Der Spiegel'in Almanca ve Türkçe hazırladığı Erdoğan Devleti başlıklı dosya, Erdoğan'ın ömür boyu iktidarda kalarak Erdoğan Devleti kurmak isteyen otoriter, despot ve adım adım şeriatı getiren bir lider olduğu imajı çiziyor. Der Spiegel'in kullandığı argümanlar ise oldukça tanıdık
Devamı
Enerji Borsası'nın kurulumu ile Enerji Borsası ve elektrik piyasasında oluşacak referans fiyat uygulamasının yerli ve yabancı yatırımcıların karar verme sürecini hızlandırması öngörülmektedir.
Devamı
Kırım Tatarlarının yalnız bırakılmaması, ardından gelebilecek felaketlerin önünün alınması açısından oldukça önemli.
Sovyetler Birliği'nin mirasını devralan tüm ülkeler siyasi ve sosyal bunalımlara gebe durumda. Bu zincirin önemli bir halkası olan Ukrayna'da yaşanan bunalım da bu dönüşümlerin bir parçası olarak okunabilir.
Rusya'nın yumuşak güç arayışının son noktası, başlamasına günler kalan Soçi Kış Olimpiyatları. Ancak iç ve dış politikada pek çok seçimiyle eleştiri konusu olan Putin yönetiminin, bu olumsuz havayı ekonomik ve siyasi olarak ne kadar kendi lehine çevirebileceği meçhul.
22. Kış Olimpiyat Oyunları, 6 23 Şubat tarihleri arasında Rusya'nın Soçi kentinde yapılacak. Rusya'nın en dezavantajlı bölgesi olarak kabul edilen Kuzey Kafkasya'nın kıyı bölgesinde yer alan Soçi, 2007'de olimpiyatlar için seçildi. Soçi Olimpiyatları, bu tarihten itibaren farklı argümanlarla protesto edilmeye başlandı. Bölgenin otokton (yerli) halkı olan Çerkesler, olimpiyat yapılacak bölgeyi soykırım toprağı olarak görüyorlar ve şehrin aday olarak açıklanmasından itibaren başlayan itirazları halen devam ediyor. Bugüne kadar hem Kafkasya'dan hem de farklı ülkelerde bulunan Çerkes diasporasından olimpiyatlara karşı boykot çağrısı yapıldı ve çeşitli protestolar düzenlendi. Bunun yanı sıra, çevre örgütleri olimpiyatlar için yürütülen inşa faaliyetlerinin bölgede geri dönüşü olmayan çevre tahribatına neden olduğunu öne sürerek olimpiyatlara ilişkin ciddi bir muhalefet sergilediler. UNESCO Kültür Mirası listesinde olan bölgede, ağaçların kesilmesi, toksik atıkların nehirlere dökülmesi gibi çevre hakkının ihlali niteliğinde olan faaliyetler, hem insanları hem de bölgede yaşayan diğer canlı türlerini tehdit ediyor. İnsan hakları örgütleri ve aktivistleri de Rusya'da devam eden insan hakları ihlallerine dikkat çekerek, olimpiyatların bu ihlallerin örtülmesine vesile olmaması gerektiğini belirtiyor ve bölgede uygulanan güvenlik politikalarının orada yaşayan insanların en temel haklarının ihlali anlamına geldiğinden bahisle endişelerini dile getiriyorlar. Bu muhalefet ve boykot çağrıları olimpiyatların iptali sonucunu doğurmasa da, uluslararası camiada Rusya'nın başını epeyce ağrıttı ve ağrıtmaya devam edecek gibi görünüyor.
