Rusya Neye "Dur" Dedi?

Rusya’nın, Doğu Avrupa ve Ortadoğu’daki müttefiklerinin Batı ittifakına geçmesine karşı verdiği tepkilerin devam edeceğinin altını çizen Köse: “Rusya, artık İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi etrafında ilerleyen dünya düzeni sisteminin çok fazla dışına çıkmayın, dedi.”

Devamı
Rusya Neye quot Dur quot Dedi
Avrupa Güvenliği için Türkiye'nin Vazgeçilmezliği

Avrupa Güvenliği için Türkiye'nin Vazgeçilmezliği

Türkiye AB ilişkilerinde son haftalarda çok önemli gelişmeler yaşanmakta. Bu gelişmeler iki haftadır Rusya ile yaşanan jet krizinin gölgesinde kaldı.

Devamı

Türkiye hızlı bir dönüşüm yaşıyor. Bir devrim değil belki; ama büyük bir tezekkür! Maalesef bu tezekkür, tefekkür halinin sonucu değil. Ama tezekkürün neticesinde, tefekkür haline rücu edebilme umudu var. Sosyal muhayyilemiz her gün farklı siyasi açılımlar, dış politika gelişmeleri, adli kovuşturmalar veya son günlerde şahit olduğumuz üzere siyasi gaflar üzerinden hem zenginleşiyor hem de ezberlerinden kurtuluyor. İmparatorluğu kaybedişimizin üzerinden neredeyse bir asır geçmişken travmalarımızla yeni yeni yüzleşiyoruz. İsmini koymaya cesaret edemediğimiz için, her fail-i malum sorunumuzu fail-i meçhul addedip, etrafında dolaşıp, farklı isimler takıp, kimini kırk yıl kimini seksen yıl inkar veya tehir ettikten sonra onunla yüzleşiyoruz.

Başbakan Erdoğan'ın Yunan meslektaşı Papandreu'ya yazdığı mektup iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfa açmayı hedefliyor. Erdoğan mektubunda iki ülke arasındaki sorunların samimiyetle ele alınması ve çözüm yönünde ortak irade geliştirilmesi teklifini sunuyor. Bu girişim, Türkiye'nin komşularla sıfır problem ve maksimum işbirliği hedefleriyle uyum içinde.

Türkiye ile ilgili yerli ve yabancı basın-yayın organları ve akademik yayınlarda, Türk dış politikasındaki eksen kayması tartışması ve Türkiye-İsrail ilişkilerindeki kriz son zamanlarda en öne çıkan konular. Birbirinden ayrı gibi dursa da bu iki konunun birlikte ele alınması hem analitik hem siyasi hem de pratik bir zorunluluk. Tartışmanın asıl sebebi ise Türkiye’nin dış politikada artan ağırlığının nedeni ve mahiyetinin idrak edilememesi ve bu değişimden dolayı mağdur olduğunu düşünen imtiyazlı çevrelerin, durumu kendi lehlerine çevirmek için ülkenin en temel fay hattına oynayarak iç siyasete müdahil olma arzusu.

HER yerde olduğu gibi Türkiye’de de sihirli bir hava estirdi ‘dijital başkan’ Barack Hüseyin Obama.

Dış Mihrak Olarak Türkiye

YUKARIDAKİ yazı başlığı uzun yıllar Türkiye’de bir yaftalama, kestirmeden analiz, tehdit ve sorumluluktan kurtulmaya kılıf olarak kullanıldı

Devamı

28 Şubat Süreci Devlet Aklında Bir Kırılmadır

Turuncu Dergisinin 28 Şubat Sürecinin yıldönümü dolayısıyla SETA Araştırmacısı Hatem Ete ile gerçekleştirdiği röportaj

Devamı

TÜRKİYE son iki yılı, krizlerle malul, yoğun bir siyasal gündemle geçirdi. Cumhurbaşkanlığı seçimi, askerî muhtıra, genel seçim, yeni anayasa tartışmaları, başörtüsü düzenlemesi, parti kapatma davaları, sınır ötesi askerî operasyonlar gibi kritik başlıkları, bürokrasi-siyasal irade arasındaki güç savaşının zeminini oluşturan unsurlar olarak geride bıraktık. Son günlerde, siyasal partiler geleneksel tutumları nedeniyle kendilerinden beklenmeyen açılımlarla siyaset üretmeye başladılar

Amerikan imparatorluğu son sekiz yıldır kullandığı siyaset teknolojisini değiştirme kararı aldı. İmparatorluğun ancak bir süre kullanabileceği neocon teknoloji vazifesini hitama erdirmiş oldu. George W. Bush’la beraber iktidara gelin neocon ekibin, fiili hazırlıklarını 1997-1998’de tamamladıkları  “Yeni Amerikan Yüzyılı” projesi, ABD’nin Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan küresel belirsizliği belli bir süreliğine aşmasına yardımcı oldu. Bir an için son sekiz yıl içerisinde neocon projenin hayata geçmediğini farz edelim; Amerika küresel anlamda daha etkin (aktif) mi yoksa daha zayıf (pasif) bir pozisyonda olurdu? Neocon projenin ABD’ye maliyetlerinin olduğu elbette doğrudur. Lakin kâr-zarar analizini derinlikli yaptığımızda karşımıza şu tablo çıkmaktadır. Amerika, gerek siyasi gerekse ekonomik kriz bölge ve alanlarında, varlığıyla yokluğunu eşitleyen bir güç haline dönüşmüştür.

