Türkiye’nin askeri aktivizmi, diplomatik angajmanlarını güçlendiren bir unsur olarak artık her zamankinden daha fazla işe yarıyor. Afrin operasyonu, askeri gücün kullanımının, Türkiye’nin diplomatik çabalarını bölgesel ve uluslararası düzeyde nasıl birleştirdiğini anlamak için iyi bir örnek.
Devamı
Kara harekatına çoklu cepheden, kuzey ve batı sektöründen aynı anda yedi farklı noktadan ileri harekatla başlanması PKK/PYD terör örgütü üzerinde endişe yaratıp örgütün sektörler arasında bir savunma önceliği yapamamasına neden oldu.
Devamı
‘Cumhur İttifakı’ karşısında oluşturulmak istenen zoraki ittifakın mayası sadece Erdoğan-AK Parti karşıtlığıdır. Bu bloktaki partiler, gizli ittifak arayışlarının örtüsü olarak “ilkeler platformu” gibi süslü bir yapıyı dolaşıma sokmakta ve el altından görüşmeler yürütmekte. İşin garibi milletin huzurunda kuramadıkları ittifakın sandıkta kazanacağını düşünmekteler.
Gerçeğin medya vasıtasıyla manipüle edildiği bir tabloda devletlerin ülke içinde ve uluslararası arenada kendilerini doğru anlatabilmesi bugün bir ihtiyaç değil varoluşsal bir zorunluluktur. Devlet Bilgi Koordinasyon Merkezinin doldurduğu boşluğu ve önünü açtığı yeni dinamikleri bir de bu bağlamda okumak gerekir.
Seçim öncesi ittifaklar ile ilgili yasal düzenleme, ittifakların sonraki dönemlerde Türkiye siyasal hayatının en etkili unsurlarından birisi olacağını ortaya koyuyor. Seçim öncesi ittifakların dezenformasyona yol açmayacak şekilde ele alınmasının sonraki sürecin sağlıklı yürütülmesi için bir zorunluluk olduğu unutulmamalıdır.
Muhammed bin Selman’ın stratejik müttefikleri olan ABD ve İsrail’in uzun vadeli stratejileri belirsizliğini korumaktadır. Nitekim bu ülkelerdeki liderliklerin iktidarını konsolide etme konusunda zorluklar çektiği unutulmamalıdır. Suriye ve Yemen’de kendi çıkarları doğrultusunda dönüşümlerin gerçekleşmesini başaramayan Riyad yönetimi, Katar krizinde de tüm çabasına rağmen ciddi bir etki yaratamamıştır.
PYD, Rakka ve Deyrizzor’da ülkeyi besleyen yer altı kaynaklarına el koymuşken rejimin PYD ile işbirliği yapması kendi sonunu hazırlaması anlamına gelecektir. Türkiye’ye karşı PYD ile işbirliğinin hiçbir zemini yoktur. ABD ile bir anlaşmaya varıldığı ve bu şekilde bir karşılık verildiği yorumları ise propagandadan başka bir şey değildir.
Devamı
Öğretmenliğe kutsiyet atfetmek bizi başka bir yere savurur ve yine gerçeklikten uzaklaştırır. Öğretmenlik kutsal değil ‘seçkin’ bir meslek olmalıdır. Asıl ‘seçkinler’ gerçeklikten uzak diyebilirsiniz ama seçkin kelimesine yüklediğim anlam ‘jakoben’lik değil. Seçkinlikten kastım tercihleri, davranış ve üslubu ile sosyal gerçekliğin farkında sosyo-kültürel anlamda müktesebatı güçlü bir münevver profili.
Devamı
TTB açıklamasına “Biz hekimler uyarıyoruz” ifadesi ile başlamaktadır. O zaman soru şudur: Acaba 83 bin doktor da bu açıklamayı doğru ve gerekli bulmakta mıdır? TTB’nin açıklamasını demokrasi ve ifade özgürlüğü gerekçesi ile savunanlar 11 konsey üyesinin doktorların iradelerine ve fikirlerine ambargo koymasını demokrasiyle nasıl bağdaştırmaktadır?
Ankara’nın tavrını net biçimde ortaya koymuş olmasına rağmen ABD’den gelen açıklamaların oldukça karmaşık olduğu görülüyor. Nitekim Mattis’in “YPG’yi PKK’ya karşı savaştırabiliriz” ifadesi Washington’un meseleden ne kadar uzak olduğunu gözler önüne serdi. Ancak bu karmaşıklığın bir kafa karışıklığına mı tekabül ettiği yoksa karmaşıklığın kendisinin stratejinin bir parçası mı olduğu Ankara tarafından henüz tam olarak anlaşılmış değil.
