PKKnın jakoben bir tarzda hareket etmek suretiyle toplumu istediği yöne çevireceğini düşünen bir hareket olduğunu belirten Fahrettin Altun, örgütün halk düşmanı; bölgedeki halkın değerlerine düşman bir hareket olduğunun da altını çizdi.
Devamı
PKK, Türkiye içi dinamiklerle var olmak yerine, Türkiye dışı dinamiklerle beslenir oldu. İçinden çıktığı topraklara tam bir yabancı haline geldi. Hak arama davasıyla ilgili tüm algılardan uzaklaştı.
Devamı
Tahir Elçinin elem verici bir şekilde öldürülmesi, şehirlerde PKK egemenliğinin kurulmasının nasıl acı sonuçlara sebep olacağını gösterdi.
Burhanettin Duran: Suriye krizi bitmeden PKKnın silah bırakmasıyla sonuçlanacak bir sürecin başlayabilmesi konusunda ümitvar değilim.
Geçtiğimiz günlerde Amnesty Internationalın Suriyenin kuzeyindeki özerk idarenin insan hakları ihlalleri ve işlediği savaş suçlarının belgelendiği ve detaylandırıldığı bir rapor yayımlanmıştı.
Ufuk Ulutaş, intihar saldırılarının neden bir araç olarak kullanıldığını ve DAEŞ, PKK, DHKP-C terör örgütleri özelinde Ankara saldırısının kodlarını yorumladı.
Türkmen ve Arapları tehditle tehcire zorlayarak demografik mühendisliğe soyunan PYD'nin Suriye'nin kuzeyinde hayata geçirmeye çalıştığı plan, savaş suçu sayılabilecek kanıtları ortaya koyuyor.
Devamı
2013'e geldiğimizde 2009'daki Kürt meselesi ve PKK ile illiyet bağı olan dinamiklerde ciddi değişimler yaşandı. 2013 çözüm süreci Arap isyanlarının bütün bölgeyi kasıp kavurduğu bir siyasi atmosferde hayata geçmek zorunda. Bölgemizde yaşanmakta olan siyasal kırılmalar neticesinde iki eksen ortaya çıktı. Ortadoğu'da yıllardır devam etmekte olan statüko ve değişim ekseni amansız bir gerilim içine girdiler. Mezkûr gerilimin tabii olarak ortaya çıkardığı siyasal boşlukları oldukça naif bir siyasi akıl yürütmeyle yanlış okuyan PKK ve Kürt siyasi hareketi, derin bir yanlışa imza attı. Arap isyanlarının son durağı olan Suriye üzerinden yaşanmakta olan değişimden nasiplenmek yerine ortaya çıkan boşluğu istismar etmeyi tercih etti.
Devamı
Baykal döneminde Oslo görüşmelerine yönelik müzakere karşıtı bir pozisyon sergileyen CHP'nin aksine, Kılıçdaroğlu'nun sürece verdiği destek, parti politikalarında net bir kırılmaya işaret ediyor.
Türkiye'nin bir Kürt meselesi, Kürt sorununun ise bir PKK meselesi var. Her geçen gün PKK sorunu Kürt meselesinden de koparak bağımsız bir soruna dönüşmektedir. Bu kısır döngüden çıkışın tek bir yolu bulunmaktadır. PKK normalleşerek silahtan uzaklaşmadığı sürece 'terör odaklı' Kürt meselesi tartışılmaya devam edecektir. Bu derin çelişki devam ettiği sürece, toplumsal düzeyde nefretin, siyasal düzeyde temkinli demokratikleşmenin, bürokrasi düzeyinde ise eski Türkiye alışkanlıklarının fırsat buldukça nüksetmesi beklenmelidir.
Başbakan Erdoğanın İmralıyla görüşmelerin devam ettiği şeklindeki açıklamasının ardından, Kürt sorununun çözümüne yönelik 2013 yılında yeni ve daha etkili adımların atılacağına ilişkin haberleri SETA Başkanı Taha Özhan CNN Türkte değerlendirdi.
