yükseköğretimin üyelerinin çoğunluğu profesörlerden oluşan bir kurul yoluyla yönetilmesi, zaten bugüne kadarki YÖK yapısının ta kendisidir.

2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri, ileride “mühendislik ve siyaset arasındaki fark” anlatılmak istendiğinde en fazla başvurulan örneklerden biri olacak.

SETA, anayasa çalışmalarının vardığı noktayı, bundan sonra yapılacak çalışmaları ve beklentileri ele almak amacıyla yapılan çalışmaları ve beklenen gelişmeleri tartışmaya açtı.

Seçim Sürecinin Türkiye Siyasetine Kalıcı Etkileri

Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığına adaylığı "yeni Türkiye" karşısında direnen yapıların "eski rejimi" restore etme çabalarını ve beklentilerini geri dönülemez şekilde kesintiye uğrattı

Devamı
Seçim Sürecinin Türkiye Siyasetine Kalıcı Etkileri
Çözüm Sürecinden Stratejik İttifaka

Çözüm Sürecinden Stratejik İttifaka

Kemalist ulus-inşa projesinin mağduru olmuş iki büyük toplumsal aktörün -Kürtler ve dindarlar- ittifakı, eski Türkiye'nin çöküşünü de yeni Türkiye'nin kuruluşunu da hızlandıracaktır.

Devamı

Türkiye'nin son bir yıllık siyasi takvimi, toplumun ve aktörlerin çözüm sürecine sadakatini artırsa da, sürecin somut ve hızlı adımlarla ilerlemesini engelledi.

Otoriter ve elitist bir geçmişi olan Türkiye'de yükseköğretimin kitleselleşmesi, normalleşmesi ve böylece demokratikleşmesi, AK Parti döneminde oldu.

Muhalefetin CHP'li veya MHP'li olarak bilinmeyen bir ismi aday gösterme çabası seçimlerden bir kaçma stratejisi.

Kürt siyasi hareketinin normalleşme barometrelerinden birisi de artık uzun yıllardır var olan günlük gazeteleridir. Türkiye'de en fazla gadre ve zulme uğramış olan bu gelenekteki gazetelerin, yaşadıklarının yanında, bugünlerde basının %70'ini aşan tirajını ellerinde bulunduranların ‘ifade özgürlüğü' sızlanmalarını şımarıklıktan başka hiçbir şeyle telif etmek mümkün olmaz. Hal bu iken mezkur geleneğe ait gazetelerin, yaşadığı acılar ve zulümler içerisinde olgunlaşması ve normalleşmesini beklemek de hakkımız. Kürt ulusalcı medyası derin bir anakronizm içerisinde. Diyarbakır'dan ziyade Kandil okuyucusuna hitap ediyor. 1992'de hayatta kalan çalışanları ve yazarlarıyla çıkmaya gayret eden Özgür Gündem'in genel havası, içeriği ve perspektifi büyük ölçüde bugün de devam ediyor. Bugün 1992'de hayal bile edilemeyen bir Türkiye var. ‘Bu Türkiye'nin elbette kat etmesi gereken daha çok yol var. Lakin 1992'nin çok uzağında olduğu da apaçık bir hakikat. Bu hakikatle yüzleşmenin aracı olmaya BDP talip olduğu oranda, kurucu siyasi bir aktöre dönüşme şansına sahip olacak. Aksi takdirde, medyaları gibi, 2014 senesinde, 1992'ye ait gazeteleri neredeyse tıpkı basım yapmaya devam edecekler.

30 Mart'ta, eski Türkiye'ye dönüş çabaları; ülkenin, milletin, ümmetin selameti pahasına sürdürülen Erdoğan karşıtlığı; milli irade rağmına çizilen senaryolar; siyasetin siyaset dışı enstrümanlarla çizilme teşebbüsleri oylanacak.

Okula başlamayı ertelemek için sağlık raporu talebi, haftalık ders saatinin 36 saat olması, seçmeli derslerin fazlalığı gibi kanundan kaynaklanmayıp MEB'in yaptığı düzenlemeler, 4+4+4 sisteminin ilk yılında en çok aksayan hususlar olarak ortaya çıktı.

Devlet şeffaflaşırken, toplumsal ve dini hareketler de şeffaflaşmalı. Şeffaflaşabilmeli. Ama devletin dini alanla ilgili yasal mevzuatını tekke ve zaviyelerle ilgili kanunun belirlediği bir ortamda bunu sağlamak mümkün değil.

Analizde, MHP'nin tarihi boyunca yaşadığı değişim ve dönüşümler, son on yılın temel tartışma başlıklarına verdiği tepkiler ve yerel seçimler öncesi kampanya ve aday profili inceleniyor.

Elbette, devlet, hormonlu bir tarzda büyümemeli, eskiden olduğu gibi aşkın bir değer halini almamalı. Kamu çıkarını temel alan bir koruyucu aygıt olarak varlığını sürdürmeli.

Milliyetçi Hareket Partisi üst yönetimi ve toplumsal tabanının 17 Aralık'ı sadece kriminal bir vaka olarak almasını kolaylaştıran iki temel nedenden bahsedebiliriz.

Türkiye'nin Kürt meselesi ve PKK ile imtihanında değişmeyen tavırların başında farklı dozajlarda nükseden 'siyaset düşmanlığı' olageldi. Anti-siyasetin zirve yaptığı en yoğun sahneler ise 2008-2013 arasında nüksetti. 2008'de AK Parti'yi kapatma girişimi başarısızlıkla sonuçlanınca ilk kez bir hükümet açık bir şekilde sorunun ismini koyarak Türkiye gündemine taşımaya başladı. Erdoğan bir yıl sonra tartışmaları resmileştirecek bir adım atarak 10 Kasım 2009'da ilk kez TBMM'nin sorunu resmen tartışmasının önünü açtı. 2009 Açılım sürecinde ortaya çıkan manzara oldukça ilginçti. Başta PKK olmak üzere neredeyse bütün aktörlerin 'siyasetin devreye girmesinden' duyduğu rahatsızlık aşikârdı. Bunun en çarpıcı örneği MHP'nin PKK'nın dağdan indirilme hedefine 'gerekirse dağa çıkarız' tepkisi olmuştu.