Sarkozy: Fransa'dan yeni bir "dö Gol'

ANLAYIŞ’ın çiçeği burnunda dönemlerinde “Fransa yeni bir de Gaulle arıyor” başlıklı bir yazım yayımlanmıştı. 2003 yılı sonbaharına tekabül eden o günlerde, orta kuşağa mensup sağcı bir entelektüel olan Nicolas Baverez, “Çöken Fransa” (La France qui tombe) adlı kitabında Fransa’nın kurtuluşu için 1958’deki 5. Cumhuriyet’e benzer köklü bir sistem değişikliği öneriyor ve özellikle iflas eden sosyal devlet politikaları ile devlet sisteminin küresel kapitalizme ve hızla değişen jeopolitik konjonktüre uyum sağlayamamasını kıyasıya eleştiriyordu.

Devamı

Devlet, Doğu'ya Gül uzattı!

Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün Doğu ve Güneydoğu bölgelerine yaptığı ziyaret, zamanlaması ve seçilen yerlerin toplumsal yapısı göz önüne alındığında son derece önemli sosyolojik mesajlar içeriyor.

Devamı

Ortadoğu’da son yıllarda yaşanmakta olan gerilimler ve çatışmalar uzun bir süredir dünya siyasetinin sıcak gündemini teşkil etmektedir. Irak’ta 4 yıldan uzun bir süredir devam etmekte olan Amerikan işgali Irak’a istikrar getirememiştir. Irak işgali hızla bir iç savaşa dönüşmektedir. İç savaş durumunda ortaya çıkabilecek yıkım, hem Irak, hem de bölge açısından şu ana kadar yaşanan yıkımın çok daha ötesine geçecektir. Arap, Türkmen ve Kürt unsurlarından oluşan Irak, adeta Ortadoğu’nun mikrokozmozudur.

Parmaklarım titreyerek klavyenin tuşlarına dokunuyorum. Dışarıda ambulans sirenleri ötüyor. Ulus’taki patlama haberi henüz geldi. Sempatik olmaya çalışan tuhaf antenli tiplemelerle ya da mükerrer komedyenlerle milyon dolarlık reklâmlar yapan GSM operatörlerinin hiçbiri çalışmıyor; şebeke meşgul! Çünkü ortada mizahî değil, ciddi bir durum var; “Öyleyse bize iş düşmez” mi dediler acaba?

Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri kamusal alan tartışmalarını tekrar alevlendirecek gibi görünüyor. Tıpkı üniversiteler de olduğu gibi burada da başörtüsü yasağının devam etmesi gerektiğini savunanlar var. Bu yasağı da ideolojik ön kabullerine dayalı biçimde kendilerine göre tanımladıkları bir kamusal alan anlayışı ile meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Kamusal alanı homojonleştiren, devletleştiren ve resmileştiren bu yaklaşım siyasi ve sosyal gerilimlere yol açıyor. Türkiye'de “kamusal alan” tartışmaları, sosyolojik ve felsefi zeminden çok siyasi ve konjonktürel değişkenlerin gölgesinde yapıldığı için sağlıklı biçimde yürütülemiyor. İşte bu nedenle Vahap Coşkun'un bu sütünlarda (23.08.2007) belirttiği gibi, Türkiye'deki tartışma biçimiyle kamusal alan kavramı bir çözüm imkanı sunmaktan uzak görünüyor. Kamusal alanın nasıl ve hangi şartlarda ortaya çıktığı, nasıl tanımlandığı, sınırlarının kim tarafından ne ölçüde belirlendiği ve bu alana müdahil aktörlerin kimler olduğunun tarihsel ve toplumsal analizi ile güncele yansıma biçimlerinin değerlendirilmesi rasyonel aslında tartışmaları gerektirir.

Finansal sistemde yaşanan sıkıntıların eş zamanlı bir şekilde dünya genelinde hissedilmesi artık alışmamız gereken bir olgu haline geldi. Sisteme müdahil olanların, nimetlerinden nasiplenmesi kadar “yaratıcı tahripkarlıktan” paylarına düşenleri de almaları gerekiyor. Beklenti-finans teknikleri-balon kıskacında ortaya çıkan krizler arızi değil yapısal marazların ürünü. Geçen ay boyunca yaşanan Amerikan ipotekli ev kredileri kaynaklı kriz finans kapitalizminin doğal sonuçlarından bir tanesiydi.

"Cumhuriyet, Osmanlı Modernleşmesinin Devamıdır'

Türk siyasetinin inişli çıkışlı yollarını aşındırmaya devam ediyoruz. Bunca gerilimle yüz yüze kalmak, korku ve tehdit algısı üzerine kurulu bu siyaset ortamını teneffüs etmek zorunda olmak hazmedilebilir türden bir durum değil. Fakat yine de bize düşen, anlamak. Hazmedememek, duyarsızlığı getirmemeli; meselenin aslını esasını anlamaya çalışmalı. Bir durumun aslını esasını ortaya koymak, tarihin kıvrımlarına doğru yol almayı gerektirir. Zira tarih dışında, tekil oluşumların, birbirinden bağımsız süreçlerin içerisinde eridiği kültür potasını resmedebileceğimiz bir başka güzergah yok. Norbert Elias’ın da dediği gibi sosyal hayata dair sahici bir tasavvur geliştirememenin başlıca nedeni, “süreçleri durumlara indirgeme” yanlışına düşülmesidir.

Devamı

[BARACK OBAMA'NIN DIŞ POLİTİKA VİZYONU] Batı cephesinde yeni bir şey yok!

