Ha FETÖ Ha PKK

PKK Türkiye'yi güneyden kuşatma ve içeriden bölme stratejisinin taşeronu olarak mesai harcadı. FETÖ, Türkiye'nin siyasi istikrarını ortadan kaldırmak ve devleti sömürgecilerin hizmetine sunmak için uğraştı.

Devamı
Ha FETÖ Ha PKK
Faşist Ergenler Gericiliğe Karşı

Faşist Ergenler Gericiliğe Karşı

İEL'de verdiğim AB'nin mülteci krizindeki politikaları ile ilgili konferans sırasında bu arkadaşlarla bizzat müşerref oldum. Marjinal gruplara üye aşırı siyasallaşmış azınlığın soruları, yabancı ve mülteci düşmanı söylemleri ise beni şoke etti.

Devamı

1980'de Türkiye'nin gayri safi hasılası ABD'nin kırkta biriydi. 2012'de ise 19 katına düşmüş. 1980'de Almanya 11 kat büyüktü bizden, şimdi 5,5 katına düşmüş. Yani Türkiye artık 1980 Türkiye'si gibi davranamaz.

İlk defa HDP içerisinden birisi, PKK'nın şehirlerde gerçekleştirdiği bombalı saldırıları "terör eylemi" olarak değerlendirdi. Açıkça PKK'nın bölgede çatışmaları başlatması ve şehirlerde kazdığı hendek siyasetinin yanlış olduğunu dile getirdi

Türkiye’nin mülteci meselesi konusunda Avrupa’nın düştüğü acziyeti siyasi baskı aracı olarak kullandığını düşünen Merkel hükümeti Ankara’ya karşı bir güç gösterisinde bulunmak istiyordu.

Hendek terörünün bilhassa bölge halkı tarafından sert tepkilerle karşılanması ve haliyle toplumsal bir karşılığının olmayışı, terör örgütünün daha fazla manipülasyon ve yalana sarılmasına sebep olmuştur.

Kemalizmin Enkazı: Seküler Radikalleşme

Son günlerde toplum olarak canımızı çok yakan terör eylemlerinin faillerine ve örgütlerin yakalanan mensuplarına bakıldığında, karşımıza farklı kimliklerinden dolayı toplumun marjinlerine itilmiş değil aksine toplumsal merkeze yakın, büyük şehirlerde üniversite okurken radikalleşmiş profiller çıkmaktadır.

Devamı
Kemalizmin Enkazı Seküler Radikalleşme
6 Soruda Ankara'daki Terör Saldırısı

6 Soruda Ankara'daki Terör Saldırısı

PKK'nın daha önce sivilleri hedef almadığı tezi doğru değil. Örgüt bugüne kadar Batı'daki büyük şehirlerde birçok kez sivilleri hedef almıştı.

Devamı

1 Kasım seçimini siyaset bilimi kavramlardan ziyade, psikoloji kavramları ile açıklamak daha mümkün.

Türkiye’nin radikal sol ve liberal sol çevreleri, AK Parti iktidarından rahatsızlar. Son birkaç senede ise bu rahatsızlıklarını eyleme dökecek ve uluslararası networklerini kullanarak Türkiye’yi Batılı entelektüeller nezdinde “mahkûm ettirecek” bir konjonktüre sahip olduklarını düşünüyorlar.

Gezi eylemleri, demokrasi talebinin yaşam tarzı kaygılarına feda edilmesini sembolize etmektedir.

Tumhaber.com'dan İbrahim Baran'a ODTÜ'de yaşananlar üzerine değerlendirmelerde bulunan SETA Siyaset Araştırmaları Direktörü Hatem Ete, “Bu vahim olayın, beslendiği bir siyasal vasat var. Olayın failleri, siyasal ortamdan cesaret alarak böyle bir davranışta bulunmaya cüret ediyorlar. Bu cüretin bir yüzü, Gezi eylemleriyle ilişkili.” dedi.

Amaç yine aynıydı; yeni bir demokrasi tanımı bulmak. Aranan tanım da aynıydı; seçimlerin yapıldığı ve sonunda İhvan'ın kazanmadığı bir sistem. Bu arada ara tanımları da lügatimize soktular: Demokratik darbe, katılımcı darbe, darbeci liberalizm, liberal katliamcılık...

