Türkiye-Ermenistan Normalleşme Süreci

SETA panelinde, 4 Mart 2010 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’nun karar tasarısı sonrası Türkiye-Ermenistan normalleşme süreci masaya yatırıldı. SETA PANEL Oturum Başkanı: Taha Özhan, SETA Konuşmacılar: Bülent Aras, İTÜ Nasuhi Güngör, Star Gazetesi Tarih: 9 Mart 2010, Salı Saat: 16.00 – 18.00 Yer: SETA, Ankara

Devamı
Türkiye-Ermenistan Normalleşme Süreci

Soğuk Savaş Yıllarını Arayanlar

SoÄŸuk SavaÅŸ yılları kanat ülkeleri için oldukça trajik sonuçlar doÄŸurmuÅŸtur. Bu ülkelerden Türkiye, Batı blokunun 'sıradan bir kanat ülkesi' olarak on yıllarını harcadı. 1970'de 1.5 milyar dolar olan ticaret hacmi, 1980'de 10,5 milyarı ancak bulacaktı. SoÄŸuk Savaşın bittiÄŸi ilan edilirken toplam ticaret hacmimiz sadece 25 Milyar dolardı. Bu tabloya biraz dikkatlice bakan her vicdan sahibi, Türkiye'nin sıradan bir kanat ülkesi olmasının bedelini rahatlıkla görebilir.

Devamı

Kamuoyu ilk defa bir anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi ile karşılaÅŸmıyor. Cumhuriyet kurulduÄŸundan bu yana dört tane anayasa ve sayısız deÄŸiÅŸiklikler yapıldı.Her bir anayasa ve deÄŸiÅŸiklik paketi, oluÅŸturulduÄŸu dönemin siyasal ve toplumsal koÅŸulları göz önünde bulundurularak hazırlandı ve yürürlüÄŸe konuldu. 1921 Anayasası 1924'te yepyeni bir anayasa ile yer deÄŸiÅŸtirdi. Tek Parti dönemi boyunca neredeyse her CHP kurultayından sonra 1924 Anayasası deÄŸiÅŸikliÄŸe uÄŸradı. 1961'de askeri darbe sonrasında sadece Anayasa deÄŸil, siyasal sistem de deÄŸiÅŸtirildi. 12 Mart muhtırasından sonra 1961 Anayasası ciddi deÄŸiÅŸikliklere tabi tutuldu; özerk kurumların özerklikleri daraltıldı ve bireysel, toplumsal ve siyasal özgürlükleri daraltan düzenlemeler yapıldı. 12 Eylül darbesinden sonra yapılan yeni anayasa ile 1961'in özerk kurumlarının sistem içindeki ağırlığı mahfuz tutulmak kaydıyla, 12 Mart'ın açtığı otoriter zihniyet son haddine vardırıldı.

Bugün, kurumlar arası çatışma, askeri vesayet, juristokrasi, sivil dikta, vb. kavramları yardıma çağırarak tartıştığımız meselelerin tamamı, siyasi iktidarı kimin ne ölçüde kullanacağıyla ilgili bir mücadelenin ürünü. 1960’dan beri, atanmış bürokratik iktidarla seçilmiÅŸ siyasi iktidarlar arasında cereyan eden bu mücadele, geçen hafta yargı ve yürütmenin en yetkili ağızlarından açık bir ÅŸekilde kamuoyuna da ilan edildi. Yargıtay baÅŸkanının “yürütmenin yargıyı kuÅŸatma altına almak istediÄŸine” dair sözleri, baÅŸbakan tarafından “yasama ve yürütmenin zaten yargı kuÅŸatması altında olduÄŸu” sözleriyle karşılandı.Bu durum, 1990’lardan beri çıkmaza giren 27 Mayıs siyasal sisteminin bu haliyle sürdürülemediÄŸinin ve bir an önce mevcut toplumsal ve siyasal dinamikleri hesaba katan yeni bir siyasal denklem kurmanın kaçınılmaz olduÄŸunun en açık göstergesi olarak okunabilir.

