Entelektüel Savrulma

Ankara'daki terör saldırısı, hem siyaseten hem de entelektüel açıdan Türkiye'deki radikal savrulmaların daha da belirginleşmesine vesile oldu.

Devamı
Entelektüel Savrulma
Sömürge Aydınlığı ve Türkiye'nin İtibarına Duyulan Düşmanlık

Sömürge Aydınlığı ve Türkiye'nin İtibarına Duyulan Düşmanlık

Fahrettin Altun, Angela Merkel’e hitaben çeşitli üniversitelerden 100 akademisyenin açık mektup yazarak ziyareti eleştirmelerini değerlendirdi.

Devamı

SETA tarafından düzenlenen ve Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi'nden Prof. Dr. Abdullah el-Ahsan'ın konuşmacı olarak katıldığı özel toplantıda “Güneydoğu Asya'da İslam ve Siyaset'' tartışıldı.

28 Şubat sürecinin nedenlerini ve bugüne uzanan sonuçlarını doğruca anlamlandırabilmek için SETA araştırmacılarının dönemle ilgili değerlendirmelerini bir arada sunuyoruz.

Türk medyası, tarihinde görülmemiş bir şekilde, Amerikan seçimlerini salı günü başlayıp çarşamba sabahına kadar takip etti.

ABD 11 Eylül sonrası neocon odakların ete kemiÄŸe büründürdüÄŸü Ä°slam nefreti sorunuyla yüzleÅŸmek zorundadır.

28 Åžubat: Bir Yerli Kolonyalizm GiriÅŸimi!

28 Åžubat, ruhunu primitif batılılaÅŸma sürecinden, adaletini tek parti döneminden, vesayetini 27 Mayıs'tan, zulmünü ise 12 Eylül'den alan kendi kendine kolonyalizm sürecidir.

Devamı
Analiz Devrimden Demokrasiye Tunus'un Seçimi

Analiz: Devrimden Demokrasiye Tunus'un Seçimi

Bu raporda Tunus’ta Yasemin Devrimi’ni gerekli aynı zamanda mümkün kılan tarihi arka plana ve devrim sürecine deÄŸiniliyor.

Devamı

Türkiye'nin mecburi ve tabii istikameti olan demokratikleşmenin organik bir parçası olmak yerine yel değirmeniyle savaşmayı tercih etmektedir. Cumhuriyet tarihimizin en yoğun normalleşme yılları yaşanırken, PKK, Kürt meselesinin en önemli aktörü olmaktan çıkıp 'Kürt meselesinin PKK sorunu' olmaya dönüşmüş durumdadır. Bu oldukça derin kırılma, Kürt meselesinin çözüm bekleyen dinamiklerinden uzaklaşıp Kürt ulusalcılığının ajandasının PKK'nın ana gündemi olmasına yol açtı. Bu yapısal kırılmanın sağladığı oldukça sorumsuz ruh hali içinde, kendi özel gündemi dışında hiçbir maslahat gözetmeyen provokatif bir yapıya dönüştüler. Suriye'de vatandaş bile olamayan, İran'da seri şekilde idam edilen, Irak'ta on bin km uzaktaki bir beslenme hattı üzerinden siyasal kuvözde yaşayan Kürtlerin durumunu hiç hesaba katmadan, Türkiye'de Kürtler maliyetine terörü sürdürmeyi tercih ediyorlar.

Türkiye, Kürt meselesinden bağımsız bir şekilde PKK sorunu ile muhatap olmak zorundadır. Tam da bu sebepten dolayı, PKK'nın silahsızlandırılması ile Kürt meselesinin çözümü arayışlarını birbirinden ayırmak gerekir. On yıllardır, bitmek tükenmek bilmez bir şekilde, "PKK'nın silahsızlanması" süreci, Kürt meselesinin çözümüne bağlanmaktadır, Kürt meselesinin çözümü ise PKK'nın silah bırakmasına. Eğer siyasal bir yumurta-tavuk egzersizine Türkiye'nin en değerli on yıllarını bir kez daha feda etmek istemiyorsak bu fasit daireden hızla çıkarak gerçeklerle yüzleşmemiz gerekmektedir. Çünkü PKK, Kürt meselesi dairesinde müstakil bir vakıa olarak ele alınmadığı sürece "iyi şeyler olmasını" dilemekten öteye geçemeyiz.

Krizin kökeni 1. Dünya Savaşı sonrasında tasfiye edilen Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nun mirasının halen paylaÅŸtırılmamış olması, yani 1. Dünya Savaşı’nın bitmemiÅŸ olmasıdır.

Tunus'ta baÅŸlayıp OrtadoÄŸu'yu hızla kuÅŸatan siyasal dalga, deÄŸiÅŸimin kaçınılmaz ve sonuçlarının birçok aktör için muÄŸlâk olduÄŸunu gösterdi.

