Sosyal yardım sisteminin en baştan dönüşümü sağlanırken, yeni sistem için hem sosyal yardım anlayışındaki reformu, hem de uygulamaların etkinliğini gösteren yeni bir isimlendirme yapılması gerekiyor.
Devamı
Doğu ve Güneydoğu'da şehirlerin artık farklı kodlarla tanımlanmasının zamanı geldi. Hükümetin yanı sıra tüm siyasi, sosyal ve ekonomik aktörler de bölgesel kodlamanın olumlu yönde değişmesi için elini taşın altına koymalı.
Devamı
Doğu ve Güneydoğu'da şehirlerin artık farklı kodlarla tanımlanmasının zamanı geldi. Hükümetin yanı sıra tüm siyasi, sosyal ve ekonomik aktörler de bölgesel kodlamanın olumlu yönde değişmesi için elini taşın altına koymalı.
Yeni dönemde dağınık olan sosyal yardım ve hizmetlerin ortaklaştırılması, bu yardım ve hizmetlerden yararlanan kesimlerin ya da hedef kitlenin daraltılması, en önemlisi de bunların tek çatı altında toplanılması zorunlu hale geliyor.
Ülkelerindeki çatışmalardan kaçarak Türkiye'ye sığınan Suriyeli mülteciler için çok odaklı entegrasyon politikaları uygulayan Türkiye, mültecilerin eğitim hayatının kesintiye uğramaması için de yoğun çaba sarf ediyor.
Uluslararası yardım kuruluşlarının tam manasıyla sessiz kaldığı Suriye'de yaşananlar karşısında, Türkiye tüm ülkelere örnek gösterilecek “uluslararası bir sosyal yardım politikası” uyguladı.
Sosyal yardımlar kısa veya orta vadede sosyal ve ekonomik yoksunluk yaşayan vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğu kadar, bu bireylerin nitelikli bir şekilde ekonomik ve sosyal yaşama katılımını da amaçlamalı.
Devamı
Sığınmacıların istihdam sorunlarını kalıcı olarak çözebilmek için onları bulundukları ülkelerde bir şekilde meşru iş piyasasına dâhil etmek gerekiyor.
Devamı
Bu çalışma, Türkiye’nin 2002 öncesi ve sonrasına dair sosyal yardımlar alanında geçirdiği değişimi ve dönüşümü dünyadaki diğer sosyal yardım uygulamalarını da inceleyerek açıklamayı amaçlamaktadır.
Türkiye ekonomisi 2002 öncesi ve sonrası olmak üzere birbirine taban tabana zıt iki ayrı dönem yaşadı.
G20 Dönem Başkanlığı, sadece Türkiye'nin geldiği noktayı göstermesi açısından değil, aynı zamanda Türkiye'nin hedeflediği yeri göstermesi bakımından da önemli.
10 Ağustos tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'ın adaylığı, toplumun çoğunluğu için ekonomik ve sosyal kazanımlarını devam ettirecek lideri seçme anlamı taşımaktadır.
Askeri vesayetin gerilemesine, özgürlükler alanının genişletilmesinden asırlık sorunlara çözüm aranmasına kadar birçok gelişme Türk demokrasisi eğrisinin yükseliş trendini ortaya koymakta.
Daha önce kendi iradesine vurulan darbeye ses çıkar(a)mayan seçmen, üst üste ve yoğun bir şekilde gelen, içten ve dıştan müdahalelere tarihinde ilk kez dik durabilen ve hiç taviz vermeyen bir tavır sergilemektedir. Bu nedenle, seçmen bahsedilen kazanımlarını kaybetmemek için AK Parti ile yoluna devam etmek isteyecektir.
Sanayi sektöründeki işgücü ihtiyacını ve işgücüne ilişkin diğer sorunları tespit etmeye yönelik hazırlanan "Türkiye'nin İnsan Kaynağının Belirlenmesi" başlıklı proje, sektördeki mevcut sorunların çözümüne katkı sağlayacak önemli bulgular ortaya koyuyor.
Başta bizim ve piyasa katılımcılarının kesin olarak not artışı beklediği bir dönemde S&P'den gelen bu kötü haber yabancı yatırımcıların yatırım kararları verirken bir kez daha düşünmelerine neden olacaktır.
Siyasi partilerin ekonomi konusunda uygulayacakları politikalar değerlendirildiğinde ilginç tespitler ortaya çıkmaktadır.
Vaat edilen sözlerin toplumda anlamlı olabilmesi için, vaatlerin finansal olarak da mutlaka bir karşılığının olması gerekir.
İngiltere'de on yıllık başbakanlık görevini bırakan Tony Blair'in öncülüğünü yaptığı "Üçüncü Yol" hareketi, geleneksel sağ-sol ayrımlarını aşmayı hedefliyordu. Avrupa sağının muhafazakâr ve geleneksel değerleri benimseyen; fakat ekonomik alanda bireyci ve sermaye yanlısı tavrına karşı Avrupa solunun gelenek karşıtı; fakat sosyal adaletçi ve müdahaleci politikaları arasında sıkışıp kalan Avrupa siyasetini bu darboğazdan kurtaracak bir açılımdı Üçüncü Yol.
Sosyal ve demokrat sözcükleri ayrı ayrı düşünüldüğünde, üzerinde geniş kitlelerin ittifak edebileceği bir sevimliliğe sahip görünüyor. Sosyal demokrat tamlamasında da belli bir sıcaklık olmasına rağmen, “müttefik kitle” biraz daralıyor. Tamlamayı, Türkiye'deki temsilcisi CHP özeline indirgeyerek kullandığımızda ise geniş kitle-lerde soru işaretleri beliriyor. Üstelik merkez sağda kendisini konumlandıran AK Parti'nin bile zaman zaman “herkesten daha sosyal-demokrat” olduğunu dile getirmesi sosyal ve demokrat kavramlarının yeniden sorgulanmasını gerektirebilir. Zira söylem düzeyinde ve hatta uygulamada AK Parti'nin CHP'den daha demokrat olduğu rahatlıkla söylenebilir; sosyallik mevzuunda ise Baykal'ın partisinin Kasımpaşalı Erdoğan'ınkinden ileride olduğunu iddia etmek zor. Bunun açıklığa kavuşması için en azından uygulamayı görmek zorunda olmamız bile, Sosyalist Enternasyonal'den dışlanan Baykal için yenilgi sayılmalı.