Tunus'un Burgibaizmle İmtihanı

Belayıd suikastını bir sonuçtan çok Tunus için yeni bir siyasi dalganın ve toplum mühendisliğinin başlangıcı olarak okumak doğru olacaktır.

Devamı
Tunus'un Burgibaizmle İmtihanı

Arap Baharı'nda Siyasi Kriz: "Tunus"

SETA Dış Politika Direktörü Talip Küçükcan, NTV canlı yayınında Tunus'ta son günlerde yaşanan siyasi çalkantıları değerlendirdi.

Devamı

Analizde, Mısır'da yapılan anayasal düzenlemelerin nedenleri inceleniyor ve Cumhurbaşkanı Mursi'nin göreve geldiği 30 Haziran 2012'den beri izlediği politika değerlendiriliyor.

"Türkiye'de İhracat: 2012 Yılı Değerlendirmesi"ne göre, Türkiye'nin dış ticarette yaşadığı eksen genişlemesi ihracata tavan yaptırdı.

Suriye isyanında Baas rejiminin ve arkasında duranların arzulayacağı şeylerin başında, İsrail'in sürece müdahil olması gelmektedir.

SETA Başkanı Taha Özhan, TRT1'de yayınlanan Enine Boyuna programında, yeni İmralı süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Analiz: PKK Silah Bırakmak İstiyor mu?

PKK'nın gündeminde Kürt meselesi gerilemeye devam ettikçe BDP de siyaseten anlamsızlaşmaya devam edecektir. BDP siyaseten geriledikçe oluşan boşluk, AK Parti düşmanlığı motivasyonuyla BDP adına doldurulmaya ve şekillendirilmeye devam edilecektir. Cumhuriyet tarihinin mezaliminin müsebbibini, yıllar sonra AK Parti olarak bulan sol-anakronizm ve PKK; bölgemizde yaşanan vekalet savaşında Baasçılığa oynamaktan hiç de rahatsız olmamaktadır. Kaderini Baasçılıkla eşitlemiş bir yapının demokratik bir zemine gelmesini veya oluşması için engel olmamasını beklemek neredeyse imkânsız hale geldi. PKK'nın bu trajik tercihi sadece kendisini ilgilendirmiyor. PKK Kürtlerin ve Türklerin maliyetine Türkiye'ye bedel ödetiyor. Bunu zihnen rahatsız olmadan yapabilmek için iki şeye karar vermesi yeterliydi: dağda kalacağız ve silah bırakmayacağız. Son saldırıları bu kararlarının delilidir. Bu karar ne yeni Türkiye'yi ne de yeni bölgesel dengeleri okuyamamanın da bir başka tezahürüdür.

Devamı
Analiz PKK Silah Bırakmak İstiyor mu

Analiz: PKK ve Baasçılık

Türkiye'nin mecburi ve tabii istikameti olan demokratikleşmenin organik bir parçası olmak yerine yel değirmeniyle savaşmayı tercih etmektedir. Cumhuriyet tarihimizin en yoğun normalleşme yılları yaşanırken, PKK, Kürt meselesinin en önemli aktörü olmaktan çıkıp 'Kürt meselesinin PKK sorunu' olmaya dönüşmüş durumdadır. Bu oldukça derin kırılma, Kürt meselesinin çözüm bekleyen dinamiklerinden uzaklaşıp Kürt ulusalcılığının ajandasının PKK'nın ana gündemi olmasına yol açtı. Bu yapısal kırılmanın sağladığı oldukça sorumsuz ruh hali içinde, kendi özel gündemi dışında hiçbir maslahat gözetmeyen provokatif bir yapıya dönüştüler. Suriye'de vatandaş bile olamayan, İran'da seri şekilde idam edilen, Irak'ta on bin km uzaktaki bir beslenme hattı üzerinden siyasal kuvözde yaşayan Kürtlerin durumunu hiç hesaba katmadan, Türkiye'de Kürtler maliyetine terörü sürdürmeyi tercih ediyorlar.