Kürtleri Şam'dan uzaklaştıracak, Kamışlı'ya sıkıştıracak her yaklaşım Kürtlerin aleyhinedir. Bundan şüphe edenler, İstanbul'u bırakıp Şemdinli'ye sıkışan PKK siyasal aklına ve ortaya çıkardığı enkaza bakmayı deneyebilirler.
SETA Ortadoğu uzmanı Selin Bölme, Suriye’de yaşanan son gelişmelerle gündeme gelen Suriye’de özerk Kürdistan meselesini Yeni Şafak gazetesinden Murat Aksoy’a değerlendirdi.
"Türkiye'nin bir Kürt meselesi bulunuyor." Türkiye, Suriye ölçeğinde veya ağırlığında bir ülke olsaydı, yaşanan soruna dair önceki cümleyi kurup, durmak yeterli olurdu. Kürtlerin ana gövdesinin yaşadığı, tabii kaynakları olmamasına rağmen bölgenin en güçlü ekonomisine ve askeri gücüne sahip, son on yıldır istikrarlı bir değişim ve demokrasi tecrübesi bulunan ülkenin ismi Türkiye. Bu haliyle, Türkiye'nin, "Kürt meselesini ya da PKK'yı" sadece kendi lokal sorunu olarak ele alması mümkün değildir. Demokratik açılım süreciyle kendi Kürt meselesinin çözümünde ciddi mesafe alan Türkiye'nin bir güncelleme yapması gerekmektedir. Türkiye bütün Ortadoğu'yu ihata edecek bir yaklaşımla Kürt sorunsalına yaklaşmak durumundadır. Hem siyasi derinliği açısından hem de güvenlik kaygıları açısından bu yaklaşım kaçınılmazdır. Hali hazırda, Baas rejimine Kürtler adına tarihlerinde ilk kez haklarının iade edilmesi talebi doğrultusunda baskı yapmış Türkiye'nin daha farklı bir seçeneğe yönelmesi düşünülemez bir durumdur.
PKK'nın gündeminde Kürt meselesi gerilemeye devam ettikçe BDP de siyaseten anlamsızlaşmaya devam edecektir. BDP siyaseten geriledikçe oluşan boşluk, AK Parti düşmanlığı motivasyonuyla BDP adına doldurulmaya ve şekillendirilmeye devam edilecektir. Cumhuriyet tarihinin mezaliminin müsebbibini, yıllar sonra AK Parti olarak bulan sol-anakronizm ve PKK; bölgemizde yaşanan vekalet savaşında Baasçılığa oynamaktan hiç de rahatsız olmamaktadır. Kaderini Baasçılıkla eşitlemiş bir yapının demokratik bir zemine gelmesini veya oluşması için engel olmamasını beklemek neredeyse imkânsız hale geldi. PKK'nın bu trajik tercihi sadece kendisini ilgilendirmiyor. PKK Kürtlerin ve Türklerin maliyetine Türkiye'ye bedel ödetiyor. Bunu zihnen rahatsız olmadan yapabilmek için iki şeye karar vermesi yeterliydi: dağda kalacağız ve silah bırakmayacağız. Son saldırıları bu kararlarının delilidir. Bu karar ne yeni Türkiye'yi ne de yeni bölgesel dengeleri okuyamamanın da bir başka tezahürüdür.
