Tayyip Erdoğan'ın Kendisiyle İmtihanı

1990'larda yapması gereken yeniden yapılandırmayı başaramayan Türkiye'nin, Erdoğan seçeneğini iyi kullanmadığı takdirde daha büyük faturalar ödemesi mukadderdir.

Devamı
Tayyip Erdoğan'ın Kendisiyle İmtihanı

6 Ok'un 'Yön'ü Neyi Gösteriyor?

CHP artık istese de eski CHP olamayacak. Kılıçdaroğlu'nun Baykal'dan farklı bir siyasal yaklaşım izleyeceği artık belli olmuştur.

Devamı

Son zamanlarda sıkça duyuyoruz 'yeni Türkiye' sözünü. Değişimi anlatmanın yollarından biri bu niteleme.

AK Parti’nin sözcülüğünü üstlendiği siyasal değerlerin karşıtlığında kendisini üreten yeni bir siyasal kimliklenme süreci yaşanmaktadır.

Araplar ve Türkler, yüzyıllar boyunca Osmanlı egemenliğinin birer unsuru olarak yaşamışlardır ve kültürel ve dini algıları çok büyük ölçüde bu egemenlik altında şekillenmiştir.1920’li yıllara gelindiğinde ise gerek Türkiye Cumhuriyeti gerekse bazı Arap devletlerinin kurucuları bölgedeki siyasi haritaları değiştirmiş ve bu da modern Türkiye’de yeni bir Arap algısının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu makale Arapların gözündeki modern Türkiye’ye bakışın dört temel esasa dayandığını açıklamaktadır; Osmanlı geçmişi-Kemalist döneme ait miras-Soğuk savaş döneminde yaşanan çatışma ve ittifaklar ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidar süreci. Makalede Türkler ve Arapların karşılaştıkları zorlukları artık bir imparatorluğun unsurları olarak değil, farklı milletler olarak çözmeleri gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Referandum süreci Türkiye’deki siyasi yapıyı kökünden sarsacak dinamikleri harekete geçirdi.

Kılıçdaroğlu Başarabilir mi?

Referandum sonucuyla ilgili değerlendirmelerde daha çok MHP'nin başarısız olduğu tezi öne çıkarılsa da, Baykal sonrası dönemde oluşturulan iyimser hava düşünüldüğünde, CHP de başarısızlar listesinde yer almaktadır. HAYIR cephesinin liderliğini üstlenen CHP, arkasına aldığı AK Parti karşıtı koalisyonla beraber, referandumda AK Parti'nin yenilgiye uğratılacağına o kadar inanmıştı ki, çıkan sonuç MHP'den öte CHP'yi hayal kırıklığına uğrattı. Referandum, CHP açısından Kılıçdaroğlu'nun liderlik potansiyelini ölçme denemesiydi ve görülen o ki, Kılıçdaroğlu bu testten başarılı bir sonuç alamadı. Kılıçdaroğlu, CHP'ye oy verenlerin daha coşkulu oy vermelerini sağlamanın yanında, yeni arayışlara girmiş Alevileri CHP'ye geri çekti ve son dönemde aldığı darbelerle gardı düşmüş imtiyazlı kesimlerde yeni bir umut yarattı. Buna karşın, muhtemel bir CHP iktidarından kaygı duyan kesimleri birleştirerek, uzun süredir ertelenen milliyetçi-ülkücü- ulusalcı ayrışmasını tetikleyip, güçlü müttefiki MHP'yi zayıflattı. Kılıçdaroğlu bu referandum sonucuyla AK Parti'nin 2011 seçimlerindeki muhtemel galibiyetini tahkim etti. Kısacası Kılıçdaroğlu, getirdiği kadar götürdü, eklediği kadar çıkardı. Kılıçdaroğlu'nun kendisinden beklenen yüksek başarıyı gösterememesinin birçok toplumsal ve siyasal nedeni var. Ancak toplumsal algıdaki CHP imgesini değiştirememesi Kılıçdaroğlu hanesine yazılan en büyük eksi puan oldu. Bu çerçevede, Kılıçdaroğlu'nun referandumdan çıkaracağı birinci ders, CHP'nin "rejim muhafızı parti" algısını değiştirmeden kitlelere açılmasının mümkün olamayacağıdır.

