Analiz: Kürt Meselesi | Problemler ve Çözüm Önerileri

Cumhuriyetin kuruluşundan beri Türkiye'nin bir Kürt meselesi hep var olageldi. Önceleri, ağırlıklı olarak entegrasyon ve geri kalmışlık kaygılarıyla ele alınan bu sorun, 1980'lerden itibaren, PKK'nın ortaya çıkmasıyla bir güvenlik sorunu olarak ele alınmaya başlanmıştır. Böylece terör örgütü, Kürt sorununun karmaşık dinamiklerini unutturan bir işlev görmüştür. Güvenlik perspektifinin hâkim olduğu 1990'lı yıllar boyunca, OHAL yönetiminde Kürt sorunu teröre indirgenerek yönetilmeye çalışılmıştır. Çeyrek yüzyıldır, Kürt sorununu algılamamızı toptan değiştirecek birçok gelişme yaşanmasına rağmen, kamu otoritesinin soruna yaklaşımında terörle mücadele perspektifi ağırlığını korumaya devam etmektedir. Oysa bu yıllar boyunca, Türkiye'de ve bölgede, kamu otoritesinin soruna yaklaşımını gözden geçirmesini zorunlu kılan birçok gelişme yaşanmıştır.

Devamı

Oslo'dan İmralı'ya Müzakere Süreci

TRT1'de yayınlanan Enine Boyuna programının bu haftaki bölümünde, devlet ile İmralı arasında başlayan görüşmeler sonrası yaşanan gelişmeler masaya yatırıldı.

Devamı

SETA Başkanı Taha Özhan, TRT1'de yayınlanan Enine Boyuna programında, yeni İmralı süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye'de sadece Kürtler devletin yanlış politikalarının hışmına uğramadılar. Doğrudur, en uzun süreli ve maliyetli politikalara Kürtler maruz kaldı, ama bundan diğer kesimler de muaf değil. Kaldı ki, Kürtlerin maruz kaldığı politikalar, Kürtler dışındaki toplumsal kesimlerde de yadsınamaz kötü sonuçlar üretti. Belki de meseleyi şöyle okumak gerekir: Devlet diye sabit, değişmez bir olgu yoktur. Devlet, onu yöneten kadroların zihniyetine göre politikalar üretir. Toplum, aslında, başından beri bu ayrımın bilincinde oldu. Karar mekanizmalarının tepesindeki kişilerle ilişkili olan meselesini devlete mal etmedi. Faili meçhul cinayetleri, o gün karar mekanizmasını ellerinde bulunduran kişilerin bir sorumluluğu olarak algıladı ve onlara oy vermedi. Bugün iç ve dış dinamiklerin değişmesiyle, Türkiye'nin öncelikleri, tehdit algısı, gelecek tasavvuru değişiyor ve bunların bir yansıması olarak da Kürt sorununa bakışı değişiyor.

Kürt sorunu ile PKK sorunu mümkün mertebe birbirinden ayrıştırılarak ele alınmalıdır. PKK büyük ölçüde Kürt sorunundan beslenen ve Kürt sorununu besleyen bir örgüttür. Örgütün bir liderlik kadrosu ve organizasyon şeması mevcuttur. Bu nedenle, PKK'nın silahsızlandırılması ile ilgili adımların atılmasında konuşulacak kişiler mevcuttur.

Türkiye, bugüne kadar, Kürt sorununun ekonomik, siyasal, psikolojik ve güvenlik dinamiklerini hesaba katan bütünlüklü ve kapsamlı bir çözüm stratejisi geliştiremedi. Farklı zamanlarda sorunu oluşturan farklı dinamiklerin tekil olarak öne çıkarılmasıyla geliştirilen çözüm önerileri, sorunu bütünüyle kapsayamadığı için bir ilerleme sağlanamadı. Sonuçta bu eksiklikler bugün fark edilmiş ve sorun bütün yönleriyle tartışmaya açılmış durumdadır. Soruna taraf olan bütün aktörler, üzerinde anlaştıkları bir stratejiden yoksun olsalar da niyet düzeyinde çözümün gerekliliği ve aciliyeti yönünde bir mutabakata varmış gözüküyorlar.