Washington, BaÅŸbakan ErdoÄŸan'ın ziyaretinden hemen önce Türkiye ile ilgili sıcak tartışmalara ÅŸahit oldu. Tartışmaların gerçekleÅŸtiÄŸi yerler Temsilciler Meclisi, German Marshall Fonu ve Woodrow Wilson Center. Bu üç ev sahibi kurum tartışmaların ciddiye alındığının göstergesi. DoÄŸan medyasına vergi cezası, Türkiye'de muhafazakârlaÅŸma, hayat tarzı baskıları, dış politikanın yönü, insan hakları ve demokratikleÅŸme tartışmalarda ele alınan konular. Washington'da yaÅŸayan ve Türkiye'yi yakından izleyen Türk ve Amerikalı akademisyenlerle gazeteciler tartışmaların içeriÄŸinden ziyade, karşılıklı siyasi pozisyonların öne çıktığını söylüyorlar. Bu tartışmaların en fazla öne çıkanı Temsilciler Meclisi'nde gerçekleÅŸen Türkiye'de insan hakları, demokrasi ve basın özgürlüÄŸü konulu toplantı olmuÅŸ. Bu toplantıda Sedat Ergin ve Ä°hsan Dağı'nın özellikle DoÄŸan medyasına kesilen vergi cezası üzerinden yaptıkları tartışma herkesin dilinde.

ERMENÄ°STAN’LA futbol diplomasisi ile gündeme gelen açılım süreci, diplomatik iliÅŸkilerin kurulmasını ve ikili iliÅŸkilerin güçlendirilmesini öngören normalleÅŸme protokolü üzerinde uzlaÅŸmaya varılması ile devam ediyor. Her iki ülke kamuoyunda tartışmalara ve eleÅŸtirilere neden olan protokoller, Ekim ayı ortası itibarıyla iki ülkenin parlamentolarında onaylanmak için gündeme alınacak. Ä°ki ülke iliÅŸkileri bugüne kadar korku, nefret, maÄŸduriyet ve ihanet söylemlerinin ağır bastığı negatif bir duygusallıkla ÅŸekillendi. Birbirine taban tabana zıt ve karşılıklı suçlamalara dayanan bu duygusal söylemler, ortak bir iletiÅŸim dilinin oluÅŸmasını engelliyordu. Ortak tarih komisyonu kurulması, sınırların tanınması ve açılması ve diplomatik iliÅŸkilerin tesisi gibi daha somut konuların müzakere edilmeye baÅŸlanması, taraflar arasında ortak bir dilin oluÅŸabilmesine kapı araladı.

Türkiye Çıtayı Daha da Yükseltti

Saldırının hedefi Türkiye’yi küçük düÅŸürmek ve Türkiye’nin ne kadar risk alabileceÄŸini ölçmektir.

Devamı
Türkiye Çıtayı Daha da Yükseltti

Merak Değil Tehdit Sorusu 'Eksen mi Kayıyor?'

Ä°srail'in Gazze'ye yönelik insani yardım taşıyan gemilere yönelik sert askeri müdahalesinin yarattığı tartışmalar dinmeden, BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) Ä°ran'a yönelik yaptırımların oylanması gündeme geldi. Ä°srail'in uyardım gemilerine sert müdahalesi karşısında sert bir cevap veren Türkiye, BMGK'de yapılan oylamada Brezilya ile birlikte yaptırımlara "hayır" oyu verdi. BaÅŸka türlüsünü beklemek de imkansızdı. Nitekim iki ülke 17 Mayıs'ta Ä°ran'ı ikna ederek "uranyum takas anlaÅŸması" imzalamıştı. Bütün bu geliÅŸmeler bir kez daha ÅŸu soruyu gündeme getirdi; "Türkiye eksen mi deÄŸiÅŸtiriyor, yüzünü DoÄŸu'ya mı dönüyor?" Tüm bu soruları, Türkiye'nın dış politikasını yakından izleyen SETA Vakfı'nın Genel Koordinatörü Taha Özhan'a sorduk. Özhan yaÅŸananları, "Türkiye 'Ankara merkez'li politikanın meyvelerini topluyor" diye özetledi.

Devamı

Küresel ticarette önemli yer tutan ve iÅŸlenmiÅŸ tohumlar için hammadde iÅŸlevi gören bitki genetik kaynaklarının paylaşımı, uluslararası bir soruna dönüÅŸtü.