Devamı

Öcalan'ın oynamıyorum, BDP'nin oynayamıyorum, PKK'nın ise ben bildiğimi oynarım tavırları naif bir siyaset, dolayısıyla da daha fazla gerilim ve şiddet üretmeye devam edecek. Ama son tahlilde, Kürt meselesinin en önemli sorunu olan PKK kendisini ana hedef haline getirmeyi başarmış olacak. PKK maliyetine sivil siyasetin yok edilmesi, toplumsal tahrik ve nefretin de yükselmesi, PKK'lı liderlerin dile getirdiği gibi pek umurlarında olmayacak. 1990'larda, Çiller'in 'Bask modeli tartışmalarıyla başlayıp Vietnam modeliyle' terk etmek zorunda kaldığı Türkiye'ye dönülebileceğine inananlar için yukarıdaki tespitlerin elbette bir anlamı yok. Her iki kişiden birinin AK Parti'ye oy verdiği, Erdoğan'ın üçüncü dönem için milletten ezici bir destek aldığı, ekonominin Cumhuriyet tarihinin en başarılı performansını gösterdiği, bölgesel düzenin eksen değiştirdiği bir zaman dilimindeyiz. Bütün bu dinamiklere rağmen 1990'ları zımnen özleyenler olduğu muhakkak. Ümit ederiz ki akılları kinlerinin önüne geçer.

Türkiye, Kürt meselesinden bağımsız bir şekilde PKK sorunu ile muhatap olmak zorundadır. Tam da bu sebepten dolayı, PKK'nın silahsızlandırılması ile Kürt meselesinin çözümü arayışlarını birbirinden ayırmak gerekir. On yıllardır, bitmek tükenmek bilmez bir şekilde, "PKK'nın silahsızlanması" süreci, Kürt meselesinin çözümüne bağlanmaktadır, Kürt meselesinin çözümü ise PKK'nın silah bırakmasına. Eğer siyasal bir yumurta-tavuk egzersizine Türkiye'nin en değerli on yıllarını bir kez daha feda etmek istemiyorsak bu fasit daireden hızla çıkarak gerçeklerle yüzleşmemiz gerekmektedir. Çünkü PKK, Kürt meselesi dairesinde müstakil bir vakıa olarak ele alınmadığı sürece "iyi şeyler olmasını" dilemekten öteye geçemeyiz.

Yeni Türkiye'de Kürt meselesi kısır döngünün yaslandığı bir sanal, bir de reel iki dinamiği bulunmaktadır. Birincisi, ‘kaybedecek hiç bir şeyimiz yok' şeklinde özetlenebilecek anakronik sol pesimizmidir. Bu kötümser ruh hali ve siyasal dili yapılabilir olanı ideal olanla, yapılanı yapılmayanlarla, tartışmayı usul sorunlarıyla sürekli makasa alarak mağduriyet algısına yaslanmayı şahsiyet kazanmaya tercih etmektedir. İkincisi ise PKK'nın varlığını ilânihaye sürdüreceği algısıdır. Bugün Kürt meselesi adına tekrara giren söylemlerin inanarak dile getiremedikleri tek husus PKK'nın silahsızlanmasıdır. Irak işgali sonrası bambaşka bir denkleme oturan ve ciddi anlamda silahsızlanma veya teröre başlama kararlarının salahiyeti bile elinden alınmış tarifi zor bir örgütle karşı karşıyayız. Kürt meselesi-PKK ilişkisini nesh eden bir ‘PKK'nın sorunu olarak PKK' önümüzdeki dönemin en yakıcı başlığı olmaya devam edecektir.