Devamı
Kılıçdaroğlu Başarabilir mi

Uzlaşma Arayan ‘Pazarlığa' Oturur

İktidar partisi, geride bıraktığımız 22 Mart’ta 23 maddeden oluşan bir anayasa değişikliği taslağını kamusal müzakereye sundu. Kamusal müzakerenin işlemesi için de tek tek siyasi partilerle; sivil toplum örgütleri, meslek ve medya kuruluşlarıyla ise toplu görüşmeler gerçekleştirdi. Yarına kadar da (29 Mart) yeni öneri ve değişiklikleri kapsayacak müzakereler için kapıların açık tutulduğunu deklare etti. İktidar partisi teklifini müzakereye açık olduğu vurgusuyla “taslak” olarak sunmasına rağmen, bu faaliyetin bürokratik vesayetin politik karını paylaşan kesimler tarafından “pazarlık etmek,” “müzakere yapmak,” “sus payı vermek” gibi çoğu zaman alçaltıcı anlamda kullanılan ifadelerle karşılanması tam anlamıyla bir teşhir anıydı.

Devamı

2000’li yılların başından itibaren TSK’nin siyasal rolü ve sistem içindeki ayrıcalıklı konumu eski yıllara oranla daha fazla sorgulanmaya başlandı.

Dünyanın her yerinde eğitimde eşitsizlikler vardır ve bunlar, temelde, kimi kültürel ve toplumsal nedenlerle ilişkilidir. Fakat dünyanın hiçbir medenî ülkesinde eğitimdeki eşitsizlikler hukukî bir şekilde savunulamaz. Bundan dolayı, eğitimde eşitsizlik, ancak örtük ve gizil bir şekilde kendisini sürdürebilir. Bütün dünyada hukuk, -varsa- aleni eşitsizlikleri ve örtük eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya dönük bir işlev görür ve meşruiyetini buradan alır. Oysa Danıştay'ın 25 Kasım 2009 kararıyla birlikte Türkiye'de yargı sistemi, aleni bir şekilde eğitimde eşitsizliği ve dolayısıyla sosyal eşitsizliği ve kastlaşmayı savunmuştur.

ERMENİSTAN’LA futbol diplomasisi ile gündeme gelen açılım süreci, diplomatik ilişkilerin kurulmasını ve ikili ilişkilerin güçlendirilmesini öngören normalleşme protokolü üzerinde uzlaşmaya varılması ile devam ediyor. Her iki ülke kamuoyunda tartışmalara ve eleştirilere neden olan protokoller, Ekim ayı ortası itibarıyla iki ülkenin parlamentolarında onaylanmak için gündeme alınacak. İki ülke ilişkileri bugüne kadar korku, nefret, mağduriyet ve ihanet söylemlerinin ağır bastığı negatif bir duygusallıkla şekillendi. Birbirine taban tabana zıt ve karşılıklı suçlamalara dayanan bu duygusal söylemler, ortak bir iletişim dilinin oluşmasını engelliyordu. Ortak tarih komisyonu kurulması, sınırların tanınması ve açılması ve diplomatik ilişkilerin tesisi gibi daha somut konuların müzakere edilmeye başlanması, taraflar arasında ortak bir dilin oluşabilmesine kapı araladı.

ANAYASA Mahkemesi’nin “iktidar partisini kapatmama kararı”, birçok farklı ve derin sonucu ortaya çıkarmış oldu. Lakin mezkur sonuçların dışında, 14 Mart’tan bugüne kadar geçen 4,5 aylık sürenin Türkiye’ye maliyeti, muhtemelen kararın getirdikleri arasında tartışılmayacak bile.

30 NİSAN’DA AK Parti, kapatma davasına karşı “cevap” olarak tanımladığı savunmasını verdi. Dava açıldıktan sonra bütün dikkatlerin üzerinde olduğu AK Parti, ilk hafta yaptığı çıkışları saymazsak, bekleme süreci içerisine girmişti.

