2015ten 2016ya saldırgan bir Rusya-İran-Esed ittifakı, tarihi tekerrür ettirmek için üç maymunu oynayan bir Batı ve depreme hazır fay hatları miras kaldı.
Devamı
Özellikle savunma ve güvenlikle ilgili kurum ve kuruluşların; uzun süreli istem dışı körlüğün içerisine düşmeleri halinde, bundan kaynaklanacak zafiyetin doğuracağı bedel çok daha ciddi ve hatta telafisi imkânsız olacaktır.
Devamı
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı, SETA, Amerikanın önde gelen düşünce kuruluşlarından uzmanların katıldığı bir panel düzenledi. Rusyanın Suriyedeki Rolü: Türkiye ve Amerika İçin Önemi konulu panele katılan konuşmacılara göre, Rusyanın Suriyeye askeri katkısı, iç savaşı daha karmaşık bir hale getirdi.
Burhanettin Duran: Rusya, Türkiyeye karşı kullanabileceği propaganda malzemesine gereğinden fazla yüklendi ve Putinin liderlik imajını da sıkıntıya sokan bir yere geldi.
Son birkaç yüzyılı okuduğumuzda dünya tarihinde sistemik savaşların yaşandığı görürüz. Şu anda mevcut rejim yıkılmış bulunuyor yerine yeni bir sistem ikame edilmiş değil. Bu yanıyla bakılınca bir kriz ve geçiş dönemindeyiz.
Putin, Türkiye'ye "terör destekçiliği" suçlamasını yöneltmekle yetinmiyor. AK Parti muhaliflerinin bir türlü tüketemediği bir sermayeye, Erdoğan karşıtlığına başvuruyor.
Murat Yeşiltaş: Batı, Ukraynada hangi hatayı yapıyorsa, şimdi Rusyada Türkiyenin dibinde benzer hataları yapıyor.
Devamı
Türkiye, tarihinin en ağır terör saldırısını yaşadı. Belli odaklar kaos oluşturup insanları huzursuz etmek, ülkenin yönetilemediği algısını yerleştirmek ve kişilerin siyasal davranışlarını manipüle etmek amacı güdüyor.
Devamı
Bu çalışma kapsamında bütüncül bir analiz yapılarak Suriyelilerin hukuksal konumu değerlendirilecektir.
Murat Yeşiltaş: Putin çok uyanık bir strateji izliyor -uyanıklığı stratejisinin net olmasından kaynaklanıyor- yani Obama gibi muğlak bir stratejisi yok.
Dünya Bankası ile birlikte Bretton Woods küresel ekonomik yönetişim sisteminin iki sacayağından biri olarak kurulan Uluslararası Para Fonu (IMF), yarım asırdan uzunca bir süredir küresel finansal sistemin nabzını tutmaya devam ediyor.
20 Ağustos 2009 tarihinde Afganistan’da tüm dünya tarafından ilgiyle izlenen bir seçim yapıldı. Seçim, özelde Afganistan’ın başkanını ve eyalet meclisi üyelerini belirlemek üzere yapılsa da, seçimlerin tüm dünya tarafından ilgiyle izlenmesi sorunun sadece Afganistan’la sınırlı olmadığını gösteriyor. Afgan seçimlerinin sonucu, Afganistan’da kimlerin iktidara geleceğini göstermenin çok ötesinde, Afganistan’ın önümüzdeki yıllarda nasıl bir ülke olacağını, ülke içindeki egemen güçlerin kimler olacağını, ülkenin kurumsallaşmasının ne düzeyde kalacağını ve ülke yönetimine talip yerli ve yabancı güçler arasında ne tür ittifakların kurulacağını da belirleyecek.
Rusya Başbakanı Putin'in bir günlük Türkiye ziyaretine, enerji boru hatlarından, nükleer santrale, gümrük problemlerinden, ekonomiye kadar farklı alanlarda 20 işbirliği anlaşması sığdı. İki ülke arasındaki işbirliği derinleştikçe, ilişkiler çok boyutlu ortaklık halini alıyor.
Obama, ülkesi ile Rusya arasındaki ilişkilere "yeni bir ayar" vermek üzere Moskova'da. Obama'nın bir dünya lideri olarak algılandığına şüphe yok. Rus halkının yüzde 72'si Obama ile bir şekilde ilgili ve yüzde 45'i saygı duyuyor. Obama'nın Moskova ziyareti haftalarca öncesinden Rusya'da heyecan uyandırmayı başardı.
RUSYA-Gürcistan savaşı, Kafkaslardaki stratejik dengelerin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Kafkaslardaki kriz bir başka hususu daha teyid etti: Bugünkü küresel güç savaşları dünyanın en küçük ülkeleri, en küçük toprak parçaları ve aktörleri üzerinden yürüyor.
DÜNYA yeni bir düzenin kurulma sancılarını çekiyor. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından tasfiye edilen klasik imparatorlukların yol açtığı iktidar boşluğu kendini İkinci Dünya Savaşı’nda gösterdi. Bu savaşın ardından ortaya çıkan güç boşlukları ise Soğuk Savaş şeklinde tarif edilen nispi denge ile dolduruldu.
İran ile ABD arasındaki nükleer kriz tırmandıkça, Türkiye’nin muhtemel gelişmeler karşısında izleye(bile)ceği politikalar ve karşı karşıya kalabileceği açmazlar hakkındaki yorumlar da her geçen gün artıyor. Son 20-25 yılda siyasi ve askeri elitlerimizin Türk-İran ilişkileri konusunda verdikleri demeçlere baktığımızda birbiriyle zıt iki temel söylemle karşılaşırız. Bir kesim ‘son 400 yıldır’ devam eden ‘ebedi’ Türk-İran dostluğundan bahsederek, 1639 Kasr-ı Şirin antlaşmasından bu yana sınırımızın hiç değişmediğini,
Bugünün dünyası, yaşlı yeryüzünün daha önce hiç görmediği kadar büyük zenginlik ve yaygın fakirliğin bir arada olduğu tenakuz portreleriyle dolu. Dünyanın en zengin 225 kişisinin toplam geliri, dünya nüfusunun en fakir yüzde 47’sinin toplam gelirine eşit. En geri kalmış 48 ülkenin dünya ticaretindeki toplam payı sadece %0.4. 23 trilyon dolarlık dünya zenginliğinin ancak 5 trilyonu dünya nüfusunun %80’ine ait. Dünya genelinde 1.3 milyar insan günde 60 sentin (900,000TL) altında gelirle yaşamaktalar. BM raporlarına göre, dünyanın en zengin 200 kişisi yıllık gelirlerinin %1’ini verseler, yeryüzündeki bütün çocukların ilköğretim masrafı karşılanabilir. Dünya’nın en zengin yüzde beşi, dünya zenginliğinin %86’sını, dünya piyasasının %82’sini, yabancı yatırımların %68’ini kontrol ediyorlar. Dünya’nın en zengin ülkelerinde GSMH 30,000 doların üstündeyken, en fakir ülkelerinde 1000 doların altında. Hatta bu 1000 dolar bile gerçekçi değil. Çünkü, fakir ülkelerde ortalamanın etrafında olan sınıfın büyüklüğü zengin ülkelere göre çok daha kötü durumda. Bir milyara yakın insan temiz suya ulaşamıyor. Hepsinin ötesinde, insanoğlunun çok uzun bir zamandır, küresel anlamda insanı doyurmanın yollarını bulduğu bir dönemde, 2003 yılı BM Kalkınma Raporuna göre 800 milyon insan açlık çekmektedir.