FETÖ hakkında farklı yorumlar yapılabilir ancak şu gerçek reddedilemez: FETÖ milli iradenin tecessüm ettiği siyaset kurumunu devre dışı bırakmaya çalışan anti-demokratik bir örgüttür. Bir toplumda azınlık konumunda bulunan birçok iktidar odağı gibi FETÖ de bu yolu takip etmiştir. Siyaset kurumunu zayıflatacak ve millet iradesine set çekecek her türlü yolu denemiştir.
Devamı
CHP'nin Ocak ayında TBMM'ye sunduğu önergeyle yeniden başlayan tartışma, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un 2009 yılında Meclisten geçirilen torba yasadaki "asker kişilerin özel yetkili mahkemelerde yargılanması" maddesine ilişkin sözleriyle yeni bir yöne evirldi.
Devamı
SETA Hukuk ve İnsan Hakları Araştırmaları Direktörü Cem Duran Uzun “FETÖ’nün siyasi ayağı” tartışmaları üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Altaylı, FETÖ ile mektup diplomasisinde olan bir şahıs. 40 civarında mektup söz konusu. İstihbaratçı olarak kendisi, CIA üzerinden de birçok görevlendirme almış bir kişi".
FETÖ'yü ve PDY'yi doğuran siyasal ortam işte bu bürokratik vesayet sistemidir. Halkın iradesini değersizleştiren ve demokratik siyaseti anlamsızlaştıran vesayet sistemi, FETÖ'nün devletin kritik kurumlarına yerleşmesinin toplumsal meşruiyetini temin edici bir rol üstlenmiştir.
Gülen ve örgütü elli yıla varan geçmişinde siyasi partilerin hem içinde hem de dışında kalmaya özen gösterdi. Örgüt için temel amaç siyasi iktidarlarla konjonktürel ittifaklar kurmak ve fakat onlara gereğinden fazla angaje olmamaktır.
Devamı
'FETÖ’nün siyasi ayağı' önergesinin gerçekten samimi olup olmadığını anlamak için CHP’nin 15 Temmuz’dan bu yana FETÖ konusundaki duruşuna bakmak yeterli.
Devamı
Davaların uzadığına dair tartışmalara karşılık mevcut yargı pratiğimiz ve ağır cezadaki davaların açılma ve görülme süresi göz önüne alındığında darbe davalarının geciktiğini veya uzadığını söylemek mümkün değil.
FETÖ ile mücadeledeki en etkin adım “lider tasfiyesi” olarak gözükmektedir. Bu literatür, etnik temelli ayrılıkçı hareketlere kıyasla dini görünümlü örgütlerde çözülmeyi daha fazla hızlandırdığını göstermektedir.
Dünya kamuoyuna anlatırken, kanlı 15 Temmuz darbe girişimini yönetenlerin bu "sivil" görünümlü fanatikler olduğunu vurgulamakta fayda var.
Devletin temel kurumlarının bu kadar sarsıldığı bir darbe girişiminden sonra, ülke çapına yayılmış on binlerce kişiyi ilgilendiren soruşturmaların ve davaların yürütülmesi başlı başına bir sorun.
Bu çalışmada darbe girişimi öncesi ve sonrasıyla, FETÖ ve 15 Temmuz hakkında hazırlanan iddianameler üzerinden analiz edilecektir.
Sadece Türkiye için değil dünya için de bir tehdit olan FETÖ’nün hem iç hem de dış kamuoyuna anlatılması, mücadelenin geleceği açısından hayati önem taşımaktadır.
Bu savunmalar takiye, tedbir ve gizlenmeyi esas alan ve bu amaçla her türlü yalana ve hileye başvuran tipik bir FETÖ tavrı.
Siyasi alanda da FETÖ'cüler var ve ortaya çıkarılmaları gerekiyor. Ancak bakılacak ilk yer 2013'den beri FETÖ'nün bir terör örgütü olduğunu haykıran, aradan geçen 4 yılda bünyesindeki FETÖ'cüleri ayıklayan AK Parti değil!
Erdoğan’ın, çağrısında kararlı ve tereddütsüz bir tutum sergilemesi bu özgüveni pekiştirdi. Erdoğan’ın gece boyunca tüm camilerden sala ve ezan okutması gibi taktik hamleleri ve can güvenliği konusunda güvencesi yokken bile başkomutan olarak Atatürk Havalimanı’na gelebilmesi, cephede savaşın kazanılmasında kritik eşiklerden biriydi.
Darbelere ve askeri müdahalelere ABD yönetiminin bakışı Soğuk Savaş sonrasında da çok fazla değişiklik göstermedi. Literatüre bizzat darbe yapıcıların ağzından “postmodern darbe” olarak geçen 28 Şubat sürecinde de ABD ve Batı dünyası kendinden beklenilen prensipli duruşu gösteremedi.
17-25 Aralık yargı darbesi girişimi başarısız olduktan sonra Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile ilgili Haşhaşilik benzetmesi yaygınlık kazandı. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında FETÖ üyeleri TBMM’yi bombalamak, Genelkurmay Başkanı’nı esir almak, Cumhurbaşkanı’na suikast teşebbüsünde bulunmak, sivil insanları tank, savaş uçağı ve helikopterlerle katletmek gibi akıl almaz eylemlere imza attılar.
Türkiye’deki İslami hareketleri ılımlı ve aşırı/radikal şeklinde tasnif etmek ABD merkezli literatürde yaygın bir kabuldür. Devleti ele geçirme arzusu taşıyan siyasal hareket “radikal” olarak, sosyal hizmetler alanında örgütlenen sivil oluşumlar ise “ılımlı” olarak resmedilir.
20. yüzyıl Türkiye modernleşmesi, ikilemlerin, karşıtlıkların, birbirini dışlayan ötekilerin siyasetten gündelik hayata her alanda karşımıza çıktığı bir modernleşmedir. 20. yüzyılda Türkiye, devlet-toplum, din-devlet, halk-aydın, gelenek-modernlik, Batı-Doğu, kurum-birey, formel-enformel vb. birçok ikilemin arasına sıkıştı.