Türkiye AB için Vazgeçilmez Ortak

AB'de Türkiye'nin üyeliğine şüpheyle yaklaşan ve imtiyazlı ortaklık öneren bazı aktörlerin bu konuda bir paradigma değişikliğine gittiklerini iddia etmek için henüz çok erken olduğu açıktır.

Devamı
Türkiye AB için Vazgeçilmez Ortak
Batılı Müslümanlar DAİŞ'e Neden Katılıyor

Batılı Müslümanlar DAİŞ'e Neden Katılıyor?

DAİŞ radikalizminin insanlara hitap etme kapasitesi, ideolojilerinin mantıki tutarlılığından veya argümanlarının ikna ediciliğinden ziyade temel siyasi, psikolojik ve sosyal faktörlerden kaynaklanmaktadır.

Devamı

Bugün Nahda'nın önünde uzun ve ince bir yol bulunuyor. Sistem dışı bırakılmadan, meşru, sorumlu ve yapıcı bir muhalefet partisi örneği sunmak. Bu tür bir siyasetle önümüzdeki dönemde iktidara gelmenin yolunu da hazırlayacaktır.

IŞİD ile savaş sonrası ortamda "cihat" ettiğini söyleyen yeni grupların Ortadoğu'nun dini iklimini daha da parçalaması ve radikalleştirmesi kuvvetle muhtemel.

Demokratik tecrübenin ve medeniyet perspektifinin esnekliğini ve kapsayıcılığını taşıyan İslam yorumlarının kitlelerle buluşması lazım.

Birinci Dünya Savaşı'nın emperyalist ve sömürgeci günahını taşıyan İngiltere ve Fransa'nın aksine ABD büyük bir fırsata sahipti. Wilson Prensipleri'nin getirdiği iyimserlik havası içinde ABD, Batı adına İslam dünyası ile yepyeni bir sayfa açabilirdi.

IŞİD Nasıl Ortadan Kaldırılır?

SETA analisti Burhanettin Duran, el-Kaide'den neo-el Kaide şeklinde IŞİD'in doğduğuna ve Ortadoğu'daki şartlar iyileştirilmediği sürece yeni IŞİD'lerin ortaya çıkacağına dikkat çekti.

Devamı
IŞİD Nasıl Ortadan Kaldırılır
IŞİD Tam Bir Truva Atı Arkasında Baas İran ve Rusya

IŞİD Tam Bir Truva Atı, Arkasında Baas, İran ve Rusya Var

Star gazetesinden Fadime Özkan'a konuşan SETA Ankara Dış Politika Direktörü Ufuk Ulutaş, IŞİD'in Suriye'ye sokulmuş bir Truva atı ve arkasında Baas, İran ve Rusya'nın olduğu düşüncesinde.

Devamı

SETA İstanbul Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, Yeni Şafak'ta yayımlanan söyleşisinde, Cemaat-hükümet çatışması üzerinden din-devlet ilişkilerinin yeniden konuşulması gerektiğini belirtiyor.

Bir toplumsal hareketin başına gelebilecek en büyük bela, onun esasında bünyesinde "milis güçler barındırdığı" yahut "gizli bir yapılanma" ile işbirliği yaptığı intibaıdır.

İhvan'ın düşüşünün ilk ve en önemli kaybı Arap Baharı'nın demokrasi ve halkın iradesi söylemine getirdiği meşruiyetin örselenmesidir.

Gezi eylemleri, demokrasi talebinin yaşam tarzı kaygılarına feda edilmesini sembolize etmektedir.

Son aylarda yaşanan olaylar göstermiştir ki İslami siyasal aktörler bundan sonra ancak muktedir olma siyaseti geliştirebildikleri müddetçe siyasal kazanımlarını sağlama alabileceklerdir.

Salı günü gerçekleşen İsrail parlamento seçimlerinde Netanyahu, koalisyon hükümetini kurup gerekli çoğunluğu sağlaması halinde yeniden İsrail başbakanı olacak.

Bir çok siyasi gözlemci, ABD’nin yakın tarihinin siyaseten en kutuplaşmış seçim kampanyalarından birini yaşadığını düşünüyor.

