Türkiye'yi Bekleyen Tehlike: Halkların Çatışması

Kürt meselesinin çözümünün siyasi rantının paylaşılması hesapları, tarafları başlangıçta öngörülmeyen pozisyonlara itti.

Devamı
Ateşkes taktik mi taahhüt mü

Ateşkes taktik mi, taahhüt mü?

Yeni eylemlilik dönemi hem Kürt sorununun demokratik yollardan çözümünü hem de demokratikleşme adımlarını yavaşlattı.

Devamı

BDP birçok konuda haklı olarak devletin, Kürt meselesi ve BDP konusundaki çifte standartlı tutumunu eleştirmekte ve resmî ideolojinin tutarsızlıklarına dikkat çekmektedir.

Türk-Amerikan ilişkileri zorlu bir dönemden geçiyor. Onyıllar süren hiyerarşik ilişkinin son 10 yılda giderek etkisini kaybetti. Obama döneminde "model ortaklık" söyleminin hakim olmaya başlaması, model ortaklığın askeri konularda da izdüşümlerinin görülmeye başlaması ve bu yeni durumun getirdiği gerilim, ilişkileri her açıdan etkiliyor. İki ülke arasında son 6 ayda yaşanan krizler bile durumun ciddiyetini ortaya koymaya yeter: Mart'ta Ermeni Soykırımı karar tasarısının Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu'ndan geçmesi, Mayıs'ta Türkiye-Brezilya-İran arasında imzalanan Tahran Araştırma Reaktörü Anlaşması, Mayıs sonunda yaşanan Yardım Gemileri Krizi ve nihayet Haziran'da BM Güvenlik Konseyi'nde Türkiye'nin İran'a ek yaptırım paketi aleyhinde oy kullanması. ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mike Mullen'ın Ankara ziyareti de bu açıdan değerlendirilmeli.

Türkiye, yaklaşık yüzyıldır bu problemle karşı karşıya olmasına rağmen bu meselede de “ikna edici, rasyonel ve kapsayıcı” bir siyaseti kuramadı.

PKK'nın tek taraflı ve resmen ilan ettiği, güvenlik kuvvetlerinin ise fiilen uydukları eylemsizlik süreci, son anda uzatılırken nihai karar haftaya ertelendi. Pazar günü Ankara'da toplanan sürpriz güvenlik zirvesinin ardından KCK tarafından uzatılan eylemsizlik süreci gözleri bir kez daha Abdullah Öcalan ve PKK'ya çevirdi. Güvenlik zirvesi sonrası yapılan yazılı açıklamada, terör meselesi ve ülkenin iç ve dış güvenliğinin ele alındığı ilan edilse de temel gündemin 'eylemsizliğin sona ermesi' olduğu muhakkak. Eylemsizliği son anda uzatan örgüt, bunu KCK tarafından kamuoyuna duyurarak devlete ve siyasete mesaj vermeye çalışıyor. Kürt meselesi hakkında toplumsal farkındalığın bu derece yükseldiği ve sorunun yönetilmesinin zorlaştığı bir dönemde 'Bundan sonra ne olacak?' sorusu hayati bir anlam ifade ediyor. Eylemsizlik devam edecek mi, yoksa yeni bir şiddet dalgası mı yükselecek? Eylemsizliğin devam etmesinin veya şiddetin yeniden başlamasının toplumsal/siyasal sonuçları olacak mı? Eylemsizliğin kalıcı olması durumunda belli ki fazla bir problem yaşanmayacak ve sorunun bir kez daha demokratik yollardan çözümü denenecek. Aksi durumda ise sorun öngörülmedik biçimde büyüyecek ve tamamen kontrol edilemez hale gelecek. Bu anlamda haftaya ertelenen karar her ne yönde olursa olsun hem Kürt meselesinin hem de Türkiye'nin geleceğini derinden etkileyecek.