Bu yıl Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle düzenlenen bir sempozyum 'İslam Medeniyetinde Bir Arada Yaşama Tecrübesi' üst başlığını taşıyordu.

SETA PANEL Oturum Başkanı:     İbrahim Kalın     SETA Konuşmacılar:     Levent Köker     Gazi Üniversitesi Uluslararası İlşkiler Bölümü     Murat Yetkin     Radikal Gazetesi      İhsan Dağı     ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Tarih: 9 Nisan 2008 Çarşamba Saat: 17.00 Yer: SETA, Ankara

TÜRKİYE’De Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine ilişkin tartışmalar, tıpkı kamusal alanda din tartışmaları gibi laiklik ekseninde yürütülüyor.

Türk kamuoyunda Irak ile ilgili tartışmalar, kısa süre öncesine değin, suni bir şekilde Kerkük referandumu üzerinde düğümlenmişti.

Bir ülkede demokrasinin kurumsallaşması, kök salması ve sağlıklı biçimde gelişmesi için gereken en önemli unsurlardan biri muhalefettir. Muhalefet, iktidarın icraatlarının sorgulanması, ülke sorunlarına sadece iktidarın tek başına yönlendirdiği süreçle değil, müzakere ile çözümünün sağlanması ve farklı görüşlerin mecliste temsil edilmesine yaptığı katkılarıyla demokratik yönetim ve toplum anlayışının temel unsurları arasında yer alır.    Bir ülkede muhalefet ne kadar güçlü, tutarlı ve rasyonel ise iktidarın denetlenmesi, icraatlarının şeffaflık ve hesap verilebilirliğinin kitlelerce paylaşılması o kadar sağlıklı olur. Modern demokrasilerde muhalefetin temel fonksiyonu toplum adına iktidarı denetlemek, milletin çıkarlarını savunmak ve bir bütün olarak toplumun; ama aynı zamanda temsil ettiği tabanın hak ve çıkarlarını demokratik müzakereler aracılığıyla gündeme getirmek ve savunmaktır. Bu manada muhalefetin rolü demokrasiler açısından son derece önemli ve aynı zamanda yapıcıdır. Muhalefet demek iktidarın her yaptığına karşı çıkmak, yenilik ve reformlarını engellemek, ne pahasına olursa olsun iktidarı yıpratmaya yönelik söylemler geliştirmek değildir. Muhalefetin, toplumun ortak çıkarları söz konusu olduğunda, gerektiğinde iktidar ile rasyonel bir konsensüs oluşturmaya katkısı beklenir.

“Kime sefer edeceğimi sakalımın kılı bilseydi, onu keserdim"

Moderniteye hususi bir tarihi tecrübe olarak baktığımızda pek çok temel özelliğinden bahsedebiliriz. Bu tecrübeyi oluşturan ekonomik ve siyasi şartlar, Batı medeniyetinin Greko-Romen ve Yahudi-Hıristiyan kökleri, Reformasyon sonrasında yaşanan gelişmeler, Avrupa sömürgeciliği ve yeni kıtaların keşfi, kapitalizmin ortaya çıkısı, ulus-devlet gibi unsurlar, herhangi bir modernite tartışmasının değinmek zorunda olduğu konulardır.Biz burada modernitenin iki kurucu unsuru olan özgürlük ve rasyonalite kavramları üzerinde duracağız. Bu iki unsur, moderniteyle ortaya çıkan yeni yaşam biçimlerinin de temelinde yer alır.

SETA PANEL Oturum Başkanı:     Dr. İbrahim Kalın      SETA Konuşmacılar:     Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne     Gazi Üniversitesi; Başlık: "Türkiye'de Üç Milliyetçilik: Ankara, Diyarbakır ve İstanbul"     Doç. Dr. Mesut Yeğen     ODTÜ, Başlık: “Türk Milliyetçiliğinin Kürt Meselesini Algılama Biçimleri”     Dr. Abdülhamit Kırmızı     SETA, Başlık: “Türkiye’de Milliyetçiliğin Yeni Halleri” Tarih: 19 Nisan 2006 Çarşamba Saat: 18.00 - 20.00 Yer: SETA, Ankara