Yargı bağımsızlığının savcılar için oluşturulacak kurumsal güvencelerle sağlanacağını iddia etmek bugünkü tartışmada gerçekliği olmayan bir anlayış olmakla kalmayıp siyaseten de yanlış bir tavrı beraberinde getiriyor. 17 Aralık operasyonu gibi yolsuzluk paketi kılıfıyla siyasal alana fütursuzca dalarak siyaseti vesayetçi bir mekanizma ile tasarlama çabası son zamanlarda yargının rolünü tartışmaya açtı. Yargı bağımsızlığını temel değer olarak öne sürenler, bu argümanları aynı yargısal güvencelerin bir yargı iktidarına (jüristokrasi) dönüşmeye başladığı noktada sarfedince, rasyonel bir çizgiden uzaklaşıp ope/rasyonel bir mantığın esiri oluyorlar.
Devamı
Eğer ki bir çadır devletinde yaşamıyorsak, siyaset kurumu dışındaki hiçbir erk karar verme etkinliğinin merkezinde yer alamaz. Her siyasal düzen, ait olduğu toplumsal hayatı düzenler ve kendisinden başka hiçbir erkin bu alana müdahale etmesine izin vermez. Bugün yargı eliyle yürütülen operasyonlarda aleni bir şekilde bu müdahale meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Peki, bir ülkede yargı neden vardır? Daha açık bir şekilde sorarsak; ülke yönetiminde yargının işlevi nedir? Sadece ve sadece millete ait olan iradenin (egemenliğin) usullere ve prosedürlere uygun bir şekilde kullanılmasını sağlar. Yargının bu durumda demokratik yasaların oluşturduğu çerçevenin içinde kalması gerekir, bu demokratik yasalardan müteşekkil temel mantığa aykırı bir yöntemi ise asla belirleyemez. Hepsinden de öte, sahip olmadığı bir hakkı ülkenin gidişatına bakarak hukuki normun temel mantığının dışına çıkıp görevi haline getiremez. Bu açıkça yargının kendi içindeki hiyerarşiyi bozarak, adalete ulaşma üst normunu ayaklar altına almasıdır.
Devamı
Ukrayna son günlerde ülke çapında devam eden protestolarla gündemde. 21 Kasım günü Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç'in uzun süredir müzakere edilen AB ile Ortaklık Anlaşması'nı imzalamayı askıya aldığını açıklaması üzerine sokaklara dökülen Ukraynalılar soğuk havaya ve polisin sert uygulamalarına rağmen halen evlerine dönmüş değil. Protestolar, 2004 yılında gerçekleşen ve zamanın Devlet Başkanı Yanukoviç'in istifasıyla sonuçlanan Turuncu Devrim'i hatırlatsa da, protestoların muhtemel sonuçlarından çok nedenlerine odaklanmak hem Ukrayna'yı hem de bölge politikalarını anlamak adına daha faydalı olacaktır.
Başbakan Erdoğan ve Barzani'nin tarihi Diyarbakır ziyaretinin anlamını dört farklı bileşen üzerinden okumak mümkün. Bu buluşmayı tarihi kılan en önemli nokta,ziyaretin bu dört farklı bileşen için de dönüştürücü bir anlam taşımasıdır. Birinci ve en önemli nokta, ziyaretin çözüm sürecindeki tıkanma için bir cankurtaran görevi üstlenmesidir. İkinci nokta, bu ziyaretin Ortadoğu için ne anlam ifade ettiğidir. Diğer iki nokta ise ziyaretin yaklaşan yerel seçim ve Diyarbakır özelinde Türkiye halkları içinnasıl bir dönüştürücü rolü olduğudur.
Mısır'da Devlet Başkanı Muhammed Mursi'yi devirmeyi planlayanlar, marjinalleştirilmiş ve yalnızlaştırılmış İhvan'ın yönetilebilir mukavemeti dışında ciddi bir direnişle karşılaşacaklarını hesap etmemişlerdi. Batı'nın yeşil ışığı ve Körfez'in 12 milyar dolarlık sponsorluğu ile yeni devrim' diye sundukları darbeyi hayata geçirip yol haritasını' uygulayacaklardı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Darbe sonrası beklenmeyen ölçüde bir direnişin ortaya çıkması ve İhvan dışında geniş bir kesimin bu direnişin bir parçası olması tüm oyun planını bozdu. Ülke bir çatışma ortamına sürüklenirken, ekonomi de tam bir çöküş içine girdi.