15 Temmuz 2016’da FETÖ üyeleri tarafından yapılan askeri darbe girişiminin toplum tarafından püskürtülmüş olması 28 Şubat’ta jakoben Kemalistler tarafından zirveye çıkartılan ‘dindar’ karşıtlığını yeterince etkilememiş görünüyor.
Türkiye’nin terör ile mücadele alanı genişledikçe savunma kapasitesini artırması ve özellikle yerli imkanlarla bu mücadeleyi yürütmesi hayati derecede mühimdir. Zeytin Dalı Harekatı yerli ve milli silahların kıymetini ortaya koydu. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin Suriye’de oyun kurucu bir aktör olarak kalmasında savunma kapasitesinin rolü belirleyici olacaktır.
Zeytin Dalı Harekatı, PKK/YPG’nin Suriye’nin kuzey hattında bir koridor kurmasını engelleyecek ve Fırat Kalkanı Harekatı ile İdlib’teki çatışmasızlık alanlarını birleştirip istikrarı tesis edebilecek stratejik bir diplomatik-askeri hamle. Aynı zamanda ABD ve PKK/YPG arasındaki iltisakın çözülmesi için de zorlayıcı bir anlam taşıyor.
Yerli-milli siyaset kökleştikçe CHP ve HDP derin bir krize doğru yol alıyor. CHP’nin geri adım atarak harekâta destek vermesi, milli bir meselede menfi tavrı nedeniyle sadece toplumun bütününde değil kendi tabanında dahi karşılığını yitirme riskiyle karşı karşıya olmasından kaynaklanıyor. HDP ise hala Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devleti hayali kuruyor.
Türkiye, ABD ve Rusya gibi iki güç arasında PKK’ya yönelik nasıl bir strateji izlerse başarılı olabilir? Bunun için öncelikle Türkiye’nin stratejik hedefinin tam olarak ortaya koyulması gerekiyor. Hedef PKK’yı Fırat’ın batısı-doğusu ayrımı yapmadan ‘yok etmek mi', ‘sınırlamak mı’ yoksa kontrol ettiği alanları elinden alarak ‘topraksızlaştırmak mı?’
Talha Köse: İran’da değil Afganistan’da olayların kontrolden çıkacağını düşünüyorum. ABD yeni süper güç olan Çin’in dünyaya açılma alanı olarak Afganistan’ı tıkamak isteyecektir. ABD zaten hiç memnun değil İpek Yolu projesinden.
Türkiye’de iç siyasetin gündemini uzun süredir “seçim sistemi ve barajı”, “partiler arası ittifak”, “blok siyaseti”, “yeni siyasal oluşumlar”ı içerisinde barındıran bir kavramlar seti meşgul ediyor.
Amacı her ne olursa olsun, Gül’ün post-politik siyaset tercihi milletin iktidarının ve dolayısıyla demokratik siyasetin sınırlandırılması sonucunu doğuracaktır. Öte yandan, bürokratik vesayetin ortadan kalkıp milli iradenin hâkim olduğu demokratik bir siyasi ortamda, post-politik siyasetin seçmende ciddi bir karşılık bulması mümkün değildir.
Trump'ın muğlak politikaları ve geleneksel bölgesel düzeni kökten sarsıcı hesapsız hamleleri, post-Amerikan Ortadoğu'nun ortaya çıkmasını hızlandırıyor ve Amerikan liderliğinin ve nüfuzunun daha hızlı erimesine yol açıyor.
Trump yönetiminin belirsizliklerle dolu dış politikası düşünüldüğünde, yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji (UGS) Belgesi kritik bir önem teşkil etmektedir. Zira ABD hegemonyasının sonunun geldiğine dair tartışmaların hız kazandığı, bölgesel gelişmelerde yeni aktörlerin ön plana çıktığı ve nihayetinde güvenlik paradigmasının değiştiği bir dönemde yayınlanan bu belge, Trump’ın dış politika vizyonu açısından temel bir gösterge niteliğindedir.
ABD bölgede hegemonik bir güç olmasına rağmen bu rolü hakkıyla oynama konusunda sıkıntılar mı yaşamaktadır? Yoksa ABD bölgede hegemonik bir güç olmaktan uzak ve nüfuzu da sallantıda olan bir devlet midir? Başka bir şekilde ifade edecek olursak, ABD-İsrail ikilisi böylesi bir karara, bölgede güçlerinin zirvesine çıktıkları için mi, yoksa bir düşüş yaşadıkları için mi imza attılar?