1979 İran Devriminden günümüze ABD ile "büyük şeytan- haydut devlet" ilişkisine sahip olan İran, nükleer müzakereler ve IŞİD ile mücadele sayesinde yepyeni bir açılım yapma imkânı yakaladı.
Devamı
Seçmen açısından liderlerde aranan önemli kişilik özellikleri duygusal açıdan sevilebilir olmak, güvenilir bulunmak ve söz söylemeyi yani konuşmayı bilmektir.
Devamı
Amaç, sandıkta elde edilecek demokratik meşruiyet ve istikrara rağmen hükümeti etkisizleştirme çabası. Türkiye'nin son dönemde seslendirdiği özgüven ve iddiasından vazgeçmesi. Sınırlarını, yani haddini bilmesi.
Birçok versiyonu üretilen "sivil vesayet" eleştirisinin temel hedefi, 2015 seçimlerinde AK Parti'nin Anayasa'yı değiştirecek bir çoğunluğa ulaşmasını engellemek.
Her alanda hem devletin düzenleyici ve denetleyici rolünde nitelik artışı, hem de toplumun mantalitesinde değişime ihtiyaç var.
Yeni bir Ortadoğu'nun oluşması için demokratikleşme tecrübelerinin farklı renklerle yaşatılması ve kurumsallaştırılması lazım. "Yeni" Türkiye gibi, "Yeni Tunus" ve "Yeni Fas" tecrübelerinin zenginliğine ihtiyacımız var.
Normalleşmeyi en kolay gözlemleyebileceğimiz alanlardan birisi muhafazakâr toplum kesimlerinin artık toplumsal süreçlerden dışlanmamasıdır.
Devamı
Kobani'de bir süredir IŞİD ile Kürt grupları arasında yaşanan yoğun çatışma iki açıdan çok önemli hale gelmiş durumda. Birincisi, IŞİD'in giderek bölgesel ölçekte "jeopolitik bir realiteye" dönüşmüş olması, ikincisi ise, bütün heterojenliğine rağmen yeni bir "Kürt jeopolitik kuşağının" ve "tahayyülünün" ortaya çıkmış olması.
Devamı
Obama yönetiminin IŞİD'le mücadele stratejisinin hava saldırıları dışındaki en önemli parçası bu örgüte karşı savaşan yerel gruplara silah yardımı yapmaktı. Kendi kara birliklerini sahaya sürmeyeceğini ilan eden ABD böylece Yemen ve Somali'de başarılı olmayan bir yöntemi IŞİD'e karşı da uygulamaya koyuldu. IŞİD karşıtı koalisyonun savaş stratejisinin zayıf olduğuna işaret eden bütün analizlerin dikkat çektiği şey yerel gruplara verilen silah desteği ile hedefin gerçekleştirilemeyeceği idi. Koalisyon içinde yer almakla birlikte, Obama yönetiminin IŞİD stratejisinden hoşnut olmayan ülkelerinde başında Türkiye geliyor. Bu hoşnutsuzluğun birkaç sebebi var. Öncelikle, ABD'nin stratejisinde Esed rejiminin yıkılmasını hedeflememesi. Bu yüzden en azından şimdilik güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge oluşturulmasına sıcak bakılmaması. İkinci olarak ise, IŞİD'in tasfiye edilmesini müteakip Suriye'de ne olacağı konusunda netliğin olmaması. Bunlardan daha önemlisi ise kara harekâtı yapmayan ABD'nin IŞİD ile savaşan gruplara silah yardımının PYD'yi de içermesi.
Kobani'de yaşanan katliamlar üzerinden özellikle Kürt siyasal hareketinin sokağı siyaset üretme ve politik söylemini meşrulaştırmak için bir sonuç alma yöntemi olarak kullanması, birçok kişinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlandı.
Sokakları yakıp yıkan kişiler, duygusal bir cinnet hali geçirdiklerinden dolayı yakıp yıkmıyorlar. Olup bitenler bir psikopatın kendini jiletlemesi haline de benzetilemez. Eylemler, kendi etnik kimliğinden insanların ölümüne veya yurt dedikleri bir alanın elden gitmesinin üzüntüsünün doğallığında yapılmış da değil. Yakıp yıkmalar sıradan bir vandalizm hiç değil. Kitle psikolojisinin kontrol edilemezliği ile de açıklanamaz. Olup bitenler tüm bu açıklama biçimlerinden izler taşımakla birlikte, tek başına bunların hiçbirinden ibaret değil. Bu bir siyaset. Yıkıcı bir siyaset ama siyaset. Olup bitenler bir "PKK siyaseti". Bu siyaseti şöyle özetlemek mümkün: "Yakarak, yıkarak, sokakları savaş alanına çevirerek, Türkiye'yi istikrarsızlaştırabileceğini göster. Elini güçlendir. Taraftarlarını diri tut. PKK'lı olmayan Kürtleri ve Güneydoğudaki Türk nüfusu yıldır ve göçe zorla. Güneydoğu'da şehirlerin tek hakimi ol. Batı'da da kurtarılmış alanlar yarat. Çözüm sürecinin de Öcalan üzerinden yürümesini engelle.Devleti masada Kandil'in birincil aktör olmasını kabule zorla".