'Dehşet dengesi'

“Dehşet dengesi” kavramı, geçmişte ABD ile SSCB arasındaki silahlanma yarışını ifade etmek için kullanılan bir sözcük. Dehşet dengesi, terimi iki bloklu dünyada taraflardan birinin nükleer silaha başvurması halinde, diğerinin de karşılık vereceği ve dünyanın yok olacağı tezine dayanıyordu. Nükleer rekabet, soğuk savaşı sürdürülemez ve yönetilemez hale getirmişti. Bu tablo paradoksal biçimde bir yandan savaş seçeneğinin güçlenmesine diğer taraftan ise barış çabalarının artmasına yol açıyordu. Türkiye’nin Kürt meselesi karşısındaki tavrı da “dehşet dengesi” kavramındaki duruma benziyor. Meselenin geldiği hassas nokta, bir yandan barış ve çözüm umutlarını güçlendirirken, diğer yandan düşük yoğunluklu savaşın sürmesine yol açıyor. Son günlerde BDP, DTK, Abdullah Öcalan, Murat Karayılan ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle süren yoğun görüşme trafiği çözüm umutlarını yeniden güçlendirdi. Devletin çatışma yerine müzakereyi seçmesi, Ankara’da yaşanan önemli bir değişime işaret ediyor. Bu görüşmelerden neyin çıkıp neyin çıkmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak 1993 inisiyatifinden sonra ilk defa sorun karşısında mutabakat sağlanmış görünüyor. Anlaşıldığı kadarıyla referandum sonuçlarının sağladığı özgüvenle hükümet, devleti de yanına alıp amaçsız taktik manevralardan vazgeçerek doğrudan meselenin üzerine gidiyor. Hükümetin beklentileri doğru biçimde yönetmesi durumunda başarı sağlamaması için herhangi bir neden yok.

Devamı
Dehşet dengesi'

Araplar ve Modern Türkiye; Algıları Değiştirme Zamanı

Araplar ve Türkler, yüzyıllar boyunca Osmanlı egemenliğinin birer unsuru olarak yaşamışlardır ve kültürel ve dini algıları çok büyük ölçüde bu egemenlik altında şekillenmiştir.1920’li yıllara gelindiğinde ise gerek Türkiye Cumhuriyeti gerekse bazı Arap devletlerinin kurucuları bölgedeki siyasi haritaları değiştirmiş ve bu da modern Türkiye’de yeni bir Arap algısının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu makale Arapların gözündeki modern Türkiye’ye bakışın dört temel esasa dayandığını açıklamaktadır; Osmanlı geçmişi-Kemalist döneme ait miras-Soğuk savaş döneminde yaşanan çatışma ve ittifaklar ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin iktidar süreci. Makalede Türkler ve Arapların karşılaştıkları zorlukları artık bir imparatorluğun unsurları olarak değil, farklı milletler olarak çözmeleri gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Devamı

Referandum sonrasında bugün MHP, Orta Anadolu'daki seçmeni tamamen kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.

Kürt meselesi uzun zamandır dil meselesine indirgenmiş ve anadilde eğitim konusu yaygın biçimde tartışılırken böyle bir talihsiz ifade, tarih dışı olmaktan öteye geçemeyecektir.

Yaşanan ve şu an eksen kayması olarak tartışılan şey aslında Türkiye'nin fiziki sınırlarının, siyasi ve sosyolojik sınırlarına dar gelmesi meselesi...

Diyarbakır'a gelişinde coşkulu ve samimi bir kalabalık tarafından karşılanan Cumhurbaşkanı, belli ki buradan büyük enerji aldı.

Şiddetin sürdüğü dönemlerde bile Kürtçe savunmaya izin veren hukuk sisteminin bugün KCK davasında aksini söylemesi düşündürücüdür.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı uzun bir çalışma sonunda Kürt sorunu konusunda bir başucu kitabı hazırladı.

Ortadoğu'da demokratik değişim talepleri artarken, Türkiye Irak ile ekonomik entegrasyon sürecine devam ederken; PKK, BDP için fırsattan maliyete doğru dönüşebilir.

Hüseyin Mart ayı sonlarında aradı ve “Ömerli’ye geliyor musun?”

Seçimler, bütün siyasal partiler açısından refarandum sonuçlarını tamir veya tahkim etme çabasına sahne olacak.

Siyasal aktörler, umutların makule, endişelerin teskine dönüşeceği noktayı toplumsala bırakmadıkları ölçüde aktör olabilirler.

Türkiye,uzun süredir, yeni bir gelecek inşa etmek yerine, içinde bulunduğu hayati bir krizi aşmak için seçimlere gidiyor.

Aslında eylemsizlik sürecinde yapılan operasyonlar ve devam eden KCK tutuklamaları BDP'lilerin kampanya yapmasına gerek bırakmıyor.