30 Eylül'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Demokratikleşme Paketi'nde başörtülü kadınların kamu kurumlarında herhangi bir yasak ve sınırlamaya maruz kalmaksızın çalışabileceği açıklandı. Her ne kadar bazı meslek gruplarının kararın dışında tutulması bu konudaki ayrımcılığı tam olarak ortadan kaldırmasa da, şüphesiz yaklaşık elli yıldır kadınlara yönelik süren bir keyfi uygulamaya son verilmiş olması demokratikleşme adına ve Türkiye'de kadınların sosyal hayatta aktif bir şekilde yer alabilmesi açısından önemli bir dönüm noktası oluşturuyor. Açıklamanın ardından Meclis'e beş başörtülü vekilin girmesi ve giriş esnasında 1999'da yaşananların aksine partilerin daha sağduyulu bir tavır sergilemesi normalleşme konusunda önemli bir işaret olarak görülebilir. Başbakan tarafından atılan bu önemli adımın Türkiye'nin sosyal ve siyasal hayatında pek çok olumlu gelişmeyi beraberinde getireceği kesin.
Türkiye'nin siyasal gündeminin ekseni, yaklaşan 2013 yerel seçimleri vesilesiyle yavaş yavaş partilerin seçim stratejileri ve aday belirleme süreçlerinin tartışılmasına ve analiz edilmesine doğru kaymaya başladı. Ak Parti, öncelikle 16 Büyükşehir Belediyesi ve daha sonra kalan diğer şehirler için başkan adaylarını açıklamadan önce taban teamüllerini yoklayan bir çalışma başlattı. Ak Parti'nin yerel seçimlerdeki adaylarını araştırma, açıklama süreci ve stratejileri önemlidir. Zira Ak Parti'nin açıklayacağı adaylar, başta CHP olmak üzere diğer muhalefet partilerinin -özellikle büyük şehirlerde- göstereceği adayları doğrudan etkileyecek ve diğer siyasi partiler, iktidar partisiyle rekabet edebilecek kalibrede adayların öne çıkarılmasına gayret göstereceklerdir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 30 Eylül 2013'te açıklanan Demokratikleşme Paketi, yıllardır dile getirilen anadilde eğitim tartışmalarını yeniden canlandırarak, farklı boyutta yeni bir süreç başlattı. Açıklanan pakete göre özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim mümkün hale gelecek. Mevcut Anayasa'nın eğitim ve öğretim hakkını düzenleyen 42. Maddesi'nin son fıkrasında, Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. hükmünden dolayı her ne kadar pakette anadilde eğitim ifadesi yer almasa da, bu durumun tartışmaya açılması dahi bu konuda yıllardır oluş(turul)an tabuların yıkılması adına önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir. Türkiye'de birçok konuda özgürlüklerin yeniden tanımlandığı bir sürece girildiği göz önünde tutulursa, dil hususunda yapılacak tüm özgürlükçü hamleler ülkedeki demokratikleşme sürecini hızlandırırken, devletin dışlayıcı ve tektipleştirici aklı da gittikçe normalleşecektir.
Kuveyt El Rai gazetesinin haberine göre, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Genel Sekreterliği gerekli teknik hazırlıklar tamamlandıktan sonra 2014 yılının ortasından itibaren Konsey'e üye altı Körfez ülkesinin Şengen vizesine benzer bir turist vizesi uygulamasına geçilebileceğini belirtti. Bu uygulamanın Körfez ülkeleri arasındaki entegrasyonu artırmak başta olmak üzere şüphesiz pek çok getirisi olacak. 2011 yılında Suudi Kralı Abdullah bin Abdülaziz'in KİK'in işbirliğinden siyasi birliğe geçmesi yönündeki çağrısının somutlaştırılması adına önemli bir adım olan ortak vize uygulaması, KİK'e üye ülkeler arasında farklı alanlardaki işbirliğini de şüphesiz kuvvetlendirecek.