Vesayet düzeni adeta en geniş anlamda topluma dair ne varsa onun düşmanıdır; toplumun kodları ile oynar, onu felç eder, normal seyri tıkar, toplumsal kanalları daraltır, fertleri parçası olduğu toplumdan bezdirir ve olağanı olağan dışı hale getirir.
IŞİD özelinde Irak ve Suriye'de yaşanan gelişmeler sonucunda iki gün içerisinde 140 bini aşkın insanın ülke sınırlarından giriş yapması iç siyasette mülteci konusundan çok Çözüm Süreci'ni etkiledi. Bölgede son dört yıl içerisinde vuku bulan olaylar genelde Kürt meselesi, özelde ise bu meselenin demokratik yollardan çözümünü baltalayan bir işlev gördü. Öncelikle, 2009'da Arap Baharı'nın estirdiği havayı arkasına almaya çalışarak Demokratik Açılım fırsatını geri tepen PKK, 2013'ün yaz aylarında PYD'nin Suriye'deki güç vakumundan faydalanıp diğer siyasi Kürt yapılanmalarını elimine ederek elde ettiği güç neticesinde müzakere sürecine geçemeyişi bahane ederek geri çekilmeyi durdurdu. Şimdi ise Irak'ta ABD'nin hava saldırısında önemli kayıplar veren IŞİD'in yönünü tekrar Suriye'ye çevirmesiyle birlikte Kobani ve çevresinde şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Rojava'da yaşanan bu gelişmenin Kürt siyasal hareketi tarafından algılanışı ve iç siyasete taşınma yöntemi yukarıdaki iki örneğe benzer şekilde Çözüm Süreci'nin toplumsal dayanağını ve manevi havasını baltalıyor.
Çok şükür medyada yer etmiş olan muhafazakârların kötü temsili âdeti henüz yeterli seviyede olmasa da gittikçe değişiyor ve özellikle televizyonlarda muhafazakârları ve diğer toplumsal kimlikleri gerçek hayatta var oldukları çeşitlilik içerisinde temsil eden yapımlar artıyor.
Çözüm Süreci bölgesel denklemin kaygan zeminine rağmen önemli bir ivme yakaladı. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Kürt meselesinin barışçıl yollardan sonlandırılmasını hedefleyen Çözüm Süreci bir hükümet programında yer aldı. Başbakan Davutoğlu süreci bizzat uhdesine alarak bu meseleye verdiği önemi ortaya koydu. Bu gelişmelerin dışında, sürecin artık yasal dayanağa oturuyor oluşu, devletin en üst düzeyden 15 günde bir düzenli toplantılarla süreci takip edecek olması ve Öcalan'ın sürecin pratiğine yönelik verdiği pozitif mesajlar sürece dair pozitif bir iklimin doğmasına yol açıyor. Süreç bilindiği üzere üç sacayağı üzerine oturuyordu. 2005 yılında Diyarbakır'da yaptığı konuşma ile startını verdiği, 2009 yılındaki Demokratik Açılım ile tüm ülkeyi bir oryantasyon sürecinden geçirerek meselenin demokratik yollardan çözümüne alıştıran Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümeti, örgüt üzerindeki otoritesini sorgulamaya yönelik girişimlerden güçlenerek çıkan Öcalan ve provokasyonlara rağmen sürecin arkasında durarak devamlılığını sağlayan toplumsal destek. Kürt siyasal hareketinin temsilcisi konumundaki HDP ise bu üçlü denkleme 'arabulucu' rolüyle dahil edildi.
Geçen hafta bir televizyon programında ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu'na, partisinin Kürt meselesinin çözümüne yönelik ilk üç önerisinin ne olduğu soruldu. Kılıçdaroğlu bu soruya şu cevabı verdi: "Şu anda aklımda değil, bilseydim hepsini getirir burada konuşurduk." Kürt siyasetinin aktörlerine gelince... Onlar da çözüm sürecine yönelik konuşmalarında somut öneriler sunmak yerine, daha çok hükümetin açıklamalarını sorunsallaştırarak, ilgili açıklamaların "barış diline hizmet etmediğine yönelik" genel bir söylemle siyaset üretmekteler.