Gezi Parkı eylemleri devam ettiği ölçüde, hem ilk günkü kurucu etkilerini yitirecek hem de başlangıçta ve bitirilmesi durumunda bugün de, demokrasiyi güçlendirme potansiyeli yüksek olan bir gelişme, siyasal gerilimi keskinleştirerek demokrasiyi daraltan bir iklimin doğmasına yol açacaktır.

28 Mayıs'ta Taksim Gezi Parkı'nda belli hassasiyetlerle sempati uyandırarak başlayan barışçıl eylemler, polisin orantısız ve yanlış müdahalesi sonrasında radikal sol grupların militanlığı ve ulusalcılarca asıl sahiplerinden çalındı, Taksim Platformu'nun talepleri listesiyle de sivil vesayet gösterisine dönüştü. Demokrasiler açısından son derece sağlıklı ve meşruluğu su götürmez başlangıç, gelişen momentumdan kargaşa çıkarmak suretiyle Başbakan'ı ve AK Parti'yi zayıflatma, uzak ihtimal de olsa düşürme hareketi devşirmeye çalışanlarca gölgelendi. Barışçıl olmaktan uzaklaşıp vandalizme dönüşen olaylarda, biri polis komiseri ikisi eylemci olmak üzere üç vatandaş hayatını kaybetti, içlerinde ağır yaralılar da olmak üzere onlarca polisle birlikte çok sayıda vatandaş yaralandı, kamu mallarına zarar verildi.

Medyanın sadece Hatay'a odaklanarak, Suriyeli sığınmacılara ev sahipliği yapan Kilis, Şanlıurfa, Gaziantep gibi illeri konu edinmemesi, hedefin doğrudan Hatay sosyolojisi olduğunu göstermektedir.

Türkiye'de yüzyıllık bir “milletleşme” sorunu var. Millet olma sorunu içerisinde bir Kürt sorunu var. Kürt sorunu içerisinde kanlı bir mücadele var. Yıllardır akan kanın içerisinde bir terör sorunu var. Terör sorunu içerisinde PKK var. PKK sorunu içerisinde güvenlik sektörümüz, dış mihraklar, enerji, Ortadoğu jeopolitiği vs. var. Onlarca farklı dinamiğin içerisinde Türkiye'nin büyüme sancıları var. Türkiye bir karar noktasında: Sınır tartışmasından bağımsız olarak; ya Kürt sorunu üzerinden büyüyeceğiz ya da küçüleceğiz. Anlaşılan o ki devlet aklımız büyümekten yana. Lakin son beş aydır, aklıselim sahibi herkesin dile getirdiği gerçek, PKK'ların teslim olma görüntüleriyle bir kez daha tescillendi: Bu süreçte üslup içerikten önemlidir.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti üst yönetiminin ilk dönem iktidarları süresince iletişim kurmakta en fazla zorlandığı kitle Alevi toplumuydu.

Antropoloji doktorası yapan bir Perulu'ya ülkesini sorduğumda: ‘Son yüzyılda kazandığımız bir hentbol maçı bile yok!' diye cevap vermişti. Latin Amerika'ya dair müteakiben aktardıkları ise ‘kanayan yaralardan' başka şeyler değildi. ‘Latin Amerika'nın kanayan yaralarını' ister Eduardo Galeano ' dan okuyalım, ister en sevimsiz ekonomi-politik metinlerden inceleyelim, değişmeyen tek şey tüm hikayelerin merkezinde ABD'nin olması. Meksika atasözünde ‘Ahh Meksika! Tanrıya çok uzak, Amerika'ya çok yakın' denmesi boşuna değil. Aynı şekilde bu ‘acıyı' teyit edercesine Reagon'ın, vakt-i zamanında, “San Salvador Houston'a, Houston'ın Washington'a yakınlığından daha yakın. Orta Amerika, ‘Amerikadır'” diyerek güneyi arka-bahçe ilan etmesini unutmak mümkün değil.