Bölgesel ve küresel istikrarsızlıkların birleştiği bir coğrafyada bulunan Türkiye'nin karşılaştığı meydan okumaların daha yaman olduğunu söylemek lazım.
Devamı
Türkiye ve ABD’nin, Suriye’de asıl meselenin DEAŞ olmadığı üzerinde uzlaşması ve Rakka sonrası Suriye karmaşasında ilişkilerini rekabetten düşmanlığa dönüştürmemesi, PKK meselesinde düğümlenmiş durumda.
Devamı
Körfez bölgesi yaşanan krizle onarılması güç hasarlar almış, önceki yıllarda kapalı kapılar ardından devam eden gerginlikler ilk kez bu derece açık biçimde ortaya çıkmıştır.
DEAŞ ile mücadelede "zafere" ihtiyaç duyan Trump yönetimi zaman geçtikçe kapsamlı bir Ortadoğu politikası oluşturamamanın çelişkilerini daha derinden yaşıyor.
Ortadoğu'nun Müslüman bölgesel güçleri büyük bir sınavda. Komşu ülkelerin bölünmesinden ya da oradaki terörist grupların varlığından kaynaklanan tehditlerin kontrolden çıktığı bir aşamadayız.
Obama'dan Trump'a miras kalan hatalı DEAŞ mücadelesi Ortadoğu'daki ülkeleri terör örgütlerini "vekiller" olarak kullanmaya itti. Bu da "benim teröristim iyi, senin teröristin kötü" yaklaşımını doğurdu.
Dış politika konusuna bir işadamı olarak yaklaşan Trump'ın Ortadoğu politikasında şimdilik öne çıkan en önemli husus İran'ı çevreleme politikası.
Devamı
Trump'ın asıl niyetinin daha ziyade İran'ı çevreleme için Araplarla İsrail'i yakınlaştırma olması kuvvetle muhtemel.
Devamı
Obama dönemi kalıntısı bazı CENTCOM subaylarının perdelemeleri kalkarsa Türkiye ile ABD arasındaki eşgüdümün yapıcı ve kalıcı sonuçları daha net ortaya çıkacaktır.
Türk-Amerikan ilişkilerinde buzul çağına girmemek için her iki aktörün “pire için yorgan yakacak” tercihte bulunmaması hayati önem taşıyor. Aksi bir durum, Ortadoğu coğrafyasını daha da hareketli hale getirecektir.
PKK'nın DEAŞ ile mücadelede ne kadar başarılı olursa olsun uzun vadede bölgede ABD'nin desteğine rağmen tutunması oldukça güç.
Analiz, Halep'in Suriye rejiminin kontrolüne geçmesinin stratejik ve askeri düzeyde sebep ve muhtemel sonuçlarını ele alarak Fırat Kalkanı Harekatı açısından oluşturduğu riskler ve muhaliflerin Suriye’deki askeri ve siyasi geleceğini incelemektedir.
Türkiye Musul Operasyonu başladığında gereksiz bir saldırganlık tuzağına düşmedi. Başika'dan da çekilmedi. İleri de gitmedi. Suriye'de ise ilerlemeye devam etti. Ne Musul düştü. Ne Türkiye devre dışı kaldı.
Irak ile normalleşme arayışı aslında Türkiye'nin hem sahada hem masada olma stratejisinin yeni bir safhası.
Varılan uzlaşma Astana sürecinin ilk adımı aslında. Netleştirilmesi gereken konular var: PKK, Hizbullah ve diğer Şii milislerin yeri, Nusra'nın hangi gruplardan oluştuğu ve garantörlüğün nasıl tanımlanacağı.
Türkiye, Suriye krizinin başladığı günden bu yana yürütülmeye çalışılan neredeyse tüm barış girişimlerinin parçası olmuş ve bunlarda aktif roller oynamıştır. Bu yönüyle Türkiye’nin yeni müzakere sürecinin de parçası ve garantörü olması önemlidir.
Halep’in rejim güçlerinin eline geçmesiyle ilgili en büyük endişe, sivillere yönelik bir katliam gerçekleştirilmesi ihtimaliydi. Türkiye’nin çabaları bu yönde bir yıkımın gerçekleşmesini engelledi.
Acun: İran’ın jeo-politik ihtirasları Pers İmparatorluğunu yeniden kurmaya varıyor. Şiiliği 1500 yıl öncesinin intikamını almak ister gibi teo-politik bir maske olarak kullanıyor. Sonuçta DEAŞ’ı var eden sosyolojik zemini İran yarattı.
Formel düzeyde Irak merkezi gücünün içinde yer almaları, milislerin sahip oldukları motivasyonu değiştiremediği takdirde benzer davranışları resmi üniforma altında sergileyecekleri anlamına gelecek ve sonuç değişmeyecektir.
DEAŞ ise örgütün ideolojisini var eden siyasi, ekonomik ve dini şartlarla hakkıyla yüzleşilmeden farklı isim ve formlarda terör faaliyetleri, kaos yaratma girişimleri ve Haziran 2014’te Musul’un işgali ile birlikte ulaştığı güç zirvesine tekrar ulaşma çabalarını sürdürecektir.
Muhalifler Fırat Kalkanı Harekatı’nın Dabık sonrasında ivmesini artırarak kısa zamanda Bab ve Menbic’e yönelmesi gerektiğini söylüyorlar. Umutları Halep merkeze kuzeyden de yeniden bir cephe açılabilmesi. Askeri açıdan bunun çok mühim olduğunu düşünüyorlar ve ayrıca PKK’nın Suriye örgütlenmesi PYD/SDG’nin elimine edilecek olmasını da önemsiyorlar. PKK’yı bölge hilafına ABD ile çalışan taşeron bir örgüt olarak değerlendiriyorlar.