Milliyetçi Hareket, taÅŸra gençliÄŸini derinden etkileyen ideolojisi ve örgütlenmesiyle SoÄŸuk SavaÅŸ dönemine damgasını vurmuÅŸ bir toplumsal harekettir. Milliyetçi Hareket Partisi, iniÅŸli çıkışlı bir oy grafiÄŸi izlemesine raÄŸmen 1970'lerden günümüze istikrarlı biçimde oylarını artırmıştır. "Lider-teÅŸkilat-doktrin" prensibini gaye edinen MHP, bu üçlemenin en çok 'doktrin' kısmında sorun yaÅŸamış ve yaÅŸamaya devam etmektedir. MHP, 'doktrin' meselesini taktiksel ve pragmatik bir yaklaşım içinde ele almıştır. Seksen öncesi dönemde anti-komünist bir ideolojiyi benimseyen parti, SoÄŸuk SavaÅŸ döneminin bitmesiyle ciddi bir kimlik krizi yaÅŸamaya baÅŸlamıştır. KüreselleÅŸme karşısında hazırlıksız yakalanan hareket, kendini yenileyememiÅŸ ve taÅŸralı kimliÄŸini yeni Türkiye'yi kavrayacak modern bir kimliÄŸe evriltememiÅŸtir.

Türk-Amerikan iliÅŸkileri zorlu bir dönemden geçiyor. Onyıllar süren hiyerarÅŸik iliÅŸkinin son 10 yılda giderek etkisini kaybetti. Obama döneminde "model ortaklık" söyleminin hakim olmaya baÅŸlaması, model ortaklığın askeri konularda da izdüÅŸümlerinin görülmeye baÅŸlaması ve bu yeni durumun getirdiÄŸi gerilim, iliÅŸkileri her açıdan etkiliyor. Ä°ki ülke arasında son 6 ayda yaÅŸanan krizler bile durumun ciddiyetini ortaya koymaya yeter: Mart'ta Ermeni Soykırımı karar tasarısının Temsilciler Meclisi DışiÅŸleri Komisyonu'ndan geçmesi, Mayıs'ta Türkiye-Brezilya-Ä°ran arasında imzalanan Tahran AraÅŸtırma Reaktörü AnlaÅŸması, Mayıs sonunda yaÅŸanan Yardım Gemileri Krizi ve nihayet Haziran'da BM Güvenlik Konseyi'nde Türkiye'nin Ä°ran'a ek yaptırım paketi aleyhinde oy kullanması. ABD Genelkurmay BaÅŸkanı Oramiral Mike Mullen'ın Ankara ziyareti de bu açıdan deÄŸerlendirilmeli.

Referandum sonucuyla ilgili deÄŸerlendirmelerde daha çok MHP'nin baÅŸarısız olduÄŸu tezi öne çıkarılsa da, Baykal sonrası dönemde oluÅŸturulan iyimser hava düÅŸünüldüÄŸünde, CHP de baÅŸarısızlar listesinde yer almaktadır. HAYIR cephesinin liderliÄŸini üstlenen CHP, arkasına aldığı AK Parti karşıtı koalisyonla beraber, referandumda AK Parti'nin yenilgiye uÄŸratılacağına o kadar inanmıştı ki, çıkan sonuç MHP'den öte CHP'yi hayal kırıklığına uÄŸrattı. Referandum, CHP açısından KılıçdaroÄŸlu'nun liderlik potansiyelini ölçme denemesiydi ve görülen o ki, KılıçdaroÄŸlu bu testten baÅŸarılı bir sonuç alamadı. KılıçdaroÄŸlu, CHP'ye oy verenlerin daha coÅŸkulu oy vermelerini saÄŸlamanın yanında, yeni arayışlara girmiÅŸ Alevileri CHP'ye geri çekti ve son dönemde aldığı darbelerle gardı düÅŸmüÅŸ imtiyazlı kesimlerde yeni bir umut yarattı. Buna karşın, muhtemel bir CHP iktidarından kaygı duyan kesimleri birleÅŸtirerek, uzun süredir ertelenen milliyetçi-ülkücü- ulusalcı ayrışmasını tetikleyip, güçlü müttefiki MHP'yi zayıflattı. KılıçdaroÄŸlu bu referandum sonucuyla AK Parti'nin 2011 seçimlerindeki muhtemel galibiyetini tahkim etti. Kısacası KılıçdaroÄŸlu, getirdiÄŸi kadar götürdü, eklediÄŸi kadar çıkardı. KılıçdaroÄŸlu'nun kendisinden beklenen yüksek baÅŸarıyı gösterememesinin birçok toplumsal ve siyasal nedeni var. Ancak toplumsal algıdaki CHP imgesini deÄŸiÅŸtirememesi KılıçdaroÄŸlu hanesine yazılan en büyük eksi puan oldu. Bu çerçevede, KılıçdaroÄŸlu'nun referandumdan çıkaracağı birinci ders, CHP'nin "rejim muhafızı parti" algısını deÄŸiÅŸtirmeden kitlelere açılmasının mümkün olamayacağıdır.