Türkiye, 22 Temmuz ve sonrasında cumhurbaşkanlığı seçimlerine yoğunlaşırken ABD'de de seçim süreci ilerliyor. 2008 Kasım'ında yapılacak seçimlere Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerin kimleri başkan adayı olarak göndereceği 2008'in ilk aylarında belli olacak.

Devamı

CHP'nin seçim yenilgisini açıklamak için ileri sürdüğü gerekçeler, tam da mevcut kadrolarından beklenen türden. Oktay Ekşi'ye bile "Bunlar bizi enayi mi sanıyor?" dedirten bu evlere şenlik "izahlar", CHP için seçim sonrası ikinci bir yenilgidir.  

'Türkiye 22 Temmuz'da seçime gidiyor" ifadesinin bir iddia mı, yoksa bir karar mı olduğunun belirginlik kazanmadığı günler yaşıyoruz. Anlaşılan her seçim kararı seçim havasının oluşmasına yetmiyor. Müstakbel seçimimiz, olağan seçim kampanyası enstrümanlarından olabildiğince uzakta duruyor. Kimlik siyaseti sosyal politikaların, güç hesaplaşması istikrarın ve dış politika iç siyasetin yerini almış durumda. Seçim kampanyasının mazotu ekonomi olacağına, seçim vaatleri mazot kampanyasına dönüştü. İşlerin bu denli karıştığı bir ortamda ise akla gelen en son şey ekonomi oluyor. Adeta 1999-2001 krizleri sonrası Türkiye manzarası hatırlanmasın diye unutturulmaya çalışılan bir ekonomi var. İşler tersine dönmüş durumda. Normal bir genel seçimde ekonominin muhalefetin en büyük kozu olması beklenirdi. Oysa şimdi durum farklı. İktidar, ısrarla ekonominin ve istikrarın altını çizerken, muhalefet başka sularda avlanmaya gayret gösteriyor. Bunun elbette bugün muhalefet yapan bazı isimlerin 1999 ve 2001 krizlerindeki payıyla da alakası var. Lakin büyük resme baktığımızda, muhalefetin gerek seçim beyannamelerinde, gerekse ekonomiye yönelik projelerinde yeterli özeni göstermediğini görüyoruz.

Filistin halkı Ocak 2006 seçimlerinde sandığa giderken, Batının ısrarlı “demokratik seçimler” vurgusunun yaratığı yanılgı ile kendisine gerçekten tercihinin ne olduğunun sorulduğunu sanmıştı. Hamas iktidara geldiğinden bu yana da sorulan soruya doğru cevabı verememiş olmanın bedelini ödüyor. En son, Hamas ve El-Fetih arasında yaklaşık bir sene süren pazarlıkların sonucunda kurulan ve 17 Mart’ta güvenoyu alan “ulusal birlik” hükümeti de Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın hükümeti feshetmesi ile ömrünü tamamladı. Şimdi Abbas Batı Şeria’da El-Fetihlilerden kurduğu yeni hükümetini Batı’dan gelen destekle güçlendirme çabalarını sürdürürken, Gazze’nin kontrolünü tamamen ele geçiren ve Batı Şeria’da kısmen etkin olan Hamas seçilmiş iktidarın kendisi olduğunu ve mücadelesini sürdüreceğini söylüyor. Sokaklarda ise aslında zaten hiç durulmamış çatışmalar halkı daha büyük bir kutuplaşmanın içinde eritiyor

ANAYASA Mahkemesi’nin şaşırtmayan başörtüsü kararının ardından siyasetin üzerine ölü toprağı tam anlamıyla serpilmiş oldu. Mahkeme pozitif hukuk açısından, hukuki tartışmaları anlamsız hale getiren bir karara imza attı.

30 NİSAN’DA AK Parti, kapatma davasına karşı “cevap” olarak tanımladığı savunmasını verdi. Dava açıldıktan sonra bütün dikkatlerin üzerinde olduğu AK Parti, ilk hafta yaptığı çıkışları saymazsak, bekleme süreci içerisine girmişti.

AK PARTİ’YE kapatma davası açılmasının üzerinden tam bir buçuk ay geçti. Başbakan’ın bazı çıkışlarını saymazsak, parti için elle tutulur bir yol haritası hâlâ ufukta görünmüyor.

Bu yıl Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle düzenlenen bir sempozyum 'İslam Medeniyetinde Bir Arada Yaşama Tecrübesi' üst başlığını taşıyordu.

GEÇEN hafta Türkiye parti kapatmayla, dünya, ekonomik krizle uğraşırken; Rusya NATO’yla, Amerika ise ‘yeni güçler dengesiyle’ orta yolu bulmaya çalışıyordu.

AK Parti’ye kapatılma davası Türkiye gündemine oturdu. Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında açılması tartışılan dava, on ay gecikmeyle de olsa gelmiş oldu. Bu ay içinde seneyi devriyesini idrak edeceğimiz 27 Nisan “korsan bildiri” tadındaki e-muhtırası ile başlayan süreç, bütün Türkiye’ye oldukça derin bir kriz hediye edecek kıvama ulaşmış oldu.

TÜRKİYE’De Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine ilişkin tartışmalar, tıpkı kamusal alanda din tartışmaları gibi laiklik ekseninde yürütülüyor.

Başörtüsü etrafında yapılan tartışma, Türkiye’deki özgürlük sorununun boyutlarını çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Taraflar arasındaki keskin görüş ayrılığı, elitler arasındaki uzlaşma kültürünün bazen imkánsız derecesinde zor olduğunu gösteriyor.

Tezkere kararının ardından Kuzey Irak’a başlayan hava operasyonlarını beklendiği üzere bir kara harekâtı takip etti. Türkiye daha önce onlarca kez yaptığı sınır ötesi operasyonu bir kez daha yapıyor.