Kılıçdaroğlu'nun Irak Ziyareti

Skytürk 360 kanalında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Irak ziyaretini yorumlayan Ufuk Ulutaş, ülkesinde muhalefete karşı otoriter tavır aldığı için Türkiye hükümeti ile arası bozuk olan Başbakan Maliki'yle Kılıçdaroğlu'nun görüşmesinin bir paradoks olduğunu söyledi.

Devamı
İslami Siyasette Yeni Dönem

İslami Siyasette Yeni Dönem

Son aylarda yaşanan olaylar göstermiştir ki İslami siyasal aktörler bundan sonra ancak muktedir olma siyaseti geliştirebildikleri müddetçe siyasal kazanımlarını sağlama alabileceklerdir.

Devamı

Ensaroğlu: '99 kabusu' tekrar yaşanır mı diye korkuluyordu ama çekilme sorunsuz şekilde başlayınca halkın gerçekten rahatladığını gördük.

Gezi olayları bir kez daha gösterdi ki, liberallerle ilgili en büyük sıkıntımız hakikati uzun zaman önce keşfettiklerine dair tartışmasız ve sorgulanamaz imanları.

İstanbul Gezi Parkı'nda yapılması planlanan çalışmaları protesto amacıyla 27 Mayıs günü küçük bir grup tarafından başlatılan eylemler, 31 Mayıs itibariyle yakın tarihin en büyük kitle hareketlerinden birine dönüştü.

Birkaç yıl önce AK Parti Hükümeti'nden Türkiye'nin geleneksel Batı merkezli dış politika yöneliminden sapmadığını kanıtlamasını bekleyenler, muhafazakar demokrat olduğunu yıllar önce beyan etmiş hükümetten şimdi de liberal demokratlık yemini bekliyorlar.

Gezi Parkı Balkanlar'a Nasıl Yansıdı?

Yaklaşık iki haftadır devam eden ve tüm dünyanın gündemini meşgul eden Gezi Parkı olayları, Balkan medyasında da geniş bir şekilde yer aldı. Ana akım Balkan medyasının Gezi Parkı'na ilişkin gelişmelerle alakalı kullandığı dil, ilginç bir şekilde Avrupa ve ABD medyasının kullandığı dille paralellik gösterdi. Türkiye'deki gelişmeleri abartarak yansıtan Batı medyasının izinden giden Balkan medyası, Türkiye'de ortaya çıkan toplumsal tepkilerin nedenlerini irdelemek yerine, doğrudan ülkenin demokrasi sorunu yaşadığını yansıtarak Erdoğan'a karşı kampanyaya dönüştürdü. Ancak Türkiye'nin son dönemlerde Balkan ülkeleri ile resmi ilişkilerde yaşadığı olumlu havanın toplumsal düzeyde de hissedilmesi, Gezi Parkı üzerinden yapılan medya kampanyasının etkisini sınırlı kıldı. Dolayısıyla Gezi Parkı'ndaki göstericilere medya dışında verilen toplumsal destek, az sayıdaki solcu ve sosyalist grupların eliyle yapılarak marjinal seviyede kaldı. Balkan medyasının Batı'daki ana akım medya gözlüğünü takarak Gezi Parkı'nı okuması ve kullandığı retorik genel olarak üç noktaya vurgu yaptı.

Devamı
Gezi Parkı Balkanlar'a Nasıl Yansıdı
Taksim Nihilizmi ve Siyasetsizlik

Taksim Nihilizmi ve Siyasetsizlik

Kabaca son iki haftayı ciddi bir şekilde konuşacaksak, karşımızda koskoca siyasi anlamsızlıktan başka bir şey bulunmuyor.

Devamı

Gezi Parkı eylemleri devam ettiği ölçüde, hem ilk günkü kurucu etkilerini yitirecek hem de başlangıçta ve bitirilmesi durumunda bugün de, demokrasiyi güçlendirme potansiyeli yüksek olan bir gelişme, siyasal gerilimi keskinleştirerek demokrasiyi daraltan bir iklimin doğmasına yol açacaktır.