TRT Şeş, Kürt sorunu ve normalleşme

24 SAAT Kürtçe yayın yapacak TRT 6 (Şeş)'nın faaliyete geçmiş olması, devletin Kürt sorununa yaklaşımında bir kırılma noktasıdır. Bir fiilî durum olarak ortaya çıkan bu adım aracılığıyla, devletin Kürt politikası yeni bir dönemece girdi. Bu açılım, Kürtçe yayınla ilgili bugüne dek varlığını sürdüren yasağın gereksizliğini ortaya çıkardığı gibi, Kürtçenin kullanımıyla ilişkili halen devam eden birçok yasağı ve kaygıyı da anlamsızlaştıracak. Cumhuriyet'le beraber neredeyse Kürtçeyi kullanan herkesin maruz bırakıldığı suçluluk ve isyan arasında değişen duygular, anadili Kürtçe olan halkı devlete yabancılaştırdı.

Devamı

Yargıda Bitmeyen Reform İhtiyacı

Bugüne kadar yapılan reformlara rağmen sorunların hala sürmesinin en önemli nedeni, sorunları gerçekten çözmek yerine, palyatif yöntemlerle günü kurtarmaya çalışmak olmuştur.

Devamı

Son yirmi beş yılda yaşanan şiddet, terör, kışkırtma ve iki kesimi birbirinden soğutma çabaları sosyolojik sonuçlar doğurmamış, yani Türk ve Kürt halkı birbirinden koparılamamıştır. Türkiye bunu neye borçludur? Bunun cevabı Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap ve Boşnakları bir arada tutan unsurların yani toplumun ortak paydalarının ne olduğu sorusuna verilecek cevapta gizlidir. Araştırma, vatandaşlık, (% 86,2) ortak inanç, tarih, coğrafya, kardeşlik duygusu ve kültürel değerlere (% 84,1) Türkiye'de bütün toplumsal kesimlerin önem atfettiğini göstermektedir. Bu bulgular ortak bir gelecek idealinin de paylaşıldığına işaret etmektedir.

Kürt siyasetinin önündeki önemli engellerden biri de militan veya dağ kadrosunun siyasi sürece eklemlenmesi ile ilgili. Bu kadronun son zamanlarda protesto eylemlerinde çocuk-yaşlı, kadın-erkek geniş kitleleri harekete geçirme noktasında son derece etkili olduğu söylenebilir.

Türkiye'de en geniş anlamda ‘Kürt meselesi' kavramsallaştırmasıyla ifade edilebilecek bir sorunun varlığına inanan bütün kesimlerin, birçok çevrenin Kürt meselesi ile ilgili bir önerisi ve bu önerilerin beslendiği bir söylemsel formasyonu mevcuttur. Ancak sorunun bugün aldığı biçim ve boyutta soruna yönelik tanımları ve çözüm önerileri bağlamında en fazla katkısı olan iki genel yaklaşım üzerinde özellikle durmak gerekir. Bu yaklaşımları güvenlik perspektifi ve etno-seküler yaklaşım başlıkları altında ele almak mümkündür.

TÜRKİYE'DEKİ Kürt nüfusu temsil ettiği iddiasındaki PKK, etno-politik bir sorunla bağlantılı olarak ortaya çıkmış bir terör örgütüdür. Dünyanın muhtelif bölgelerinde devam eden onlarca etnik çatışma incelendiğinde konuyla ilgili örnek alınabilecek ideal bir siyasi çözüm biçiminin olmadığı görülür.

Kürt sorunu, Irak'ın işgalinden sonra bölgesel bir sorun haline geldi. PKK terörü ve Kürt sorununun yönetilebilir bir hal alamamasının nedeni ise Türkiye'nin hesap ve çıkarlarının ABD, Avrupa, İsrail, İran ve Kuzey Irak Kürt yönetimin çıkarlarıyla çelişiyor olmasıdır. Bu noktalarda yapılması gereken, öncelikle diplomatik yöntemlerle meseleyi uzun vadeli bir müzakere süreci olarak görerek, en azından ABD ve Avrupa ülkelerinden bir kısmının Türkiye'nin yanında yer almasını sağlayabilmek, diğer bölge ülkeleriyle de bu konuyla ilgili uzlaşı alanlarını artırmak ve çok boyutlu bir diplomasi sürdürmektir.

Kürt sorunu yıllardır çözül(e)miyor ancak çözümden yana umutlar zaman zaman çok azalsa da hiç kaybolmuyor. Kürt sorunundan yana yeniden umutlandığımız günler yaşıyoruz. Tabii, bu dalgalanmalar, karşılıklı olarak sorunun aktörleri/tarafları arasında ve aktörlere/taraflara karşı toplumda ciddi bir güvensizliği de beraberinde getirdiğini belirtelim.