Türkiye'de yüzyıllık bir “milletleşme” sorunu var. Millet olma sorunu içerisinde bir Kürt sorunu var. Kürt sorunu içerisinde kanlı bir mücadele var. Yıllardır akan kanın içerisinde bir terör sorunu var. Terör sorunu içerisinde PKK var. PKK sorunu içerisinde güvenlik sektörümüz, dış mihraklar, enerji, Ortadoğu jeopolitiği vs. var. Onlarca farklı dinamiğin içerisinde Türkiye'nin büyüme sancıları var. Türkiye bir karar noktasında: Sınır tartışmasından bağımsız olarak; ya Kürt sorunu üzerinden büyüyeceğiz ya da küçüleceğiz. Anlaşılan o ki devlet aklımız büyümekten yana. Lakin son beş aydır, aklıselim sahibi herkesin dile getirdiği gerçek, PKK'ların teslim olma görüntüleriyle bir kez daha tescillendi: Bu süreçte üslup içerikten önemlidir.

Kürt sorunu Türkiye'nin iki yüzyıllık bakiyesiyle yüzleşmesinin imkânını sunuyor. Çünkü Türkiye'de sorun namına her ne var ise (siyasi, iktisadi, sosyal, idari, dış politika vb.), bunları Kürt sorununun kodları içerisinde bulmak mümkündür. Tam da bundan dolayı, bu sorunla yüzleşmek ve bu yüzleşmeyi, bir dönüşüme vesile kılmak, topyekün bir biçimde Türkiye'de toplumun ve siyasetin uyumlu bir denge içinde var olacak bir millet yapısına kavuşmasını mümkün kılacak en önemli sorundur. Ezcümle, SETA ve Pollmark'ın ortaklaşa gerçekleştirdiği araştırmanın en önemli sonucu, Kürt meselesinde çözümü ne kadar büyütme iradesi gösterirsek, sorunu da o kadar küçültme imkânımız olacağıdır.

Türkiye'de sadece Kürtler devletin yanlış politikalarının hışmına uğramadılar. Doğrudur, en uzun süreli ve maliyetli politikalara Kürtler maruz kaldı, ama bundan diğer kesimler de muaf değil. Kaldı ki, Kürtlerin maruz kaldığı politikalar, Kürtler dışındaki toplumsal kesimlerde de yadsınamaz kötü sonuçlar üretti. Belki de meseleyi şöyle okumak gerekir: Devlet diye sabit, değişmez bir olgu yoktur. Devlet, onu yöneten kadroların zihniyetine göre politikalar üretir. Toplum, aslında, başından beri bu ayrımın bilincinde oldu. Karar mekanizmalarının tepesindeki kişilerle ilişkili olan meselesini devlete mal etmedi. Faili meçhul cinayetleri, o gün karar mekanizmasını ellerinde bulunduran kişilerin bir sorumluluğu olarak algıladı ve onlara oy vermedi. Bugün iç ve dış dinamiklerin değişmesiyle, Türkiye'nin öncelikleri, tehdit algısı, gelecek tasavvuru değişiyor ve bunların bir yansıması olarak da Kürt sorununa bakışı değişiyor.

Son 25 yıldır medya, Kürt meselesinde kendine özgü oldukça sorunlu bir dil inşa etmiş durumdadır. Halkın tüketimine yıllardır sunulan bu sorunlu dil yine halkın sağduyusu sayesinde Kürt meselesinin toplumsal çatışma düzeyine gelmesini engellemiştir. Dolayısıyla bugün nispeten olumlu bir tutum takınan medyanın meselenin önemine binaen daha ciddi bir şekilde sorumlu davranmaya davet edilmesi elzemdir. Gazete manşetlerinden dizilere, tartışma programlarından köşe yazılarına kadar azami dikkatin sergilenmesi gerekmektedir. Bu ise temenni ile hayata geçebilecek bir durum değildir. Milli güvenlik konsepti içerisinde tavsiyelerin yapılması elzemdir.

Kürt sorunu ile PKK sorunu mümkün mertebe birbirinden ayrıştırılarak ele alınmalıdır. PKK büyük ölçüde Kürt sorunundan beslenen ve Kürt sorununu besleyen bir örgüttür. Örgütün bir liderlik kadrosu ve organizasyon şeması mevcuttur. Bu nedenle, PKK'nın silahsızlandırılması ile ilgili adımların atılmasında konuşulacak kişiler mevcuttur.

