Ortadoğu'da Kriz ve Değişim: Amerikan Hegemonyasından Güçler Dengesine Geçiş

Amerika’nın dış politika yapım sürecine etkide bulunan önemli düşünce kuruluşlarından Council on Foreign Relations’ın başkanı Richard N Haas, Foreign Affairs Dergisi’nin Kasım/Aralık 2006 tarihli sayısında “The New Middle East1” (Yeni Ortadoğu) başlıklı bir makale yayımladı. Haas, makalesinde Ortadoğu’da Soğuk Savaş sonrası şekillenen Amerikan hegemonyasının sona erdiğini ve bölgede yeni bir döneme girildiğini vurgulamakta. Savaşın mimarlarından Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ara seçim hezimetinin ardından istifa etmek zorunda kaldı. Richard Perle, Eliot Cohen ve Kenneth Adelman gibi neo-conların önde gelen isimleri Irak konusunda mevcut politikanın bazı noktalarının yeniden gözden geçirilmesinin gerekebileceğini dile getirdiler2. 

Devamı

Psikolojik Tavaşın Tehlikeli Cephanesi: Nükleer Silahlar

Soğuk Savaş nükleer rejiminin en çarpıcı eleştirilerinden biri, sinemanın dâhi yönetmenlerinden Stanley Kubrick’in kara komedisi Dr Strangelove’da ironik bir şekilde ortaya konmuştur. General Jack D. Ripper şizofrenik vehimleri ve teorileri nedeniyle Sovyetlere nükleer saldırı emri verir. Durumdan haberdar olan Amerikan başkanı, Sovyet liderini yanlışlıktan haberdar etmek üzere arar. 

Devamı

Gürcistan’ın G. Osatya’ya girmesiyle başlayan Rusya ve Gürcistan arasındaki sıcak bir çatışmayla gözler Kafkaslar’a çevrildi. Ama kazan uzun zamandır kaynıyor. Öyle anlaşılıyor ki İslam dünyasında dondurulmaya çalışılan çatışmaların yerini Avrasya’da etnik ve dini temelli sıcak çatışmalar alacak. Ufak etnik çatışmalar dahi giderek jeopolitik mücadelelerin fay hatlarına dönüşecektir ve taraflar büyük güçler veya koalisyonlar olacak.

Türkiye, ne yöneticileri ne de diğer uluslararası aktörler tarafından ihmal edilemeyecek bir coğrafyada yer alıyor. Zaten onun selefi Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle son iki yüzyılından itibaren hiçbir küresel güç ya da küresel güç namzedi, Türkiye topraklarında olup bitenlere bigane kalabilmiş değil. Her ne kadar son aylarda milletçe iç gündemin tartışmalarına kilitlenmiş olsak da, dışarıda işleyen süreç kendi mecrasında akmayı sürdürüyor. Bakalım, gözlerimizin dışarıya kapalı kaldığı bu sürecin faturası, önümüze ne zaman ve ne şekilde gelecek?Irak’ta cenazeler kaldırılmaya, yeni cenazeler için mezarlar açılmaya devam ediyor.

  19. yüzyılda güçlü bir şekilde ortaya çıkan Batı sömürgeciliğinin arkasında yatan felsefi, ekonomik, siyasi ve kültürel temelleri hakkında neler söyleyebilirsiniz? 19. yüzyılda artık rafine bir program haline dönüşen sömürgecilik arızi bir gelişme değil Batı felsefesinin pişirdiği kapitalizmin oldukça tabii bir neticesi olarak okumak lazım. Öyle ki, 1788 tarihli Britanya “Köle Ticareti Düzenlemesi” yasası altında, köle gemilerine sıkıştırılacak köle sayısında azami verimlilik sağlamak üzere gemiler inşa edilmiştir.

Ortadoğu’da son yıllarda yaşanmakta olan gerilimler ve çatışmalar uzun bir süredir dünya siyasetinin sıcak gündemini teşkil etmektedir. Irak’ta 4 yıldan uzun bir süredir devam etmekte olan Amerikan işgali Irak’a istikrar getirememiştir. Irak işgali hızla bir iç savaşa dönüşmektedir. İç savaş durumunda ortaya çıkabilecek yıkım, hem Irak, hem de bölge açısından şu ana kadar yaşanan yıkımın çok daha ötesine geçecektir. Arap, Türkmen ve Kürt unsurlarından oluşan Irak, adeta Ortadoğu’nun mikrokozmozudur.

"Cumhuriyet, Osmanlı Modernleşmesinin Devamıdır'

Türk siyasetinin inişli çıkışlı yollarını aşındırmaya devam ediyoruz. Bunca gerilimle yüz yüze kalmak, korku ve tehdit algısı üzerine kurulu bu siyaset ortamını teneffüs etmek zorunda olmak hazmedilebilir türden bir durum değil. Fakat yine de bize düşen, anlamak. Hazmedememek, duyarsızlığı getirmemeli; meselenin aslını esasını anlamaya çalışmalı. Bir durumun aslını esasını ortaya koymak, tarihin kıvrımlarına doğru yol almayı gerektirir. Zira tarih dışında, tekil oluşumların, birbirinden bağımsız süreçlerin içerisinde eridiği kültür potasını resmedebileceğimiz bir başka güzergah yok. Norbert Elias’ın da dediği gibi sosyal hayata dair sahici bir tasavvur geliştirememenin başlıca nedeni, “süreçleri durumlara indirgeme” yanlışına düşülmesidir.