Mit ile PKK arasında yapılan görüşmeyle ilgili tartışmalar, on gündür medyanın ve siyaset dünyasının gündemini meşgul ediyor. Kamuoyuna yansıyan değerlendirmelerin neredeyse tamamında, devletin PKK'yla görüşmesi olumlu bulunuyor, hatta gerekli görülüyor. Bununla birlikte, görüşmeyi kimin sızdırdığına ilişkin spekülasyonlar daha çok öne çıkıyor. Siyasilerin açıklamalarında ise, görüşmelerin hükümet tarafından gizlenmesi, inkâr edilmesi üzerinde duruluyor.

TRT TÜRK'te yayınlanan Detay programına konuk olan SETA Hukuk ve İnsan Hakları Direktörü Yılmaz Ensaroğlu, Başbakan Erdoğan'a sunulan 4. Yargı Paketi'ni değerlendirdi.

Asra yakın bir zaman Sykes-Picot düzeninin bizi bıraktığı siyasal girdaptan çıkamadık. Sykes-Picot düzeni, II. Dünya Savaşı ve İsrail'in kurulmasıyla önce güncellendi ardından da Camp David düzeniyle yeni bir sayfa açıldı. Irak'a ABD müdahaleleriyle yaşanan yapısal kırılmalarla ilk önce cari düzenden 'Türkiye düştü' ve Arap devrimleriyle de yeni bir düzen tartışması ortaya çıktı. Bütün bu tarihsel kırılmalar bile yüzyıl önceki 'Kürt tartışması' düzeyini çok fazla değiştirmedi.

II. Açılım döneminde CHP'de ve MHP'de siyaset dışı müdahalelerle lider ve üst düzey kadro değişimi yaşandı. BDP, açılım sürecindeki anlamsızlığını anayasa oylamasında derinleştirse de; Kürt meselesinde büyük ölçüde PKK merkezli dili kullanan ama PKK ekosisteminin dışındaki isimleri de bünyesine katarak özünde olmasa da şeklen kısmî bir değişim yaşadı. PKK ise 2010 'Arap İsyanlarını' neredeyse baştan aşağı yanlış okuyarak bölgedeki değişim eksenini ıskalayıp statükonun ayakta kalan son birkaç bekçisi rolünden öteye geçecek bir çizgi izlemedi. Sadece kan akıtabildiği için kan akıtmayı tercih eden PKK, siyasal anlamda Baas parantezinde kaldığı son birkaç yıl boyunca binlerce insanın ölmesine yol açmaktan başka bir görev ifa etmemiş oldu. Öcalan ise hapishane şartlarında "eski Türkiye aktörleriyle" kurguladığı şablonun "yeni Türkiye" ve "yeni PKK" karşısında nereye oturduğunu bile anlayamıyordu. Bu durumla yüzleşmek yerine, Öcalan, PKK ve Kürt meselesine dair "son cümleleri" söylemeyerek durumu idare etmeye gayret etti.

Sinop olayını, mülki idarenin beceriksizliği ile BDP'lilerin siyasetsizliğinin birleşiminden ortaya çıkan sıradan bir vukuat olarak okumak mümkün.

Suriye'deki Kürt nüfusun çoğunluğu bugün tartışmalara ve çatışmalara konu olan bölgede yaşamamaktadır. Kürtler Halep ve Şam başta olmak üzere Suriye'nin diğer etnik unsurlarıyla beraber yaşamaktadır. Kaldı ki Suriye Kürtleri diye konuştuğumuz nüfus büyük ölçüde Türkiye Kürtlerinin bir uzantısıdır. Baas rejimi ülkede kontrolü kaybettiği ama Esed'in hala direnmeye devam ettiği Suriye'de, daha nihai sonuç ortaya çıkmadan, Kürtler adına federasyon veya özerklik talepleriyle sahneye çıkmak bir hak talebinden ziyade sahadaki bütün aktörlerin Kürtlerle sorunlu bir ilişki geliştirmesine yetmiştir. Suriye isyanında süreç ilerleyip Esed rejimi özellikle Suriye'nin kuzeyinde kontrolü tamamen kaybedince, kaçınılmaz olarak, Suriye muhalefeti hali hazırda sorunlu olan ilişkiler üzerinden PYD ile karşı karşıya gelmiştir.