“DehÅŸet dengesi” kavramı, geçmiÅŸte ABD ile SSCB arasındaki silahlanma yarışını ifade etmek için kullanılan bir sözcük. DehÅŸet dengesi, terimi iki bloklu dünyada taraflardan birinin nükleer silaha baÅŸvurması halinde, diÄŸerinin de karşılık vereceÄŸi ve dünyanın yok olacağı tezine dayanıyordu. Nükleer rekabet, soÄŸuk savaşı sürdürülemez ve yönetilemez hale getirmiÅŸti. Bu tablo paradoksal biçimde bir yandan savaÅŸ seçeneÄŸinin güçlenmesine diÄŸer taraftan ise barış çabalarının artmasına yol açıyordu. Türkiye’nin Kürt meselesi karşısındaki tavrı da “dehÅŸet dengesi” kavramındaki duruma benziyor. Meselenin geldiÄŸi hassas nokta, bir yandan barış ve çözüm umutlarını güçlendirirken, diÄŸer yandan düÅŸük yoÄŸunluklu savaşın sürmesine yol açıyor. Son günlerde BDP, DTK, Abdullah Öcalan, Murat Karayılan ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle süren yoÄŸun görüÅŸme trafiÄŸi çözüm umutlarını yeniden güçlendirdi. Devletin çatışma yerine müzakereyi seçmesi, Ankara’da yaÅŸanan önemli bir deÄŸiÅŸime iÅŸaret ediyor. Bu görüÅŸmelerden neyin çıkıp neyin çıkmayacağını önümüzdeki günlerde göreceÄŸiz. Ancak 1993 inisiyatifinden sonra ilk defa sorun karşısında mutabakat saÄŸlanmış görünüyor. Anlaşıldığı kadarıyla referandum sonuçlarının saÄŸladığı özgüvenle hükümet, devleti de yanına alıp amaçsız taktik manevralardan vazgeçerek doÄŸrudan meselenin üzerine gidiyor. Hükümetin beklentileri doÄŸru biçimde yönetmesi durumunda baÅŸarı saÄŸlamaması için herhangi bir neden yok.

Araplar ve Türkler, yüzyıllar boyunca Osmanlı egemenliÄŸinin birer unsuru olarak yaÅŸamışlardır ve kültürel ve dini algıları çok büyük ölçüde bu egemenlik altında ÅŸekillenmiÅŸtir.1920’li yıllara gelindiÄŸinde ise gerek Türkiye Cumhuriyeti gerekse bazı Arap devletlerinin kurucuları bölgedeki siyasi haritaları deÄŸiÅŸtirmiÅŸ ve bu da modern Türkiye’de yeni bir Arap algısının ortaya çıkmasına neden olmuÅŸtur. Bu makale Arapların gözündeki modern Türkiye’ye bakışın dört temel esasa dayandığını açıklamaktadır; Osmanlı geçmiÅŸi-Kemalist döneme ait miras-SoÄŸuk savaÅŸ döneminde yaÅŸanan çatışma ve ittifaklar ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidar süreci. Makalede Türkler ve Arapların karşılaÅŸtıkları zorlukları artık bir imparatorluÄŸun unsurları olarak deÄŸil, farklı milletler olarak çözmeleri gerektiÄŸi sonucuna varılmaktadır.

Eksen kayması tartışmalarına yol açan, Türkiye’nin Batı ittifakından uzaklaÅŸması deÄŸil, ittifakın içinde kendisine daha etkin bir rol bulma çabasıdır.

YaÅŸanan ve ÅŸu an eksen kayması olarak tartışılan ÅŸey aslında Türkiye'nin fiziki sınırlarının, siyasi ve sosyolojik sınırlarına dar gelmesi meselesi...

NATO'nun "kırmızı kitabı"nın önümüzdeki 10 yıl için yeniden yazıldığı zirvede küresel düzen sorununun askeri boyutu tartışıldı.

CHP, AK Parti'nin demokratikleÅŸme hamlelerinin, kendi tabanının kaygılarını da hesaba katan bir düzlemde ilerlemesi için deÄŸiÅŸim rotasına girme zorunluluÄŸunu hissediyor.

NATO Lizbon Zirvesi'nden çıkan yeni stratejik konsept, önümüzdeki dönemde dünya düzeninin parametrelerini ortaya koyması bakımından önemlidir.

KılıçdaroÄŸlu’nun halka deÄŸen tarafı, iddiasızlığının altında yatan iddiası, sahip olduÄŸu toplumsal kimlik onu önemli bir aktör haline getiriyor.