28 Mayıs'ta Taksim Gezi Parkı'nda belli hassasiyetlerle sempati uyandırarak başlayan barışçıl eylemler, polisin orantısız ve yanlış müdahalesi sonrasında radikal sol grupların militanlığı ve ulusalcılarca asıl sahiplerinden çalındı, Taksim Platformu'nun talepleri listesiyle de sivil vesayet gösterisine dönüştü. Demokrasiler açısından son derece sağlıklı ve meşruluğu su götürmez başlangıç, gelişen momentumdan kargaşa çıkarmak suretiyle Başbakan'ı ve AK Parti'yi zayıflatma, uzak ihtimal de olsa düşürme hareketi devşirmeye çalışanlarca gölgelendi. Barışçıl olmaktan uzaklaşıp vandalizme dönüşen olaylarda, biri polis komiseri ikisi eylemci olmak üzere üç vatandaş hayatını kaybetti, içlerinde ağır yaralılar da olmak üzere onlarca polisle birlikte çok sayıda vatandaş yaralandı, kamu mallarına zarar verildi.

27 Mayıs'ta başlayan Gezi Parkı protestoları, polisin göstericilere yönelik orantısız güç kullanımının da etkisiyle Kemalistlerden liberallere geniş bir yelpazeden farklı talepleri olan, amorf bir kitle oluşturdu. Bu süreçte kamuoyunu en çok meşgul eden husus, Başbakan Erdoğan başta olmak üzere iktidar partisinin gösteriler karşısında aldıkları pozisyon ve Gezi Parkı'nın Türkiye siyaseti üzerinde yapacağı makro etkiler üzerinde yoğunlaştı. Öte yandan gösteriler, ülkede parlamenter Sol'un yeni talepleri doğru yorumlayamadığını ortaya koymakla birlikte kökeni 1950'li yıllara dayanan devlet odaklı sol siyasetin artık rafa kaldırılması için bir irade beyanı olarak ortaya çıkıyor.

Eşkinat: CHP, PKK'nın silahsızlandırılmasına yönelik görüşmelerden farklı olan genel demokratikleşme adımlarını ortaya koyarak seçmeni etkilemeye çabalıyor.

Çözüm süreci başladığından beri MHP'nin gerginliği arttırarak sürece öncülük eden AK Parti'ye siyasal fatura ödetmeye çalıştığına şahit olduk. Zaman zaman kitlesini çatışmaya davet tonu da içeren bu gerginlik geçtiğimiz günlerde farklı bir sahaya da taşındı. MHP'nin vatan hainliği ile suçladığı AK Parti, MHP'nin iktidar olduğu dönemle ilgili bir araştırma komisyonu kuracağını, vatan hainliğinin memlekete verilen ve ödetilen zarar ile ilişkilendirilerek değerlendirilmesi gerektiğini söyleyince gerginlik derinleşerek devam etmiş oldu.

Vesayet sistemi yıllarca kendi icat ettiği iki iç tehditle hem kavga etti hem de varlığını onlar üzerinden sürdürdü. Pejoratif isimleriyle 'irtica ve bölücülük', siyasal adlandırılmalarıyla 'İslam ve Kürt sorunu.' 1980 darbesiyle resmi ideolojiye mugayir her türlü siyasal alternatifin bastırıldığını düşünen müesses nizam, on yıl içerisinde cumhuriyet tarihin en güçlü iki akımının zuhur etmesine en ilkel yollarla müdahale etmekten geri durmadı. Her iki 'iç tehditle' özellikle 1990'larda amansız bir kavgaya giren vesayet rejimi, işi 28 Şubat'ta 'irtica tehdidini' bertaraf etmek üzere darbe yapmaya kadar götürdü. 'Bölücülük tehdidiyle' mücadelesinin bedeli ise PKK terörü ve büyük bir yıkımın ortaya çıkması oldu. Son tahlilde, bugün devam etmekte olan demokratikleşme sürecinin 20-25 yıl önce niye başlamadığının izaha ihtiyacı bulunmaktadır. Zamanın ruhu elbette önemli bir belirleyici olmakla beraber, sorumuzun cevabı, büyük ölçüde merkez sağ veya sol partilerin niçin vesayet rejiminin 'iç tehdit' mühendislikleriyle mücadele edemediklerinde gizlidir.