Türkiye Kürt meselesinden bağımsız bir şekilde de PKK sorunu ile muhatap olmak zorundadır. Tam da bu sebepten dolayı, eylemlerine başladığı 1984'ten bu yana “PKK silahsızlandırılmaktadır”. Bu bitmez tükenmek bilmek “PKK'nın silahsızlanması” süreci Kürt meselesinin çözümüne bağlanmaktadır. Kürt meselesinin çözümü ise PKK'nın silah bırakmasına. Eğer siyasal bir yumurta-tavuk egzersizine Türkiye'nin en değerli onyıllarını bir kez daha feda etmek istemiyorsak bu fasit daireden hızla çıkarak gerçeklerle yüzleşmemiz gerekmektedir. PKK, Kürt meselesi dairesinde müstakil bir vakıa olarak ele alınmadığı sürece “iyi şeyler olması”nı dilemekten öteye geçemeyiz. Aynı şekilde DTP, Kürt sorununun sonucu olarak var olmaktadır. Fakat bu tespit DTP'nin bir Kürt meselesi olduğunu ortaya koymaz. PKK'nın bir PKK; DTP'nin ise bir DTP sorunu bulunmaktadır. Ve bu sorunları Kürt meselesinden çok daha önceliklidir. PKK örgütün geleceği konusunda çaresiz olduğu kadar; DTP'de Kürt meselesinin asgari bir düzeye düştüğü durumda partinin ne olacağıyla meşguldür.

Türkiye, bugüne kadar, Kürt sorununun ekonomik, siyasal, psikolojik ve güvenlik dinamiklerini hesaba katan bütünlüklü ve kapsamlı bir çözüm stratejisi geliştiremedi. Farklı zamanlarda sorunu oluşturan farklı dinamiklerin tekil olarak öne çıkarılmasıyla geliştirilen çözüm önerileri, sorunu bütünüyle kapsayamadığı için bir ilerleme sağlanamadı. Sonuçta bu eksiklikler bugün fark edilmiş ve sorun bütün yönleriyle tartışmaya açılmış durumdadır. Soruna taraf olan bütün aktörler, üzerinde anlaştıkları bir stratejiden yoksun olsalar da niyet düzeyinde çözümün gerekliliği ve aciliyeti yönünde bir mutabakata varmış gözüküyorlar.

Türkiye'de en geniş anlamda ‘Kürt meselesi' kavramsallaştırmasıyla ifade edilebilecek bir sorunun varlığına inanan bütün kesimlerin, birçok çevrenin Kürt meselesi ile ilgili bir önerisi ve bu önerilerin beslendiği bir söylemsel formasyonu mevcuttur. Ancak sorunun bugün aldığı biçim ve boyutta soruna yönelik tanımları ve çözüm önerileri bağlamında en fazla katkısı olan iki genel yaklaşım üzerinde özellikle durmak gerekir. Bu yaklaşımları güvenlik perspektifi ve etno-seküler yaklaşım başlıkları altında ele almak mümkündür.

Kürt sorunu, Irak'ın işgalinden sonra bölgesel bir sorun haline geldi. PKK terörü ve Kürt sorununun yönetilebilir bir hal alamamasının nedeni ise Türkiye'nin hesap ve çıkarlarının ABD, Avrupa, İsrail, İran ve Kuzey Irak Kürt yönetimin çıkarlarıyla çelişiyor olmasıdır. Bu noktalarda yapılması gereken, öncelikle diplomatik yöntemlerle meseleyi uzun vadeli bir müzakere süreci olarak görerek, en azından ABD ve Avrupa ülkelerinden bir kısmının Türkiye'nin yanında yer almasını sağlayabilmek, diğer bölge ülkeleriyle de bu konuyla ilgili uzlaşı alanlarını artırmak ve çok boyutlu bir diplomasi sürdürmektir.