Irak iÅŸgaliyle beraber, önceleri Yeni Amerikan Yüzyılı ekseninde yürüyen tartışmalar, GeniÅŸletilmiÅŸ OrtadoÄŸu ve Kuzey Afrika giriÅŸimine dönüÅŸüverdi.

28 Åžubat'ın hayal ettiÄŸi otoriter bir ülke yaratmayı baÅŸaran Zeynel Abidin bizim ulusalcıların en büyük kahramanı olmalıydı.

Ä°srail'in Gazze'ye yönelik insani yardım taşıyan gemilere yönelik sert askeri müdahalesinin yarattığı tartışmalar dinmeden, BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Ä°ran'a yönelik yaptırımların oylanması gündeme geldi. Ä°srail'in uyardım gemilerine sert müdahalesi karşısında sert bir cevap veren Türkiye, BMGK'de yapılan oylamada Brezilya ile birlikte yaptırımlara "hayır" oyu verdi. BaÅŸka türlüsünü beklemek de imkansızdı. Nitekim iki ülke 17 Mayıs'ta Ä°ran'ı ikna ederek "uranyum takas anlaÅŸması" imzalamıştı. Bütün bu geliÅŸmeler bir kez daha ÅŸu soruyu gündeme getirdi; "Türkiye eksen mi deÄŸiÅŸtiriyor, yüzünü DoÄŸu'ya mı dönüyor?" Tüm bu soruları, Türkiye'nın dış politikasını yakından izleyen SETA Vakfı'nın Genel Koordinatörü Taha Özhan'a sorduk. Özhan yaÅŸananları, "Türkiye 'Ankara merkez'li politikanın meyvelerini topluyor" diye özetledi.

Gazze'ye Ä°srail saldırısı Ocak ayında sona erdi. Çatışmanın bitmesine raÄŸmen, Gazze'ye yönelik Ä°srail ÅŸiddeti bitmedi.

YUKARIDAKÄ° yazı baÅŸlığı uzun yıllar Türkiye’de bir yaftalama, kestirmeden analiz, tehdit ve sorumluluktan kurtulmaya kılıf olarak kullanıldı

Türkiye'de toplumda toptan bir Batı ya da Hıristiyan karşıtlığının değil, Batılı devletlerce yürütülen siyasete yönelik bir karşıtlığın söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır.

“Daimi savaÅŸ ekonomisi” kavramsallaÅŸtırması ilk kez 1944 yılında Walter J. Oakes tarafından kullanıldı. Daha sonraları savaÅŸ ekonomisi teorileri “Askeri-Endüstriyel-Kompleks (AEK)” analizleriyle geliÅŸtirildi. ABD’nin 1940’ların başında ilan ettiÄŸi “ileri savunma doktrini” de benzer savaÅŸ ekonomisi analizlerinden doÄŸdu. Bu doktrin, köklerini Amerikan sosyal muhayyilesine kadar izleyebileceÄŸimiz deniz-aşırı Amerikan müdahaleciÄŸidir. Bu tarz askeri müdahalecilik ise “yeni sömürgeciÄŸinin” ya da kapitalizmin çağımıza özgü tabiatının bir sonucudur

  19. yüzyılda güçlü bir ÅŸekilde ortaya çıkan Batı sömürgeciliÄŸinin arkasında yatan felsefi, ekonomik, siyasi ve kültürel temelleri hakkında neler söyleyebilirsiniz? 19. yüzyılda artık rafine bir program haline dönüÅŸen sömürgecilik arızi bir geliÅŸme deÄŸil Batı felsefesinin piÅŸirdiÄŸi kapitalizmin oldukça tabii bir neticesi olarak okumak lazım. Öyle ki, 1788 tarihli Britanya “Köle Ticareti Düzenlemesi” yasası altında, köle gemilerine sıkıştırılacak köle sayısında azami verimlilik saÄŸlamak üzere gemiler inÅŸa edilmiÅŸtir.

Antropoloji doktorası yapan bir Perulu'ya ülkesini sorduÄŸumda: ‘Son yüzyılda kazandığımız bir hentbol maçı bile yok!' diye cevap vermiÅŸti. Latin Amerika'ya dair müteakiben aktardıkları ise ‘kanayan yaralardan' baÅŸka ÅŸeyler deÄŸildi. ‘Latin Amerika'nın kanayan yaralarını' ister Eduardo Galeano ' dan okuyalım, ister en sevimsiz ekonomi-politik metinlerden inceleyelim, deÄŸiÅŸmeyen tek ÅŸey tüm hikayelerin merkezinde ABD'nin olması. Meksika atasözünde ‘Ahh Meksika! Tanrıya çok uzak, Amerika'ya çok yakın' denmesi boÅŸuna deÄŸil. Aynı ÅŸekilde bu ‘acıyı' teyit edercesine Reagon'ın, vakt-i zamanında, “San Salvador Houston'a, Houston'ın Washington'a yakınlığından daha yakın. Orta Amerika, ‘Amerikadır'” diyerek güneyi arka-bahçe ilan etmesini unutmak mümkün deÄŸil.