Türkiye'nin mecburi ve tabii istikameti olan demokratikleşmenin organik bir parçası olmak yerine yel değirmeniyle savaşmayı tercih etmektedir. Cumhuriyet tarihimizin en yoğun normalleşme yılları yaşanırken, PKK, Kürt meselesinin en önemli aktörü olmaktan çıkıp 'Kürt meselesinin PKK sorunu' olmaya dönüşmüş durumdadır. Bu oldukça derin kırılma, Kürt meselesinin çözüm bekleyen dinamiklerinden uzaklaşıp Kürt ulusalcılığının ajandasının PKK'nın ana gündemi olmasına yol açtı. Bu yapısal kırılmanın sağladığı oldukça sorumsuz ruh hali içinde, kendi özel gündemi dışında hiçbir maslahat gözetmeyen provokatif bir yapıya dönüştüler. Suriye'de vatandaş bile olamayan, İran'da seri şekilde idam edilen, Irak'ta on bin km uzaktaki bir beslenme hattı üzerinden siyasal kuvözde yaşayan Kürtlerin durumunu hiç hesaba katmadan, Türkiye'de Kürtler maliyetine terörü sürdürmeyi tercih ediyorlar.
Eski Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel’in “29. isyan” olarak nitelediği PKK, zaman içinde büyüdü ve ülkeye acı bedeller ödetti.
Öcalan'ın oynamıyorum, BDP'nin oynayamıyorum, PKK'nın ise ben bildiğimi oynarım tavırları naif bir siyaset, dolayısıyla da daha fazla gerilim ve şiddet üretmeye devam edecek. Ama son tahlilde, Kürt meselesinin en önemli sorunu olan PKK kendisini ana hedef haline getirmeyi başarmış olacak. PKK maliyetine sivil siyasetin yok edilmesi, toplumsal tahrik ve nefretin de yükselmesi, PKK'lı liderlerin dile getirdiği gibi pek umurlarında olmayacak. 1990'larda, Çiller'in 'Bask modeli tartışmalarıyla başlayıp Vietnam modeliyle' terk etmek zorunda kaldığı Türkiye'ye dönülebileceğine inananlar için yukarıdaki tespitlerin elbette bir anlamı yok. Her iki kişiden birinin AK Parti'ye oy verdiği, Erdoğan'ın üçüncü dönem için milletten ezici bir destek aldığı, ekonominin Cumhuriyet tarihinin en başarılı performansını gösterdiği, bölgesel düzenin eksen değiştirdiği bir zaman dilimindeyiz. Bütün bu dinamiklere rağmen 1990'ları zımnen özleyenler olduğu muhakkak. Ümit ederiz ki akılları kinlerinin önüne geçer.
PKK'nın tek taraflı ve resmen ilan ettiği, güvenlik kuvvetlerinin ise fiilen uydukları eylemsizlik süreci, son anda uzatılırken nihai karar haftaya ertelendi. Pazar günü Ankara'da toplanan sürpriz güvenlik zirvesinin ardından KCK tarafından uzatılan eylemsizlik süreci gözleri bir kez daha Abdullah Öcalan ve PKK'ya çevirdi. Güvenlik zirvesi sonrası yapılan yazılı açıklamada, terör meselesi ve ülkenin iç ve dış güvenliğinin ele alındığı ilan edilse de temel gündemin 'eylemsizliğin sona ermesi' olduğu muhakkak. Eylemsizliği son anda uzatan örgüt, bunu KCK tarafından kamuoyuna duyurarak devlete ve siyasete mesaj vermeye çalışıyor. Kürt meselesi hakkında toplumsal farkındalığın bu derece yükseldiği ve sorunun yönetilmesinin zorlaştığı bir dönemde 'Bundan sonra ne olacak?' sorusu hayati bir anlam ifade ediyor. Eylemsizlik devam edecek mi, yoksa yeni bir şiddet dalgası mı yükselecek? Eylemsizliğin devam etmesinin veya şiddetin yeniden başlamasının toplumsal/siyasal sonuçları olacak mı? Eylemsizliğin kalıcı olması durumunda belli ki fazla bir problem yaşanmayacak ve sorunun bir kez daha demokratik yollardan çözümü denenecek. Aksi durumda ise sorun öngörülmedik biçimde büyüyecek ve tamamen kontrol edilemez hale gelecek. Bu anlamda haftaya ertelenen karar her ne yönde olursa olsun hem Kürt meselesinin hem de Türkiye'nin geleceğini derinden etkileyecek.