Klasik demokrasi paradigması AK Parti'nin Türkiye siyasal hayatında takındığı pozisyon ile sarsılmış ve siyasal refleksler anlamında iktidar muhalefete ve muhalefet ise iktidara dönüşmüştür.

Kılıçdaroğlu-Swoboda gerginliğine değinmeden önce CHP'nin uluslararası örgütsel ittifaklara yaklaşımını kısaca hatırlamakta fayda var. 12 Eylül sonrası CHP geleneğini temsil eden partilerden SHP, 1989 yılında Sosyalist Enternasyonal'e tam üye olmuştu. Bu dönemde özellikle Kürt meselesine evrensel bir pencereden bakabilen hareket -ki bugün dahi 15 Mayıs 1990'da kabul edilen bu rapora sıklıkla atıfta bulunulmaktadır- Türkiye solu ile uluslararası trendler arasındaki geleneksel ayrılıkları gidermeyi başarmıştı. CHP ile Sosyalist Enternasyonal arasında ilişkilerin en kötü noktaya gelmesi ise 2007-2008 döneminde ana muhalefetin 27 Nisan sürecine verdiği destekle ortaya çıktı. Bu dönemde partinin Sosyalist Enternasyonal üyeliğinin askıya alınacağına dair haberler kamuoyunda yer buldu ve CHP, Sosyalist Enternasyonal yönetiminde yer almayacağını duyurdu.

SETA Başkanı Taha Özhan, TRT 1'de yayınlanan Enine Boyuna programında CHP'nin değişim isteğini yorumladı.

Müesses Nizam'ın, 6 yıl önce 367 kararı ve 27 Nisan e-Muhtırası'na toplumsal meşruiyet devşirme kaynağı olarak gördüğü Cumhuriyet Mitingleri'ni, şimdilerde MHP, yeni çözüm sürecine karşı duruşuna toplumsal meşruiyet devşirmek için işlevselleştirmeye çalışıyor. Siyasi tarihimize bundan hemen hemen altı yıl önce giren ve o günlerden beri müesses nizam nazarında etkili bir toplumsal muhalefet aracı olduğuna inanılan(1) ; ancak ortaya çıkışından itibaren birkaç aylık miadı olduğu Temmuz 2007 seçim sonuçlarıyla tescillenen Cumhuriyet Mitingleri, geçtiğimiz günlerde MHP tarafından, formatı biraz da değiştirilerek tekrar hayata geçirildi. MHP'nin, daha çok ulusalcıların tekelindeymiş gibi görünen Cumhuriyet veya Bayrak mitinglerini neden ödünç alma gereğini hissettiği incelenmeye değer. Ancak öncelikle Müesses Nizam'ın bu ritüelini kısaca hatırlamakta yarar var.

Muhalefetini ‘askeri ana muhalefet'in serin gölgesi altında yapmaya fazlaca alışmış bir kısım medyanın İmralı ile müzakereler ve Kürt Sorunu'nun çözümü sürecinde askerleri bir şekilde muhalefetin içine dâhil etme gayreti içinde olduğunu daha önce söylemiştik.(1) Bu gayret CHP'deki ulusalcı kanadın da katılımıyla devam ediyor.

MHP'nin çözüm sürecine yönelik resmi “çözümsüzlük politikası”nın tonu son gülerde epey sertleşti. Ancak MHP'nin bu politikasının aksine, yeni çözüm sürecini müzakere ve diyalog ekseninde okuyan “Bağımsız Ülkücüler” gibi gruplar da yok değil.