Sırp Cumhuriyeti ile Bosna siyasi aktörleri anlaşamadığı için 3 Ekim seçimlerinden beri Bosna'da hükümet kurulamıyor.

Kürt meselesini konuşurken, binyıldır beraber aynı coğrafyada kardeşçe yaşamış, tehlikeleri beraber karşılayıp, bertaraf etmiş bu iki topluluk arasında, son 20 yıldır bazı pürüzlerin yaşanmaya başlandığının farkında olmak gerekir. Bu farkındalığı, ayrışmayı tetikleyen bir unsur olarak değil, birleşmeyi tahkim etmenin gerekliliğini sağlayacak, varolan pürüzleri giderecek bir ön bilgi olarak akılda tutmakta yarar var. Aksi takdirde, yeni yeni belirmeye başlayan bu gerilimi gözardı ederek sürdürülecek birlik-beraberlik söylemleri, iki topluluğun birbirlerine yabancılaşmasını derinleştirebilir. Bu anlamda, öncelikle, Türklerle Kürtlerin siyasal temsil enstrümanlarında yaşanan ayrışmayı ve seçmen eğilimlerinde kendini ele veren gettolaşmayı ortadan kaldıracak yeni siyasal kanallar açmak gerekir. Zira, Kürt sorununun çözümü, Kürt siyasetinin Türkiye siyasetiyle entegre olmasından geçiyor. Siyasal dil ayrışması nasıl her iki topluluğu ayrıştırdıysa, ortak bir siyasal dil de aynı ölçüde birleştirici olabilir.

Turuncu Dergisinin 28 Şubat Sürecinin yıldönümü dolayısıyla SETA Araştırmacısı Hatem Ete ile gerçekleştirdiği röportaj

Ortadoğu’da son yıllarda yaşanmakta olan gerilimler ve çatışmalar uzun bir süredir dünya siyasetinin sıcak gündemini teşkil etmektedir. Irak’ta 4 yıldan uzun bir süredir devam etmekte olan Amerikan işgali Irak’a istikrar getirememiştir. Irak işgali hızla bir iç savaşa dönüşmektedir. İç savaş durumunda ortaya çıkabilecek yıkım, hem Irak, hem de bölge açısından şu ana kadar yaşanan yıkımın çok daha ötesine geçecektir. Arap, Türkmen ve Kürt unsurlarından oluşan Irak, adeta Ortadoğu’nun mikrokozmozudur.

Ankara açısından bakıldığında, Irak’ta 1991 sonrasında ortaya çıkan belirsizliğin ve otorite boşluğunun er ya da geç bir neticeye kavuşturulması, Irak’ın tekrar uluslararası sistemin içine çekilerek normalleştirilmesi, egemen, bağımsız, bütün, demokratik ve istikrarlı bir ülke haline getirilmesi gerekiyordu. Bunun barışçıl bir şekilde cereyan etmesi tercihe şayandı. Türkiye için en ideal çözüm Saddam Hüseyin ve Baas Partisi’nin yeni dünya dengelerini doğru okuyarak geri adım atması, içeride de tedrici bir demokratik tecrübeye ve toplumsal uzlaşmaya girişmesi olabilirdi. Genelde Soğuk Savaş ve özelde 11 Eylül 2001 sonrası ortaya çıkan parametrelerin sonucu, küresel barışın yanı sıra bölgesel barış ve istikrar da önemli hale gelmişti. Türkiye’nin çıkarları açısından Irak’taki bunalımın, Ortadoğu’da daha büyük bir kaosa dönüşmemesi ve Irak’taki gelişmelerin Türkiye’nin sınırlarını olumsuz yönde etkilememesi büyük önem taşımaktaydı. Türkiye’nin savaşın hemen öncesindeki beklentileri şöyle sıralanabilir: Irak’ın siyasî ve toprak bütünlüğünün korunması; Kerkük’ün ve Irak’taki doğal kaynakların Irak’a ait olması; Türkmenlerin güvenliği ve adil temsili; PKK’nın Irak’ta barındırılmaması. Peki beklentiler gerçekleşti mi?