Almanya’ya Neyin Misillemesi?

2014’ten beri yaşanan bazı gelişmelere bakarsak Berlin’in tavırlarının Ankara’da neden bu kadar rahatsızlığa yol açtığını anlarız.

Devamı
Almanya ya Neyin Misillemesi
Neden Yeni Güvenlik Politikası

Neden “Yeni Güvenlik” Politikası?

Türkiye'nin yeni yönelimi terörle mücadelede pro-aktif tedbirler alınması, kapasite geliştirme ve reform çabaları ile sınırlı değil.

Devamı

İktidarını demokratik seçimlerle konsolide eden Erdoğan Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzenin çöktüğü ve sınırların yeniden çizildiği bir bölgenin yakıcı sorunları ile uğraşıyor.

Şeytan, muhatabına sadece soldan yaklaşmaz. Bir de sağdan yaklaşır. Sömürgeciler de öyle. İki yüz yıldır bu ülkeye, bu millete muameleleri böyle.

1980'de Türkiye'nin gayri safi hasılası ABD'nin kırkta biriydi. 2012'de ise 19 katına düşmüş. 1980'de Almanya 11 kat büyüktü bizden, şimdi 5,5 katına düşmüş. Yani Türkiye artık 1980 Türkiye'si gibi davranamaz.

Bugün Mark Sykes’in öngördüğü etnik ve kabile-aşiret temelli yaklaşımların çok daha ötesinde yeni faktörlerin hesapta olduğu unutulmamalıdır. Her ne kadar iyi planlanmış olsa da nüfus mühendisliğiyle bir coğrafyayı şekillendirmeye çalışmasının kaderinin mutlak başarısızlık olacağını akılda tutmak gerekiyor.

Sykes Picot'nun Arka Planı

Bugün Mark Sykes’in öngördüğü etnik ve kabile-aşiret temelli yaklaşımların çok daha ötesinde yeni faktörlerin hesapta olduğu unutulmamalıdır. Her ne kadar iyi planlanmış olsa da nüfus mühendisliğiyle bir coğrafyayı şekillendirmeye çalışmasının kaderinin mutlak başarısızlık olacağını akılda tutmak gerekiyor.

Devamı
Sykes Picot'nun Arka Planı
Almanya Bu Riski Neden Alıyor

Almanya Bu Riski Neden Alıyor?

Türkiye’nin mülteci meselesi konusunda Avrupa’nın düştüğü acziyeti siyasi baskı aracı olarak kullandığını düşünen Merkel hükümeti Ankara’ya karşı bir güç gösterisinde bulunmak istiyordu.

Devamı

Alman Federal Meclisinin almış olduğu kararın Türkiye üzerinde kurmak istediği baskıya karşı dik durulmalı, diplomatik alanda gerekli tepkiler verilmeli, ancak bu meselenin Türkiye'nin ekonomik çıkarlarına zarar verecek boyutlara taşınmaması gereklidir.

Amerika’daki kurumları aynen getirip Amerikan modelini getirdim deseniz de o Amerikan modeli olmaz. Türkiye modeli olur. Çünkü her toplumun sosyokültürel ekonomik yapısı, tarihsel özellikleri ve uluslararası ilişkilerde konumlanması farklı olduğu için o sistemin işleyişi de kendine özgü olacaktır.

Almanya'nın bu meseleyi gündeme getiriş biçimi ve zamanlaması, meseleyi bir siyasi manivela olarak kullanmak istediğinin kanıtıdır.

Bölgesel aktörlerin çatışmalara son verme ve yeni bir düzen kurma noktasında sorumluluklarını yüklenme dönemi. Kendi aktörlüklerini, tercihlerini ve sonuçlarını gözden geçirme zamanı.

İslam medeniyetindeki fay hatlarıyla oynanmaktadır. Ancak unutmamak lazım ki İslam medeniyeti içindeki fay hatlarının basit bir siyaset aracına dönüştürülmesi tüm alanlardaki krizleri derinleştirmektedir.

Yeni Asya gazetesinin sorularını cevaplayan SETA Hukuk ve İnsan Hakları Araştırma Asistanı Yavuz Güçtürk, Türkiye'nin kendi insan hakları sorunlarını çözmeden, başka ülkelere model olmaktan söz etmesinin doğru olmayacağı değerlendirmesinde bulundu.

SETA bünyesinde yayımlanan Arapça akademik dergi Ru'ye Turkiyye'nin 5. sayısı okurlarla buluştu.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın geçirdiği dönüşüm ve bu dönüşümün bölgesel ve uluslararası güç dengeleri üzerine etkisi konularını ele aldılar.

Bugün İslam dünyasına ilişkin  olumsuz önyargıların sorumlusu Müslüman halklar değil, onları temsil iddiasındaki siyasi yönetimler ve hareketlerdir.

ABANT Platformu’nun Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkenti Erbil’de düzenlediği ‘Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak’ adlı konferans bir ilke imza attı ve Türkiyeli Türk ve Kürt aydınlarla Iraklı Kürtleri bir araya getirdi

SETA KONFERANS Konuşmacı:     Dr. Hasan Yavuz     Başbakan Danışmanı / Marc Bloch Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih: 14 Mayıs 2007 Pazartesi Saat: 15.00 Yer: SETA, Ankara

Garton Ash’in, 27 Temmuz 2006 tarihli The Guardian’da yayımlanan yazısı “Avrupalılar olarak Orta Doğu’daki çatışmayı bizim yarattığımızı asla unutmamamız gerekir” başlığını taşıyordu. Ash’e göre, kökenleri tarihin derinliklerine uzanan Yahudi düşmanlığı Orta Doğu’yu kana bulayan, son Lübnan örneğinde görüldüğü gibi sivillerin hayatlarını kaybetmelerine ve yurtlarından ayrılmak zorunda kalmalarına yol açan başlıca nedenlerden biri. Avrupa tarihine bakıldığında sistematik bir Yahudi düşmanlığının olduğu ve bu kıtada istenmeyen Yahudilerin zamanla kendi devletlerini kurmayı amaçlayan siyasi siyonizm bilincini geliştirdikleri ve Avrupa’nın da yardımıyla nihayet 1948 yılında bağımsız bir devlet İsrail kurduklarını görüyoruz.

İran ile ABD arasındaki nükleer kriz tırmandıkça, Türkiye’nin muhtemel gelişmeler karşısında izleye(bile)ceği politikalar ve karşı karşıya kalabileceği açmazlar hakkındaki yorumlar da her geçen gün artıyor. Son 20-25 yılda siyasi ve askeri elitlerimizin Türk-İran ilişkileri konusunda verdikleri demeçlere baktığımızda birbiriyle zıt iki temel söylemle karşılaşırız. Bir kesim ‘son 400 yıldır’ devam eden ‘ebedi’ Türk-İran dostluğundan bahsederek, 1639 Kasr-ı Şirin antlaşmasından bu yana sınırımızın hiç değişmediğini,