Devamı

[BARACK OBAMA'NIN DIŞ POLİTİKA VİZYONU] Batı cephesinde yeni bir şey yok!

Türkiye, 22 Temmuz ve sonrasında cumhurbaşkanlığı seçimlerine yoğunlaşırken ABD'de de seçim süreci ilerliyor. 2008 Kasım'ında yapılacak seçimlere Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerin kimleri başkan adayı olarak göndereceği 2008'in ilk aylarında belli olacak.

Devamı

GEÇEN hafta Türkiye parti kapatmayla, dünya, ekonomik krizle uğraşırken; Rusya NATO’yla, Amerika ise ‘yeni güçler dengesiyle’ orta yolu bulmaya çalışıyordu.

AK Parti’ye kapatılma davası Türkiye gündemine oturdu. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında açılması tartışılan dava, on ay gecikmeyle de olsa gelmiş oldu. Bu ay içinde seneyi devriyesini idrak edeceğimiz 27 Nisan “korsan bildiri” tadındaki e-muhtırası ile başlayan süreç, bütün Türkiye’ye oldukça derin bir kriz hediye edecek kıvama ulaşmış oldu.

Başörtüsü etrafında yapılan tartışma, Türkiye’deki özgürlük sorununun boyutlarını çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Taraflar arasındaki keskin görüş ayrılığı, elitler arasındaki uzlaşma kültürünün bazen imkánsız derecesinde zor olduğunu gösteriyor.

22 Temmuz seçimlerinin ‘yeni bir dönemi’ başlattığı çok yaygın bir şekilde dile getirildi. Bu tespit en genel anlamıyla yerinde kabul edilebilir.

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün ABD ziyareti, iki ülke arasında son yıllarda gerilen ilişkilerin düzelmesinin bir işareti ve yeni bir dönemin başlangıcı olarak yorumlanıyor.

Türkiye bu sorunun cevabını çoktan verdi. Medeniyetler çatışması tezinin borazanlığını yapanlara, medeniyetler ittifakının mümkün ve gerekli olduğunu gösterdi. Başbakanlar Recep Erdoğan ve Luis Rodriguez Zapatero liderliğine Türkiye ve İspanya ile ele ele verip “Medeniyetler İttifakı” projesini başlattı.

25-27 HAZİRAN 2009, Ceylan Intercontinental Otel, İSTANBUL

SETA PANEL Konuşmacılar:     Hasan Kanbolat     ASAM Kafkasya Uzmanı     Hasan Ali Karasar     Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi     Mitat Çelikpala     TOBB ETÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi     Ömer Duran     SETA Kafkasya ve Orta Doğu Uzmanı Tarih: 4 Eylül 2008 Perşembe Saat: 16.00 – 18.00 Yer: SETA, Ankara

Türkiye, 22 Temmuz ve sonrasında cumhurbaşkanlığı seçimlerine yoğunlaşırken ABD'de de seçim süreci ilerliyor. 2008 Kasım'ında yapılacak seçimlere Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerin kimleri başkan adayı olarak göndereceği 2008'in ilk aylarında belli olacak.

Türkiye’nin tampon devlet kimliğinden hızlı bir biçimde proaktif ve çok boyutlu diplomatik aktivizme geçişi, son dönem Türk dış politikasının amaç, niyet ve realizmi hakkında bazı soru işaretlerine neden olmuştur. Belli alanlarda ve belli durumlardaki bu soru işaretleri, Türkiye’nin yönelimleri hakkında artan bir şüpheciliğe dönüşmüştür. Bu makale, üç tür şüpheci yaklaşım olduğu, bunlardan ikisinin Türk dış politikasının yeni dinamiklerini anlamaktan uzak olduğunu ortaya koymaktadır. Bunun yerine bu çalışma, yeni proaktivizmin yaşama imkanı ve potansiyel yönelimlerini mütalaa etmek için üç objektif kriter sunmaktadır, yani ortam, kapasite ve strateji. Bunun da ötesinde bu çalışma, çok boyutlu ve yapıcı dış politika aktivizminin sürdürülebilirliği için Türkiye’nin, Avrupa Birliği çıpasını kendi dış politikası ve sağlam demokrasisinin ana ekseni olarak görmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Batı dünyasının en saygın gazete ve dergilerinde Türkiye’nin Transatlantik sisteminden uzaklaşarak yüzünü Ortadoğu’ya dönmesi şeklinde bir eksen değişikliği içinde olup olmadığına dair hararetli bir tartışma var. Batı medyasında yoğun şekilde bu konuda yorum, makale ve köşe yazıları yayınlanıyor. Türkiye’nin dış politika yönelimine ilişkin bu ateşli tartışmayı dikkatle takip eden Türk liderler ise ısrarla mevcut pozisyonun devam ettiğinin altını çiziyorlar. Eksen kayması iddialarına karşı Türk liderlerin yaptıkları bu açıklamalara rağmen, Türkiye’nin kimliği ve dış politikada yönelimi hakkındaki tartışmalar hız kesmiş değil. Türk dış politikasında bir değişim süreci yaşandığı doğrudur. Ancak bu değişim süreci, Türkiye’nin Batı ile bağlarını kopararak bunların yerine Doğu ile yeni bağlar kurması olarak görülmemelidir. Yaşanan daha çok Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile kaçınılmaz olarak ortaya çıkan güç kaymasının sonuçlarıdır ve yeni yüzyılın bir gerçeğidir.