Türkiye’de genel olarak siyasal faaliyetin, özelde de merkez-sağ siyasetin koordinatlarını belirleyen asıl unsur, 1961 Anayasası olmuştur.

Dünya Bankası ile birlikte Bretton Woods küresel ekonomik yönetişim sisteminin iki sacayağından biri olarak kurulan Uluslararası Para Fonu (IMF), yarım asırdan uzunca bir süredir küresel finansal sistemin nabzını tutmaya devam ediyor.

MHP'nin ideolojik duruşu, siyasal dili, sosyolojik karşılığı ve söylemi tarihsel süreç içerisinde önemli ölçüde farklılaştı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Amerika ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerinin adeta bir balayı havası yaşadığı günlerde gerçekleşiyor. 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesinden bu yana yaşanan güvensizlik ve gerginlik ortamı, yerini olumlu bir havaya bırakmış görünüyor. Bu değişikliğin sebebi ne? İddia edildiği gibi Başbakan Erdoğan'ın 5 Kasım'da Bush'la Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede bir büyük pazarlık mı yapıldı? 12 yıl sonra ilk defa Cumhurbaşkanlığı düzeyinde gerçekleşen Abdullah Gül'ün ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerindeki bu iyileşmeyi nasıl etkileyecek?

Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde Ermeni Soykırımı Tasarısının kabulü ve buna ek olarak PKK sorununun çözümünde ABD politikasına yoğun eleştiriler, İncirlik Üssü’nü de tartışılır hale getirdi. İncirlik Üssü ilk defa Türk kamuoyunun gündeminde değil. Bununla birlikte, Amerika ile ilişkiler her krize girdiğinde statüsünden fonksiyonuna pek çok boyutuyla tartışılan üs üzerine yapılan yorumlar, dağınık değerlendirmelerin ötesine geçemiyor. Dahası İncirlik Üssü hakkında derli toplu teknik bilgiye ulaşmak bile pek mümkün değil.  

“Daimi savaş ekonomisi” kavramsallaştırması ilk kez 1944 yılında Walter J. Oakes tarafından kullanıldı. Daha sonraları savaş ekonomisi teorileri “Askeri-Endüstriyel-Kompleks (AEK)” analizleriyle geliştirildi. ABD’nin 1940’ların başında ilan ettiği “ileri savunma doktrini” de benzer savaş ekonomisi analizlerinden doğdu. Bu doktrin, köklerini Amerikan sosyal muhayyilesine kadar izleyebileceğimiz deniz-aşırı Amerikan müdahaleciğidir. Bu tarz askeri müdahalecilik ise “yeni sömürgeciğinin” ya da kapitalizmin çağımıza özgü tabiatının bir sonucudur

Uluslararası sistemin önemli aktörlerinden biri olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye, bölgesel etki gücünü artırmakta ve bir denge unsuru olarak gücünü pekiştiriyor. Ancak Avrupa Birliği üyelik müzakereleri, Kıbrıs sorunu, Türk-Ermeni ilişkileri, Türkiye-ABD ilişkileri, Irak başta olmak üzere Ortadoğu’daki gelişmeler sıcak tartışma konuları olarak Türkiye’nin gündemindeki yerini koruyor. Öte yandan laiklik ve din, Kürt sorunu, Alevilik meselesi, anayasaya değişikliği, yargının tarafsızlığı ve medya-siyaset ilişkileri gibi konular iç politika tartışmalarının odağında yer almaya devam ediyor.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay bir süre önce demokratikleşme açılımına ilişkin çalışmalar hakkında bilgi verdiği basın toplantısında çok önemli bir tespitte bulundu. “Demokratik açılımın asıl sahibi milletimizdir”.

Türkiye'nin yoğun dış politika gündemi ve iç politikadaki sıcak gelişmeler bir şekilde AB ile ilişkileri etkiliyor. Dış politikanın tüm alanlarını tek bir resimde toplama hedefli bütüncül dış politika çerçevesinde AB ile ilişkiler önemli yer tutuyor. Türkiye'nin AB ile ilişkileri, Avrupa merkezli bir dünya sisteminin ortaya çıkışından sonra bir ayak uydurma ve bütünleşme çabası olarak gelişti.

Rusya Başbakanı Putin'in bir günlük Türkiye ziyaretine, enerji boru hatlarından, nükleer santrale, gümrük problemlerinden, ekonomiye kadar farklı alanlarda 20 işbirliği anlaşması sığdı. İki ülke arasındaki işbirliği derinleştikçe, ilişkiler çok boyutlu ortaklık halini alıyor.